Ezilenleri piyasaların ucubesine dönüştürmeye dönük sınıf iktidarı törenlerinin tarihini kat eden kitap, sermayeye, dine ve özel mülkiyete karşı uğursuz ihlalci ruhları def etmek adına icat edilmiş iktidar teknolojilerini teşhir ediyor

Korkunun hasadı: Ucubelik

YAĞMUR YAZDAN

Korku, siyasetle birlikte düşünüldüğünde, her şeyden önce gizli öznesi her daim iktidar olan bir güç savaşı dahilinde sıklıkla işlevselleştirilen bir duygulanımdır. Egemenler ile ezilenlerin gündelik ve uzun vadeli stratejik ilişkilerinde kritik bir yere sahip olan korku, özellikle egemenler tarafından ezilenleri harekete geçirme ile hareketsiz kılma arasında salınır hale getirecek biçimde “kullanılır”. Kuşkusuz egemenler de korkudan muaf değildir; hatta ezilenleri korkuyla kuşatmaya ve yönlendirmeye dönük bütün iktidar teknolojilerinin rahmi, tam da egemenlerin egemenliklerini yitirme korkusudur.

Kolektif bir iktidar şebekesi olarak devletin “belirli bir toprak parçasında zor tekeline sahip olma” şeklindeki en bilinen geleneksel tanımının dip akıntısındaki minerallerden biri de yine korkudur. Zor tekeli, devletin, korkuyu işlevselleştirmek ve araçsallaştırmak adına edinmek ve sürekli biçimde tahkim etmek zorunda olduğu biricik aygıttır. Nihayet egemenler, ezilenlerin bedenlerini işlevselleştirmek, sınıflandırmak ve sınırlandırmak yoluyla, onu taşıdığı yıkıcı ve yaratıcı potansiyelden soyarak egemenliğin basit birer taşıyıcısı ve uygulayıcısı haline getirmeye çalışadurur.

Modern korku siyaseti ve “ucubelik”
David McNally’nın Piyasanın Ucubeleri: Zombiler, Vampirler ve Küresel Kapitalizm kitabı, küresel kapitalizm çağında işbu egemenler-ezilenler denkleminde korkunun yerini oldukça kışkırtıcı ve özgün bir hat üzerinden tartışıyor. McNally, Shakespeare’den Dickens’a, Mary Shelley’den Ben Okri’ye parçalama, düşünmeyen emek ve sermayenin vampir güçleri temalarının izlerini sürerken, bir yandan da daha başka şeylerin yanı sıra Karl Marx’ın Kapital’ini bedenlerin sermaye tarafından incitildiği ve sakatlandığı saklı yerleri bulmaya çalışan bir gizem anlatısı olarak yeniden okumaya soyunuyor. McNally, tüm bu okumalar boyunca, siyasal ilişkilerde alttan alta işleyen insan bedeninin bütünlüğüne ilişkin korkulara modern toplumda neden ve nasıl bu kadar çok rastlanıldığını göstermeyi dert ediniyor.

McNally’nin “piyasanın ucubeleri” olarak tarif ettiği karakter, kapitalist-olmayan toplumsal bağların çözüldüğü, bireylerin piyasa kuvvetlerine tabi kılındığı ve hükmedilen ile hükmeden arasındaki gayrişahsî iktisadi ilişkilerin yaratıldığı sancılı ve travmatik süreçlerde ortaya çıkan modern korku ile maluldür. Bu tür durumlarda ucubelik imgeleri, modern kapitalizmi nitelendiren gövdesel parçalanma ve toplumsal ayrımcılığın iç içe geçmiş deneyimlerinin izlerini takip eder.

Bu nedenle farklı ucubelik biçimlerini birbirinden ayıramayan ve kapitalist toplumdaki madun grupların yalnızca yıkıcı değil, baskıcı güçlere de ucubelik imgeleri atfetme biçimlerini kavrayamayan bir yaklaşımda bir şeyler muhakkak eksik kalır. Kapitalizme dair eleştirel bir kuramdan mahrum olan kültürel çalışmaların büyük bir bölümü, ucubelerin piyasalarla iç içe geçmesini ve insanların kendilerini piyasa ekonomisine tabi kılınmış bulduklarında gerçekleşen gerçekten travmatik (korkunç) tabiiyet ve sömürü deneyimlerini açıklamaya gelindiğinde aksar.

