Son günlerde okuduğum en samimi paylaşım, ülkenin ‘uzaylıların’ istilasına uğradığı takdirde buna kimsenin şaşırmayacağına ilişkindi.

Son üç senedir yaşamadığımız ne kaldı? Ardı ardına patlayan bombalar ve yüzlerce ölüm, iç savaş senaryoları, sınırda düşürülen Rusya uçakları, toplumsal yaşamın içine nüfuz eden IŞİD; bunun yanı sıra İran, İsrail ile yaşanan gerilimler, arada bir artçı sarsıntılarını gösteren ekonomik kriz; öte yandan 2002’den beridir hayatımızda olan fakat şiddeti artırılan cadı avları, tutuklamalar, tehditler, sürgünler… Her yeni güne aynı karanlık fakat farklı bir üzüntü, kaygı ve endişeyle uyanan bir ülke… Yarına dair herhangi bir planlamanın yapılamadığı bugün, geleceğe ilişkin her an her türlü garabeti, ızdırabı, dehşeti bekler hale geldik.

Ülke her türlü iç ve dış tehlikeye, tehdide karşı nasıl bu kadar açık hale geldi? Bu ülkenin insanları her türlü saldırıya, şiddete, baskıya, evinde veya işinde yahut da sokakta ölüm saçan bombalara nasıl bu kadar yakın hale geldi?

Çocuk istismarlarını meşru hale getiren, kadını yaşamda değersiz gören, her alanda nefesimizi kesen gericileşme artık hepimize ‘yetti’ dedirtirken, ülke nasıl bir anda “darbe mi, şeriat mı?” ikilemine sıkıştırıldı?

Elbette tek gecede değil…

Ne tek bir gecede demokrasi kelle isteyerek ellerinde kırbaçlarıyla sokağa çıkan bir ruha dönüştü, ne de tek bir gecede ülke yine darbeleri tartışacak kadar geriye gitti. 2001 krizinden sonra 2002’ye oldukça geri bir noktadan yola çıktık, o yıllardan beri de vites hep geride. 2016’daki manzara artık öyle bir noktada durduğumuzu gösteriyor ki, bu noktada her an her şey beklenir, ülke her türlüsünden acıyı yaşamaya gebedir ve en kötüsü buna alışmaya başlar, siner, tüm duyularını, reflekslerini kaybeder. Bu nedenle bu nokta bir kör noktadır.

Mümkün olduğunca tez zamanda bu noktadan çıkmamız gerekiyor.

Nasıl yaşayacağımız, nasıl bir siyasal rejime sahip olacağımız hakkında temel eşit haklara sahip olduğumuzun aslen ‘demokrasi’ olduğunu unutturmayarak işe başlamak en somut adım olacaktır. Sosyal medyada ‘durum çok ciddi’ diye başlayan sözde bireysel ‘önlemlerle’ fikir ve düşünce özgürlüğümüzü teslim eden vaziyetlerden uzak durarak… Karşı darbe kapsamında sayılabilecek tasfiyelerle birlikte hazırlanması muhtemel yasal düzenlemelerin fikri ve düşüncesi ne olduğuna bakılmaksızın bir gün hepimize yöneleceğini bilerek… Ve elbette ki evlerimizden izlediğimiz görüntülere bakarak ‘ne hale geldi memleket’ derken yalnız olmadığımızı, bir Haziran kadar kalabalık olduğumuzu aklımızdan çıkarmayarak, hemen şimdi bu kör noktadan uzaklaşmalıyız.

Uzaklaşmaya başladığımızda olan bitenin iç yüzünü, siyasi hedeflerini daha berrak görmeye başlayacak, adımlarımızı daha büyük atmaya başlayacağız. Fikirlerimizin önündeki bariyerleri devirip sosyal medya sitelerinde gördüklerimizi, yaşadıklarımızı paylaşmaya başlayacağız. İşte böyle böyke büyüyecek adımlarımız, böyle böyle geri alacağız her bir yaşamı.

Not: Ekonomiyi soran olursa…

AKP yönetimindeki Türkiye ekonomisi çarklarını döndürebilmek için sıcak para akımlarına muhtaç. Yeterli portföy girişleri sağlanamadığı ve dolar kurunun belli bir seviyenin üzerine çıkması durumunda ne üretimini ithal ederek sürdürebilen sanayici iş yapabilir ne de her yeri şantiyeye çeviren inşaat sektörü elindeki konutlarını satabilir. Yarın ne olacağı öngörülemeyen bir ülkede, hele ki tüm demokratik hakları ve özgürlükleri askıya alabilme hakkına sahip olduğunu iddia eden bir iktidar varsa, bırakın yabancıyı ulusal sermayesi bile yatırım yapmaz. Ülke dış tasarrufları kaçırmanın yanı sıra ulusal sermayesini de dışarı iter.

Hali hazırda 15 Temmuz’dan sonra Borsa’daki, TL’deki ve tahvillerdeki gözlenen ciddi gerileme, ortamın daha belirsizleşmesiyle birlikte daha enflasyon, cari açığın finansmanı gibi daha büyük riskleri önümüze getiriyor.

Sözün özü, ortamda boy gösteren ‘demokrasi şenlikleri’nin içeriğinde demokrasinin olmadığına dair inancını çok net sergileyen sermaye, krizden ‘başkanlık’ çıkar arayışlarına cevaben bu yeni sistemin en önemli ayaklarından birinin topal olacağını da ortaya koyuyor.