İtirazı olana “gık” dedirtmeyecek bir düzen peşindeler

İtirazı olana “gık” dedirtmeyecek bir düzen peşindeler. Demek oluyor ki, edilen zulmün de, yaklaşan zevalin de farkındalar. Korku, almış yürümüş. Bin odalı sarayın elektrik faturası gibi paranoyası da fazla geldi. “Tek varlığım şu gümüş yüzük” diyen adam, yemeklerine zehir konup öldürüleceğinden şüphe ediyor artık. Üç bacaklı köpeğiyle küçük bir çiftlikte yaşayan Uruguaylı meslektaşı Pepe’nin huzuru, ne arar Ak Saray’da? Korumalardan kendine etten duvar ören birinin, 87 model Vosvos’una otostopçu alan Pepe’nin güvenine sahip olabilmesi için, kim bilir kaç kat soyunması gerek korkusundan...
• • •
O yüksek duvarlar boşuna dikilmedi. Sokaktan yükselen “kral çıplak” haykırışlarına kulak tıkamak kolay değil. Üç kişi, beş kişi, bin kişi derken ya inanırsa herkes?! Tehlikenin farkındalar. Her devrin kullanışlı ‘kahramanı’ polisin, “çektim sıktım üç tane” rahatlığının yükseltilmiş sürümüne duyulan ihtiyacın adıdır İç Güvenlik Yasası. Haftalardır yazılıp çizildiği gibi, sıkıyönetim anayasasının bile gerisine düşen maddeleriyle, toplumsal muhalefetin üzerine çökmemin meşruiyet kazandırılmış halidir. Dışarıdakiler için olduğu kadar içeridekiler için de düşünülmüş, zincirleme insan hakları ihlali felaketidir.
• • •
Polisi, yurttaşı donuna kadar arama, yargı kararı olmadan gözaltına alma ve öldürme yetkileriyle donatan İç Güvenlik Yasası’nın sokaktan yükselen itirazı susturmanın yanında, cezaevinde çıkacak isyanı bastırmak gibi bir amacı daha var. Polisin sokaktaki yetkisi neyse, infaz koruma memurlarının da cezaevlerindeki yetkisi aynı olacak; işkencede ve öldürmede kolaylık ve cezasızlık!
• • •
İşkenceden tecavüze, eziyetten cinayete, insan hakları ihlalinin her türlüsünün yaşandığı cezaevlerinde; tıpkı dışarıda olduğu gibi, sorunların çözümü için hak, hukuk değil, güvenlik peşinde koşan iktidarın öncelikle sorgulaması gereken, iktidar oldukları günden beri tutuklu-hükümlü sayısındaki 100 bini bulan artış! Hakaretten, tweetten, yazıdan, puşiden, göz üzeri kaştan koğuş dolduran politika-hukuk yerine, hükümetin önümüze çözüm olarak sunduğu şey, güvenlik adı altında daha fazla şiddetten başka bir şey değil.
• • •
Şöyle ki; Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu ile, biber gazı, tazyikli su ve ateşli silah temel müdahale ekipmanı haline geliyor. Kapalı alanda ve kontrol altına alınmış kişilere karşı, BM tarafından da kesin olarak kullanılması yasaklanmış olan biber gazı kimyasal silah olarak değerlendirilirken, dar mekânlarda sıkılan tazyikli suyla işkence suçu işlenmiş sayılıyor. Güvenlik görevlerine ‘pasif direniş göstermek’ gibi sınırı belli olmayan hallerde, hiçbir uyarı yapılmadan, zor kullanma yetkisi veriliyor. İçeride ve dışarıda, kolluğun işlediği suçlarla, kalın bir insan hakları ihlali dosyasına sahip Türkiye’de, bu utançtan kurtulmak yerine, şiddeti meşrulaştıran yasa peşinde koşan bir hükümetle karşı karşıyayız.
• • •
Dış güvenlik görevlilerinin cezaevi içine ateşli silahla girebilmesini sağlayan yasa, tıpkı polis için tasarlandığı gibi onlara da ‘duraksamadan silah kullanma yetkisi tanıyor. Hak ihlalleriyle ilgili en ufak bir direniş karşısında, kolluk kuvvetlerinden destek alınacağını söyleyen yasayla, Hayata Dönüş gibi operasyonların zemini hazırlanıyor. Tüm bunların üzerine soruşturmalarda, güvenlik görevlilerinin kimlik bilgileri gizli tutulacak. Türkiye bugün, dışarıda polis yurttaşa çekip sıkarken mobeselerin karardığı, içeride yaşanan işkenceye, tecavüze kulak tıkandığı, hasta mahkûmların ölüme terk edildiği bir ülke. İktidarın bunun üzerine eklediği şey; bütün bu insanlık suçu işleyen eli silahlı çalışanlarını bir yandan sınırsız yetkilerle donatmak diğer yandan da onlara cezasızlık zırhı giydirmek.
• • •
İçeride ve dışarıda, yurttaşın isyan ve itiraz etme hakkının, eli silahlı kolluk aracılığıyla susturulmak istendiği; yalandan bir demokrasinin, sahici bir faşizmin içindeyiz. Bugünün dünden, yarının da bugünden daha çok özgürlük ve demokrasi inancına ihtiyacı var. Büyük usta Yaşar Kemal’in söylediği gibi “Yaşam umutsuzluktan umut üretmektir.”