Kapitalist grotesk ve gündelik yaşamın sömürgeleştirilmesi
McNally’ye göre, modernitenin ucubelikleri, ne kadar yürek burkucu ve çarpıcı olsalar da finans piyasalarının sarsıcı krizleriyle başlayıp bitmez. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, kapitalist groteskin sinsiliği, daha ziyade, ucubeliğin, modern dünyadaki bedensel deneyimin yapısıyla başlayarak gündelik yaşamın asli dokusunu sömürgeleştirmesi vasıtasıyla normal ve doğal bir hale geliş şekillerindeki görünmezliğiyle alakalıdır.

Diğer bir deyişle kapitalist ucubeliğin en çarpıcı tarafı, kaçamaklı gündelikliğidir; günlük varoluşun basmakalıp ve sıradan ritimleriyle görünürde kusursuz bir şekilde bütünleşmesidir. Kapitalist groteskin en dikkat çeken temsillerinin, burjuva ilişkilerinin halen yabancı ve korkunç olarak deneyimlendiği çevrelerde gerçekleşme eğiliminde olmasının nedeni budur. Bu tür durumlarda vampir ve zombi imgeleri modern toplumu, en belirgin şekilde metalaşmanın toplumsal yaşamın yeni alanlarını istila ettiği zamanlarda bürüyen derin bedensel incinebilirlik algılarını sık sık sahneye koyar. İlerleyen bölümlerin gösterdiği üzere, küresel kapitalizm tarihine rast gelen süreğen beden-panikleri burjuva yaşam dünyasının bedensel bir fenomenolojisini oluşturur. Bu tür panikler, insan bedenleri ve kapitalist ekonominin faaliyetleri arasındaki sorunlu ilişkilere ışık tutarak, kapitalist bir dünya sistemi içerisinde gündelik yaşamın ucube biçimlerinin incelenmesi olan kapitalist bir “ucubebilim”in derin deneyimsel temeline vurgu yapar.

McNally, ucubeleşmenin esasının, sermayenin, şeyler insan güçleri edinirken insan yetilerini şeyleştiren; piyasaların “doğduğu” ve “battığı” ve bu sırada kimin refaha erip kimin açlıktan öleceğini emrettiği; insan organlarının yemek veya yakıt karşılığında piyasanın tanrılarına sunulduğu saklı devrelerinde gizli olduğunu ileri sürmektedir. Henry A. Giroux’un “Piyasanın hükümranlığı bir zombi ekonomisinde yaşam ve ölümün koşullarını biçimlendirir” iddiasından hareketle, McNally, bunun, görünmez güçlerin –piyasa kuvvetlerinin– aynı zamanda fantastik bir biçimde gerçek oldukları anlamına geldiğini söylemektedir. Piyasa kuvvetleri, kendini normal, doğal, değişmez olarak temsil eden yabancı ve sersemletici bir dünyanın korkutucu taraflarını teşkil eder. Bu nedenle fantastik türler, ara sıra, ister edebi ister folklorik olsunlar, “kapitalist modernitenin ‘absürtlüğünü’ daha iyi ifşa edebilmek için taklit eden” bir tür grotesk gerçekçilik sunarak, yıkıcı bir şekilde eleştirel bir mesuliyet taşıyabilir.

Nihayet Piyasanın Ucubeleri: Zombiler, Vampirler ve Küresel Kapitalizm, kapitalist metalaşmanın hissedildiği, deneyimlendiği ve ona direnildiği kilit sembolik kesitler hakkında bize neler söylediklerini irdelemek için pek çok ucube hikâyesi türünün izini sürüyor. Ezilenleri piyasanın ucubelerine dönüştürmeye dönük özenle planlanan sınıf iktidarı törenlerinin tarihini kat eden kitap, sermayeye, dine ve özel mülkiyete karşı tüm uğursuz ihlalci ruhları def etmek adına icat edilmiş bütün iktidar teknolojilerini teşhir etmeye soyunuyor. McNally, bu kafa açıcı teşhir harekatı üzerinden, piyasanın ucubelerini –onları besleyen ve ayakta tutan, onlara karınlarını doyurdukları kanı ve eti veren deneyim kuşaklarını inceleyerek– bu ölüler diyarından çıkarmanın yollarını kışkırtıcı biçimde arıyor.