Nuriye, Nursel, Meltem ve daha niceleri… Birçok kadın erkek şiddetine karşı devletten koruma talep ettiği halde öldürülüyor. Hukukçular, kopyala-yapıştır usulü alınan tedbir kararlarının yetersiz olduğunu vurguluyor.

Kopyala-yapıştır karar korumuyor

HABER MERKEZİ

Türkiye’de her yıl binlerce kadın, erkek şiddeti nedeniyle devletten koruma talep ediyor. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa kapsamında alınan tedbir kararları, çok sayıda kadının hayatını kurtarıyor. Ancak bu kararların alınması ve uygulanması sürecinde yaşanan sıkıntılar, birçok kadının erkek şiddeti karşısında korunmasız bırakılmasına, haklarında tedbir kararı çıkarttıkları erkekler tarafından şiddete maruz bırakılmasına, hatta öldürülmesine yol açıyor.

Yalnızca son 15 gün içinde medyaya yansıyan haberlere bakıldığında bile şiddete maruz kalan ya da öldürülen birçok kadının, fail erkekler hakkında uzaklaştırma kararı çıkarttığı görülüyor. Son olarak Konya’da evli olduğu Ahmet Rufai Ünver adlı erkek tarafından katledilen Nuriye Ünver’in iki kez uzaklaştırma kararı aldırdığı ortaya çıktı.

Uzaklaştırma kararları ve diğer tedbirler neden etkisiz kalıyor? Nerede hata yapılıyor? Yasa mı yetersiz, uygulamada mı sorun var? Ne yapmalı? Bu soruları, Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) Başkanı Av. Habibe Yılmaz Kayar ile İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Şükran Eroğlu’na sorduk. İşte yanıtlar:

RİSK ANALİZİ YAPILMIYOR

kopyala-yapistir-karar-korumuyor-944493-1.

Av. Kayar: Koruyucu tedbir kararı verilirken öncelikle her bir vakanın detaylı şekilde incelenmesi, kadının yaşamına yönelik tehlikenin ne düzeyde olduğuna ilişkin ciddi bir değerlendirme ve risk analizi yapılması gerekiyor. Bu risk analizinin sonucunda hangi koruma tedbirlerinin alınacağına karar verilmeli. Kadın sığınağa mı yerleştirilecek, fiziki koruma mı sağlanacak, fail erkeğe elektronik kelepçe mi takılacak? Her bir vaka kendi özelinde bu konuda özel olarak eğitilmiş kişilerce ayrıntılı biçimde değerlendirildikten sonra alınacak önlemlerin belirlenmesi gerekiyor. Ancak biz çoğunlukla bu risk analizin yapılmadığını görüyoruz. Her dosyada benzer şekilde kopyala-yapıştır kararlar söz konusu.

Gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda kolluk güçleri, mahkeme kararı olmaksızın bazı tedbir kararlarını alabiliyor. Yasaya göre, kolluğun faile ilişkin alabileceği 4 tedbir var. Kolluk, aldığı tedbir kararını 24 saat içinde hâkime onaylatmak durumunda. Hâkimin yetkisi ise çok geniş, dosyayı değerlendirerek kolluğun aldığı tedbirleri genişletebilir, ek olarak birçok başka tedbire karar verebilir. Ama bakıyorsunuz, mahkemeler kolluğun kararını olduğu gibi onaylıyor, ek tedbir kararı vermiyor.

Bir diğer sorun da alınan tedbir kararının uygulanması aşamasında ortaya çıkıyor. Tedbir kararı alındıktan sonra failin kolluk tarafından çok iyi şekilde denetlenmesi, izlenmesi gerekiyor. Karakoldan mağdur kadını arayıp ‘Bir sorun var mı’ diye sormak yeterli olmuyor.

DEVLETİN NİYETİ YOK

kopyala-yapistir-karar-korumuyor-944494-1.

Av. Eroğlu: İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının ardından sanki başka yasa yokmuş, artık her şey serbestmiş gibi bir algı oluştu ne yazık ki. Öldürülme risk olan kadınlar için kolluk ve hâkim-savcıların çok duyarlı ve hızlı şekilde hareket etmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki uygulamada ciddi sıkıntılar görüyoruz. Örneğin ben ısrarlı takip mağduru müvekkilim için uzaklaştırma kararı çıkarttığımda, fail erkek, kararı almamak için şehir dışına gitti. Böylece tebligat yapılamadı. Sonrasında kararı ihlal ettiğinde kendisine tebligat gönderilmediği gerekçesiyle şikâyetimiz sonuçsuz bırakıldı. Oysa artık e-devlet var. Her gün 3 kadının öldürüldüğü bir ülkede tebligat şartı aramanın hiçbir mantığı yok. Öte yandan tedbir kararlarının ihlali durumunda zorlama hapsine karar verilmesi gerekiyor ama bu kararın alındığını çok görmüyoruz.

Daha ciddi, daha caydırıcı tedbirlere ihtiyaç var. Bakıyorsunuz, alınan tedbir kararları hep aynı. Oysa her vakanın tek tek incelenmesi lazım. Bunun için gerekli mekanizmalar oluşturulmalı. İçinde psikolog ve hukukçuların da yer alacağı kurullar oluşturmalı. Öncelikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Adalet Bakanlığı’yla koordine biçimde barolar ve kadın örgütleriyle bir araya gelmeli ve çözüm yollarını ele almalı. Ama bakıyorsunuz, Bakanlık iyice kabuğuna çekilmiş durumda. Devletin şiddeti önlemeye hiç niyeti yok. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı da bunu gösteriyor. Öncelikle bu konuda bir siyasi irade gerekiyor.

DEVLET UZAKLAŞTIRMIYOR, KADINLAR ÖLÜYOR

Son 15 günde medyaya yansıyan vakalardan bazıları şöyle:

Malatya’da hakkında uzaklaştırma kararı bulunan İrfan Taşkın, evli olduğu 38 yaşındaki Nursel Taşkın’ın oturduğu eve girdi, kadını bıçakladı. Hastaneye kaldırılan kadın kurtarılamadı.

Ankara’da Ömer Demir, bir süre önce boşandığı 44 yaşındaki Meltem Layıker’i barışma teklifini kabul etmediği bahanesiyle öldürdü. Demir hakkında uzaklaştırma kararı bulunduğu ortaya çıktı.

Antep’in Islahiye ilçesinde hakkında uzaklaştırma kararı olan Ahmet K., evli olduğu M.Ç’nin oturduğu eve gelerek rastgele ateş açtı.

Antep’in Nizip ilçesinde hakkında uzaklaştırma kararı bulunan S.S. isimli madde bağımlısı erkek, annesi ve kız kardeşinin oturduğu eve gelerek ikisini de silahla rehin aldı. Kadınlar son anda kurtuldu.

Konya’nın Cihanbeyli ilçesinde hakkında iki kez uzaklaştırma kararı çıkarılan Ahmet Rufai Ünver, evli olduğu Nuriye Ünver’i öldürdü; genç kadının anne, baba ve babaannesini de yaraladı.