Buralara ilk geldiğim yıllarda Çin’de “korku ve itaat” toplumunun izlerini arardım. Çin’e Batı’nın yaydığı dezenformasyonu kullanarak bakan o zamanki aklımla buluyordum da. Ne de olsa insan aklı her şeyi bildiği kavramlar ile anlamlandırmaya ve açıklamaya çalışıyor. Köylülerle asker arasındaki yaşanan bir küçük çaplı meydan muharebesine tanık olana kadar bu yanılgım devam etti.

Sonraları, Çin’in iki bin beş yüz yıl içinde Konfüçyüs öğretisine göre biçimlenmiş bir toplum olduğu ve bu işleyişini büyük ölçüde bugün de sürdürdüğü gerçeğiyle karşılaştım. Bu öğreti sosyal yapıda bir hiyerarşi öngörür ve hiyerarşi derin bir şükran duygusu/saygı üzerine kuruludur. Batı, bu kavramı incitici olması için özellikle “itaat” diye tercüme ediyor. Bu öğreti yöneticilik ve işbölümü üzerine günümüzde de büyük ölçüde kabul gören epeyce ayrıntılı şeyler söylüyor. Halkın gözünde yöneticiler Çin ve Çinliler için iyi şeyler yapmaya çalışan önemli insanlardır. Halk yöneticilerin işlerine karışmayı onlara saygısızlık olarak görür. Yöneticiler hakkında bu nedenle konuşmazlar, korktukları için değil. Lafın kısası, Çin’i korkunun yönettiğini söylemek, baktığını görmemek olur. Yani demem o ki; Çin, bir AKP/RTE devleti değil.

“O zaman Tiananmen Meydanı katliamı neydi?” sorusu geçiyor. O katliamı Deng Xiaoping zorbası kendi başkanlık yetkileriyle yaptı. Yirmi beş yıl kadar önce ÇKP o yetkilerini budadı ve yedi kişiden oluşan bir başkanlık konseyi kurdu. O pragmatik ÇKP aklının bu utançtan kurtulmak için birkaç yıl içinde bir adım atacağını sanıyorum. Bu kara lekeyle yaşayamayacaklarını onlar da biliyor.

IRKÇILIK VE MİLLİYETÇİLİK

Irkçılık ve milliyetçiliğin Çin kültürüne yabancı olduğunu düşünüyorum. Gerek Çin devlet aklı (ÇKP), gerekse Çinlilerin “ırkçı veya milliyetçi” olduğunu söylemek bence bu kavramların anlamanı zorlamak olur. Bunlar Batılı beyaz adamın hastalığı (bu hastalığı HK Çinlilerine bulaştırmış). Burada “Çinlilerin başka uluslara veya ırklara göre daha üstün veya ayrıcaklı” olduğunu öne süren bir milliyetçilik anlayışı görmedim. Bir ulusun/ırkın diğer uluslara/ırklara göre daha “üstün veya ayrıcaklı” olduğu iddiasından ilham almayan bir düşünce ne kadar milliyetçilik olarak değerlendirilebilir, emin değilim.

Çinlilerin beyaz adamdan uzak durmak istemeleri ve kuşkucu yaklaşmalarının görebildiğim kadarıyla üç nedeni var: (1) Çin kültürü için çok ayıp olan ama beyaz adamda bolca bulunan “kibir”. “Arrogant (küstah)” Batılıların onlara tepeden bakmasına, eleştirmesine ve akıl hocalığı yapmasına bozuluyorlar. Batı üniversitelerinde okumuş bir Çinli arkadaşım “Tanrı beyaz adamı sanki doğruluk abidesi, her şeyin en doğrusunu bilen ama haddini/kendini bilmeyen ayrıcaklılar olarak yaratmış” diye tarif etmişti. (2) Büyük kültürel farklılıklar nedeniyle yaşanan iletişim güçlükleri ve yanlış anlamalar. (3) Yüzyıllardır Batı’dan gördükleri Çin düşmanlığı (afyon savaşları, Hong Kong’un İngiltere’ye verilmesi, ırkçılık vs).

İnsanlığa barut, pusula ve kâğıdı hediye etmiş; Çin Seddi’ni inşa etmiş; daha MS bin yılının başlarında devasa ticaret gemileri yapmış ve Karayiplere kadar gitmiş; altı bin yıl öncesine tarihlenen bir yazılı kültür geliştirmiş bir tarihe sahip olmaktan gurur duyarlar. Geçmişte uygarlığa böylesine önemli katkılar yapmış bir ulusun tekrar eskisi kadar görkemli ve güçlü olabileceğine ve bu yolda hızla ilerlediklerine inanırlar. Bunun başka ulusların zararı pahasına olmaması gerektiğini de söylerler ama ne kadar inandırıcı bulurlar bilmem. Çin’in emperyalist niyetler taşıdığına ilişkin değerlendirmelerin ise Batı’nın yalanı olduğunu söylüyorlar.

Çin yöneticileri/ÇKP kadroları ciddi bir Marksist eğitimden geçmiş ve haliyle kendilerini komünist olarak gören insanlardan oluşuyor. ÇKP halen (retorik düzeyinde bile olsa) bir ölçüde komünist müktesebata sahip. “Ne olur onların komünistliğinden” gibi bir kolaycılık ezberimizdeki basit açıklamalarla düşünmemize yol açıyor. Anlamak için ezbere değil olgulara bakmak lazım, malum…