“Kanunlar ne kadar çoğalırsa sefalet de o kadar artıyor. Sefalet ne kadar çoğalırsa kanunlar da o kadar artıyor. Roma sahiden dayanılmaz bir hale geldi. Havası zehirlendi. Roma’nın havası pis kokuyor…

Roma’daki bu pis kokunun kaynağını hiç kimse bulup çıkaramadı. Koku günden güne şiddetleniyor… Bu sırada da polis her hafta yeni fesat cemiyetleri ortaya çıkarıyor. Bütün amele semtleri geceleri binlerce silahlı adamla dolup taşıyor. Evler baştan aşağıya aranıyor. Yüzlerce insan hapse atılıyor, hiç kimse bunların sebebini öğrenemiyor. Herkes başına aynı şeylerin gelebileceğini biliyor. Birçokları korkuyor.

***

Roma’da korku bir hastalık, bir salgın halini aldı. Herkesin günlerce haftalarca paniğe kapıldığı oluyor. Sokakta yahut gazinoda birinin yüzüne sertçe bakma, onun sapsarı kesilip oradan uzaklaşmasına yetiyor.

Neden?

Korkudan!..

Berardo sordu:

*Korkudan mı? Neden korkuyorlar?

- Korkudan korkuyorlar?

Berardo ısrar etti;

Peki ama, neden korkuyorlar?

Neden olduğunu kimse bilmiyor. Sadece korkudan.

***

Bir milleti bir kere korku sararsa artık bunun izahı yoktur. Bu hastalık herkese geliyor, insanı tepeden tırnağa sarsıyor. Bunun için, yalnız rejim düşmanları korkmuyorlar; ötekiler şu faşist dedikleri adamlar çok daha fazla korkuyorlar. Onlar da bu işin böyle sürüp gitmeyeceğini hem biliyorlar, hem söylüyorlar, ama bundan korkuyorlar…
korkudan-korkuyorlar-680496-1.
Ne diye düşmanlarını öldürüyorlar?

Korkudan.

Ne diye boyuna polisler milislerin sayısını artırıyor?

Korkudan.

Ne diye binlerce, on binlerce günahsız insanı küreğe mahkûm ediyorlar?

Korkudan.

Cinayetleri arttıkça korkuları da artıyor… Korkuları arttıkça da cinayetleri artıyor.

***

Michele merak etmişti:

Hükümet kuvvetli mi diye sordu.

Peygamber: Korkusu çok kuvvetli diye cevap verdi.

Marietta sordu; Peki, Papa bunlara ne diyor?

Papa da korkuyor… Papa yeni hükümetten iki milyar liret aldı, otomobiller tedarik etti, bir radyo istasyonu kurdurdu, hiçbir zaman seyahat etmediği halde, kendine mahsus bir tren istasyonu yaptırdı, daha başka lüks işlere kalkıştı; şimdi bunlar onu korkutmaya başlıyor… Roma’daki manastırlara, kiliselere bir yazı göndermiş, daha fazla fukara çorbası dağıtılmasını istiyor. Bu korku çorbasıdır. Fate-bene-fratelli müessesesi son zamanlarda her Perşembe günü çorbaya birer parça domuz yağı pastırması atıyor. Bu da korku yağıdır. Ama iki milyarı unutturmak için çok çorbalar, çok yağlar lazım.”

***

Yukarıdaki satırlar Sabahattin Ali tarafından Türkçeye çevrilen Ignazio Silone’nin Fontamara kitabından. Asıl adı Secondo Tranquilli olan İtalyan yazar İkinci Dünya Savaşı’na gidilirken yoksul bir İtalyan kasabası olan Fontamara’da Mussolini faşizminin baskısı altında yoksul köylülerin yaşadıklarını anlatır. Faşizmin zulmü altında inleyen kitlelerin bıçak kemiğe dayanınca nasıl da isyan ettiklerinin resmedildiği Fontamara’da geçenler nedense fena halde memleketin bugünkü haleti ruhiyesini anımsatıyor…

cukurda-defineci-avi-540867-1.