Koranın demokratik bir virüs olması ve sınıfsal farklılık gözetmeden herkese eşit davranması, en azından kaygının sınıf farkını da ortadan kaldırdı.

Her kapitalist ülkede, ülkenin kendine ait kültür kodları ile, kapitalizmin kültür kodunun uyumu belirli noktalarda ülkeden ülkeye değişiklikler göstermektedir.

Her şey, önce algılamadaki seçicilik konusunda başlıyor. Bilgi ile doğru orantılı olan bu durum, toplum içindeki bilgi hiyerarşisi ile farklılığını ortaya koymaktadır. Bir kısmın virüsü görememe (!) etkisi ile, varlığına inanmayarak ortaya koyduğu refleksler, günlük yaşantısındaki ritüellerin bozulması ile bir tepkiyi ortaya koymaktadır. Bu, özellikle Umreden gelenlerde ve kıraathanelerin kapatılmasında çok net göründü.

Virüsün bir mikro organizma olup tehlikesinin farkında varanlar ise, evde kalıp bilgi alıp hemen değişikliği kabul etti. Bu, aynı ülkede, iki farklı davranış şeklinin bilgi hiyerarşisine kabul ve ret edişine en iyi örnektir. Virüsün bir mikro organizma olduğu, ondan ancak bilgi aktarımı çerçevesinde alınacak önlemler ile korunacağı ve aşının bulunması ile ortadan kalkacağını bilimsel veriler net ortaya koymaktadır. Yani, bu işin çözümü dua’ya indirmek sadece siyasi bir beklentiden başka işe yaramaz.

Ülkelerin demokratik anlayışı, virüs karşısında alınan tavırların içeriğini belirlemektedir. Kapitalizmin beşiği olan Almanya, Trump’a rağmen ABD, Fransa halka karşı sorumluklarını sosyal devlet anlayışı ile ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Ayırdıkları bütçelerin sermayeye aktarılacak payın büyüklüğüne rağmen ortadır.

Cumhuriyet kurgusunu ret eden şu andaki yönetim, laik-analitik değerleri eğitimde ret ederek, dogmatik değerler üzerinden kurguladığı yaşam stratejisini tek sahip olduğu feodal anlayış çerçevesinde süreci yönetmesi, bırakın sosyal devlet kurgusunu, ilk çağdaki site devlet anlayışının bile gerisine düşmektedir.

Açıklanan ekonomik paketin 14 milyar Euro olması ve esnaf, küçük işletmeler ve çalışamayıp evde kalan insanlar ile kapatılan veya iş yapamayan kurumlara yönelik hiçbir tedbir olmaması, feodal yapının kapitalist taklidinden başka bir şey değildi.
TOBB başkanı Hisarcıklıoğlu’nun gülüp mutlu olması zaten nereye ne yapılacağının teminatıydı.

Kapitalist kurgunun sermaye egemen yapısını korunması zaruri bir ihtiyaçtır. Bu ülkede sağlık politikaları, ‘meta’ haline getirilmiş bir sektörün kâr amaçlı dizaynı üzerinden yapılanmasıdır.

O yüzden halka düşen pay kolonyadır.

Spor dahil, virüs sorununun parçası olma telaşı her alanda başarı ile uygulanmaktadır!

Hak arama anlayışının sporda ilk temsilcisi sayılan Metin Kurt’un, 40 yıl sonra bu dönemde bile haklı çıkmasının yanında, hele hele onun gönderilmesinde etkisi tartışılan Terim’in ağzından sendika söyleminin kullanılması ne kadar samimi bilemiyorum.
Ki, Fatih Terim Türkiye Futbol Direktörü olarak elinde var olan yetkisini kullanarak sendika sürecini başlatıp sonuçlandırabilirdi.
Geçen hafta çarşamba günü, seyircili oynama kararı sonrası, ne olursa olsun maçların ertelenmesi gerekliliğini ortaya koyamayan Galatasaray yönetim ve teknik heyeti, perşembe sonrası seyircisiz oynamada tepki göstermesi ayrı bir ironiydi.

Hangisi daha tehlikeli!

Doğru hamle, Galatasaray yönetimi Kulüpler Birliğini toplantıya çağırarak maçların koşulsuz olarak ertelenmesini istemeliydi. Eğer bir manifesto yazılacaksa burada yazılmalıydı. Demagojiden manifesto çıkmaz.

TFF’nin özerk yapısına rağmen, kararı Ankara’ya bırakarak, yayıncı kuruluşun etkisinin siyasi boyuta ulaşarak TFF’nin kendisini etkisiz kılması, kâr amacından sonar sağlık sorununun kaçıncı sırada olduğunu göstermektedir.

Türkiye’de futbol politik bir oyundur. Masada eli kuvvetli olan kazanır. Saha sadece prosedürü tamamlar.

Bir de CHP’den beklentilerin aksine, karşı siyasi görüşteki kişilerin bireysel çıkışından medet umması var. Sayın Eren Erdem’in iki çıkışı, sağlık ve spor alanlarında ne kadar dar kalıplar içinde kaldıklarının resmiydi. Kendi kurullarının net, toplumu tatmin eden açıklama yapamayıp farklı bireysel tepkiler üzerinden alan aramaları muhalif bir anlayış olamaz. Olamıyorlar zaten!

Bizim Korana günlerindeki aşkımız böyle…