Kasım 2019’da yapılacak olan genel seçimlerin öne alınarak Haziran 2018’de gerçekleştirilmesinin AKP-MHP ittifakı için ne kadar isabetli bir karar olduğu, önceki gün yayımlanan bir araştırma sonucuyla yeniden doğrulanmış oldu. İstanbul Ekonomi Araştırma şirketinin aralık ayında yaptığı ankete göre 24 Haziran’da AKP’ye oy veren ve ekonominin gidişatından memnun olmayan insanların oranında ciddi bir artış var.

Ağustos ayında AKP’li seçmenin yüzde 31.7’si ekonomik durumu ‘kötü’ ve ‘çok kötü’ olarak tanımlarken bu oran aralık ayına geldiğimizde 56.5’e ulaşmış. Kendine ve işine saygısı olan ekonomistlerin uyardığı gibi krizin, soğan deposu basmaktan daha ciddi önlemler alınmadıkça, önümüzdeki yıl derinleşerek devam etmesi bekleniyor.

***

Ancak ülkede bir kriz olduğunu dillendirmek oldukça sakıncalı. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay asgari ücret görüşmelerinde, “Böyle ne kadar gider? İşte Fransa’da gitmediğini gördük. Bizim burada ne kadar gider, gitmez mi, bize bağlı” dediği için hedef alındı. Benzer şekilde, İnsan Hakları ve Adalet Çalıştayı’nda konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hapse atılan havalimanı işçilerini hatırlatarak, “Bütün meydanların dolması lazım. Hak verilmez, alınır” dediği için, halkı kışkırtmakla suçlandı. Gazeteci Fatih Portakal, “Barışçıl bir şekilde zamları protesto edelim, bakalım yapabilecek miyiz? Kaç kişi çıkar korkudan sokağa?” diyerek toplumsal muhalefetin baskı altında olduğuna dair görüş bildirdi diye hadsiz ilan edildi. Muş’un Çakırlı köyündeki bir ilkokulda, fakirlik yüzünden sırtında battaniyeden dikilmiş çanta taşıyan öğrencisinin fotoğrafını sosyal medyada paylaştığı için öğretmen Selvan Erek açığa alındı. ODTÜ’de ekonomik krizin nedenleri ve etkilerinin tartışılacağı paneller valilik tarafından yasaklandı.

***

Açlık sınırı altındaki asgari ücreti tartışmaya açmanın, güvencesiz ve zor şartlarda çalıştırılan işçilerin anayasal itiraz hakkını hatırlatmanın, demokratik protesto talebinin engellenmesini eleştirmenin, yoksulluğu görünür kılmanın ve yaşanan ekonomik krizin nedenlerini anlamaya çalışmanın iktidar üzerinde büyük bir endişe ve korku yarattığı verilen tepkilerden anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihinde ilk kez başka bir siyasi parti seçmenini doğrudan hedef alarak, insanları ülke ekonomisinin kaymağını yiyenler ve yiyemeyenler olarak ikiye ayırdı. Nüfusunun çoğu bürokrat, maaşlı çalışan, iyi eğitimli gençler ve emeklilerden oluşan Beşiktaş, Kadıköy ve Çankaya gibi ilçeler, her yıl yüksek oranda vergi ödedikleri gibi yoksulluğun elbette ki sebebi değiller; ancak nedeni iktidar da olmadığına göre birileri bu sorumluluğu almak zorunda.

***

31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken, ekonomik krizin artık kendi tabanında da ciddi kriz yarattığı gerçeğiyle karşı karşıya kalan AKP-MHP ittifakı bunun siyasi bir kampanyaya dönüşme ve muhalefetin kriz etrafında birleşme ihtimalinden oldukça korkuyor ve korktuğu oranda da korkutuyor. Dış güçler, faiz lobisi, soğan borsası derken; her evde, her yaştan, her meslekten ‘terörist’ yetiştirilen bir ülke olduk. Hapisteki gazeteci sayısı belki akıcı bir İngilizceyle reddedilebiliyor, ancak gramajı düşen ekmek hiçbir sofrada gizlenemiyor. Ekonomik kriz, kutuplar arası dengeyi AKP aleyhine bozarken, iktidara sorunlarla baş etme yöntemi olarak yine korku siyasetine sarılmaktan başka yol kalmıyor; çünkü AKP her zaman olduğu gibi bu seçimi de kazanmak zorunda!