‘Kendin ol’ mottosu ile sürdürdüğü müzik yolculuğunda kendine has bir çizgi yakalamayı hedefleyen Aslı Özer’in yeni teklisi ‘Aldırmam Ki’ çıktı. Sanatçı müzik tarzını elektronik art rock olarak tanımlıyor.

Korkmak yerine yola çıkmak gerek
Aslı Özer (Fotoğraf: Duru Börü)

Erkin Can SEYHAN

Türkiye’de popüler kalıpların dışına çıkarak müzik üretmek zordur. Alternatif tarzlarda müzik yapan sanatçıların pek çoğu, kariyerinin ilk döneminde zorluklarla yüzleşmek durumunda kalıyor. Hatta hemen hemen hepsi müzik dışında işler yaparak hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Böyle bir mücadeleden gelen ve son zamanlardaki çalışmalarıyla kendi tarzını inşa etme yolunda ilerleyen Aslı Özer, yeni teklisi ‘Aldırmam Ki’yi dinleyiciyle buluşturdu. Aslı Özer ile yeni şarkısını ve küçük yaşlardan beri müzikle kurduğu yakın ilişkiyi konuştuk.

Öncelikle yeni çalışmanız için kutlarız. ‘Aldırmam Ki’yi tanımlarken funk groove ve elektronik synthlerin bir aradaki uyumuna vurgu yapıyorsunuz. ‘Hayatın İzleri’ni de elektronik ve caz füzyon olarak tanımlamıştınız. Müzik türü olarak kariyerinizin geneli için bir tanımınız var mı yoksa deneyselliği mi tercih ediyorsunuz?

Çok teşekkürler. Müzik türüm sanıyorum zaman ilerledikçe evrilmeye devam edecektir ama mevcut durumda yaptığım müziği elektronik / art rock diye tanımlayabilirim. Art rock tanımı zaten kendi içinde deneyselliği ve fusion ögelerini barındırıyor. Bunun elektronik sesler ve R&B vokaliyle birleşiminden de benim tarzım ortaya çıkıyor.

Kendinizi sınıflandırdığınız müzik türü, Türkiye’deki popüler kültür ölçülerine göre oldukça dar bir kitleye hitap ediyor. Böyle özgün bir müzik türünü benimsemiş olmanızın dinleyici kitlenizin oluşumu ve yoğunluğu konusundaki avantajları ve dezavantajları neler?

Avantaj ve dezavantaj konusu herkese göre değişiyor. Benim için önemli olan kendi müziğimi ortaya çıkartabilmek. Kendim olanı ortaya koymaz popüler olanın aynısını üretirsem bu benlikten çıkmış olur. Dinleyici kitlesinin istediği önemli ama bir de dinleyiciye siz ne sunuyorsunuz, onların vizyonunu, bakış açısını değiştirebiliyor musunuz bunlar daha önemli. Aslında dinleyici de farklı bir şeyler duymak istiyor, keşfetmek istiyor ama sisteme adapte olsun diye tutan bir şeyi tekrar tekrar yaparsanız bence dinleyiciye haksızlık etmiş oluyorsunuz. Bir de şu soru var: Üretilen sanat kimin kontrolünde olmalı? Sadece sevilmek için yaparsanız kontrolü vermiş olursunuz ama sevdiğinizi üretirseniz kontrol sizde kalır. Bence büyük diye nitelendirdiğimiz sanatçılar kontrolü elinde tutanlar. “Ne parça çıkartacak? Nasıl bir albüm geliyor acaba?” diye bizi heyecanlandıranlar işte bu kontrole sahip olanlar. Bu yoldan ilerlemek ve sağlam bir konuma ulaşmak zaman alıyor belki ama öbürü de sabun köpüğü gibi bir şey oluyor. Tercih sanatçının kendisinde.

Şarkıyı dinlediğimizde baştan sona zengin ve kaliteli bir altyapıyla karşılaşıyoruz. Projede birlikte çalıştığınız isimlerden ve onların müziğinize ne gibi katkıları olduğundan bahseder misiniz?

Bu benim için çok önemli bir konu. Kendim de enstrümantalist bir besteci olduğumdan her detayına ayrı ayrı dikkat ediyorum. Parçanın prodüktörlüğünü benimle birlikte Ertuğrul Biber yaptı. Davullarda yine kendisi, basta Eren Turgut ve gitarda Efe Demiral var. Her biri müzikal anlamda aynı kafada olduğum insanlar. Bu nedenle parçanın kompozisyonu, çalımları, herkesin titizlikle çalışması sonucu çok güzel bir şekil aldı. İşin mix ve mastering kısmına gelince, koltukta Berk Kula ve Ahmet Gökhan Coşkun var. Berk ile o kadar çok parçada çalıştık ki birbirimizi çok iyi anladığımızdan her yeni çalışmada daha da iyi bir şey çıkıyor ortaya. ‘Aldırmam Ki’nin mixine ne kadar titizlikle çalıştığını, emek verdiğini biliyorum. Berk ile Gökhan zaten çok hızlı ve uyumlu ilerliyorlar. Gökhan da çok yetenekli bir isim ve birlikte çalıştığımız için mutluyum. Herkes o kadar iyi ki çıkan iş hepimizin özenle imzasını attığı bir işe dönüşmüş oluyor.

Türkiye’de pek çok müzisyen, farklı işlerde çalışmak zorunda kalınca müzikten uzaklaşmak durumunda kalıyor. Müzik kariyerinizi ve iş hayatınızı birlikte sürdüren biri olarak hangi zorluklarla karşılaştınız ve bunları nasıl aştınız?

İyi bir standartta hayatını sürdürebilmek için başta böyle bir fedakârlık yapmak gerekiyor. Aslında her iş kolu için böyle. Bir işe başlarken çarklar yürür hale gelene kadar başka bir yerden kazanç elde etmek gerekiyor. Benim durumum da başlangıçta böyle oldu ancak bir yerde para veya statüden çok, keyif aldığım işi yapma isteğim ağır bastı. Her şeyim vardı ama mutsuzdum çünkü olmak istediğim kişi değildim. Dolayısıyla o noktada en büyük zenginliğin istediğin işi yapmak olduğunu anladım. Tabii ki sevdiğin işten para kazanamamak insanın motivasyonunu düşürür ama bu çarkı nasıl döndürür hale getirebiliriz bunu düşünmek lazım.

Müzik hayatınızın önemli bir bölümünü Batı kültürüne ait müzik türleriyle etkileşim halinde sürdürmüş biri olarak yurt dışına dair hedefleriniz ve planlarınız neler?

Tüm hedefim bu yönde. Şu an çıkardığım parçalar bir nevi fragman. Daha yeni başlıyoruz. Asıl proje daha farklı ve daha büyük kitlelere ulaşmayı hedefliyor. Bu bir yolculuk. Nasıl yapacağım edeceğim diye düşünüp korkmak yerine yola çıkmak gerek. Zaten adımları atınca da yol size görünüyor.