Ülke çapında milyonlarca kişinin katıldığı Gezi Direnişi’ni “örgütlemek ve finanse etmek”le suçlanan 16 arkadaşımızın yargılandığı Gezi Davası’nın altıncı duruşması 18 Şubat’ta görülecek.

Geçtiğimiz hafta içerisinde savcılık tarafından mahkemeye sunulan esas hakkında mütalaada, Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu ve Mücella Yapıcı’nın ağırlaştırılmış müebbet, 6 sanığın 15-20 yıl arası hapis cezası ile cezalandırılması istendi. Yargılamaya katılmayan diğer sanıkların ise dosyasının ayrılarak yargılamalarının devam etmesi talep ediliyor.

Yedi yıldır aynı kararlılıkla söylediğimizi bir kez daha tekrarlamakta yarar var: Gezi direnişi o ya da bu kişinin başlattığı, finanse ettiği, yönlendirdiği bir organizasyon değildir. Gezi, iktidarın fütursuzluğu karşısında ortaya çıkmış bir halk hareketidir. O hareketin içinde bulunmak Türkiye’nin dört bir yanındaki milyonlarca kişi için onur ve gurur kaynağıdır. Parçası olmaktan onur ve gurur duyduğumuz o hareketin asıl sahibi halkın ta kendisidir.

Esasen AKP rejimini korkutan da Gezi’nin bu toplumsal niteliğidir. Gezi’de milyonların sergilediği paylaşımcı, dayanışmacı tutum, ağaca, doğaya, kamusal mekanlara, haklara ve özgürlüklere sahip çıkma iradesi AKP’nin kabusu olagelmiştir.

İktidar, üstesinden gelemediği bu “kabusunu” zapt edebilmek için, direnişi “cürümleştirerek” sanık sandalyesine oturtmayı tercih etmiştir. Bunu yaparken de, FETÖ davasından tutuklu polislerin yarattığı delilleri, FETÖ davasından tutuklu emniyet müdürlerinin hazırladığı fezlekeleri, FETÖ davasında firari Cumhuriyet Savcısının iddianamesini “yeniden kıymetlendirerek” kullanmakta hiçbir beis görmemiştir.

TEK ADAM HUKUKU

Hukukun temel ilkelerine aykırı biçimde açılan dava boyunca yaşananlar, sadece hazırlanan iddianamenin değil, yargılama usulünün de evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu açık seçik gösterdi. Mahkeme heyetinin yargılama deva ederken değiştirilmesi, Osman Kavala’nın tutukluluğun keyfi biçimde sürdürülmesi, Ali İsmail Korkmaz’a son tekmeyi atan polisin mağdur sıfatıyla davaya kabul edilmesi, savunma hakkının ihlal edilmesi gibi pek çok nedenle adil bir yargılama süreci yaşanmamıştır.

Zaten iktidarın da hukuk kurallarına uygunluk ya da adaletin tecelli etmesi gibi bir beklentisinin olmadığını artık hepimiz biliyoruz.

Tek adam rejimiyle birlikte devlet nasıl ki parti devleti haline dönüşmüşse, yargı kurumları da parti kurullarına dönüşmüştür. Hangi davaya hangi mahkemenin bakacağından mahkemenin hangi hakimlerden oluşacağına ve nihayetinde hakimlerin hangi kararı vereceğine kadar tüm yargı süreci kontrol altında tutuluyor.

GEZİ’Yİ SAVUNACAĞIZ

Gezi bu ülkenin başına gelen en güzel şeydir. Gezi bu ülkenin en masum, en insani, en saf halk direnişidir.

Tümüyle siyasallaşmış ve siyasi iktidarın toplumu baskı altına alma aracına dönüşmüş yargı süreçleriyle Gezi Direnişi’nin kirletilmesine asla izin vermeyeceğiz. Gezi direnişinde kaybettiğimiz gencecik çocuklarımızın anılarının ve mücadelelerinin kirletilmesine izin vermeyeceğiz.

O direnişin parçası olan herkese, o direnişin simgesi olmuş her şeye, o direniş günlerinde, büyüttüğümüz her değere sahip çıkacağız. Yargılanan arkadaşlarımızın arkasında durmaya, Gezi Parkını ve Gezi Direnişini savunmaya devam edeceğiz.

ASIL YARGILAMA

Bugüne kadar Gezi Direnişi ile ilgili çok sayıda dava görüldü. Kimisinde Taksim Dayanışması, kimisinde Çarşı Taraftar Grubu, kimisinde Açık Toplum Vakfı yöneticileri yargılandı ve yargılanmaya devam ediyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki Gezi Direnişi sırasında yaşananların asıl suçlularıyla ilgili dava henüz başlamadı.

Gezi’de asıl yargılanması gerekenler, sabaha karşı çadırları ateşe verenlerdir. Dönemin İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü, emniyet mensuplarıdır. İnsanların üzerine on binlerce gaz bombasını atanlar, insanlık dışı muameleleriyle arkadaşlarımızı sakat bırakanlar, Abdocan’ı, Mehmet’i, Ethem’i, Ali İsmail’i, Medeni’yi, Ahmet’i, Hasan’ı, Berkin’i aramızdan alanlardır. Tabii bunlardan da önce asıl yargılanması gereken “polise emri ben verdim diyen” dönemin başbakanıdır.

Bu isimler yargılanıncaya kadar, yitirdiğimiz kardeşlerimizin katilleri cezalarını alıncaya kadar, halkı hedef alan zorbalık mahkum edilinceye kadar mücadele edeceğiz.

18 Şubat’ta bir kez daha arkadaşlarımızı ve Gezi’yi savunmak için bir kez daha Silivri’de olacağız. Hep birlikte bir kez daha haykıracağız: Korkmuyoruz, çünkü biz halkız!