Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Yeni tip koronavirüs tüm dünyada insanları eve kapattı. Toplumların yaşam ve çalışma biçimleri de bu süreçte değişime uğradı. Evler “işlik” gibi kullanılıyor. “Ofis” çalışmaları artık buralardan yürütülüyor. Gösteri salonlarının yerini ise balkonlar almış. Popüler müzik parçalarının koronaya uyarlanmış değişik sürümlerini “balkon konserleri”nde dinlemeye başladık! Evlerde sergilenen tüm sanatsal erkinliklerin odağında koronavirüs var…

Yaşamımızı derinden etkileyen günlerden geçiyoruz. Toplumsal olguların sanata yansımaması düşünülemez. Kuşku yok ki şiirleri, öyküleri, romanları da yazılacak bugünlerin. “Kolera Günlerinde Aşk” yazılır da “Korona Günlerinde Aşk” yazılmaz mı?

Daha şimdiden koronayla ilgili çeşit çeşit videolar hazırlandı. Salgından korunma önlemlerini mizahi dille anlatan şarkılar, türküler, klipler, eğitsel filmler, her gün televizyon ekranlarından paylaşılıyor.

Ben de bu ortamdan etkilenmiş olacağım ki Karadeniz türkülerinden küçük uyarlamalar yapmaya başladım:

“Sis Dağı’nın başında borana bak borana,

Efkârlı günlerime geldi çattı korona!

Oy korona korona, niye girdin horona?

Orhan Veli yaşasaydı, “Kitabe-i Seng-i Mezar” şiirindeki “Süleyman Efendi”ye seslenişini herhalde şöyle güncellerdi:

“Hiç kimseden çekmedi dünyada / Koronadan çektiği kadar / Günahkâr da sayılmazdı / Yazık oldu Süleyman Efendi’ye”

Koronalı günler, halkbilim yaratılarımızı da etkileyeceğe benziyor. Örneğin belleklere kazınmış pek çok atasözümüzün ve sloganımızın yeni koşullarda şöyle değiştiğini görebiliriz:

-Su uyur korona uyumaz.

-Korona icat oldu mertlik bozuldu!

-Korona dumanlı havayı sever.

-Güneş girmeyen eve korona girer.

-Rüzgâr eken korona biçer!

-Korona balçıkla sıvanmaz.

-Korona düştüğü yeri yakar.

-Koronadan korkan, sokağa çıkmaz.

-Korona varsa umut da var.

-İnsanlık koronayı yenecek!

Korona çeşitlemelerine son katkım da şu özdeyiş olsun:

-Cehalet virüsü koronavirüsten daha tehlikelidir

HAFTANIN NOTU

Duayen bir gazeteciyi yitirdik

Değerli arkadaşım, duayen gazeteci, karikatürist ve araştırmacı yazar Hikmet Aksoy da “evvel giden ahbaplar” kervanına katılmış…

Uzun zamandır hastaydı. Artık yazamıyor ve çizemiyordu. Telefonla konuşma olanağımız bile kalmamıştı. Durumu ciddiydi ama ölümüne hazır değildik.

Hikmet Aksoy’la aynı yıllarda başlamıştık gazeteciliğe. Trabzon'da Hizmet, Sonhaber ve Hâkimiyet gazetelerinde birlikte çalışmıştık.

“Gazeteci” olarak doğmuş bir insandı. Tüm yaşamını mesleğine adamıştı. Muhabirlikten yayın yönetmenliğine uzanan bir birikimi vardı. Trabzon Basın Tarihi ve Karadeniz fıkraları özel ilgi alanıydı. Bir başka yönü ise çizerliği ve mizahçılığı idi. Ziya Ramoğlu'ndan sonra Trabzon'un en kıdemli karikatürcüsüydü. Gazetelerde mizah sayfaları geleneğini başlatan ve inatla sürdüren de oydu. Son yıllara dek çizdiği karikatürleri Türkiye'nin dört bir yanındaki gazetelere her gün fakslamaktan yorulmamıştı! O yüzden başka kentlerde de duyurmuştu adını. Onun karikatürü Anadolu’ya sevdirme çabasını yıllar önce BirGün’de haberleştirdiğimde çok mutlu olmuştu.

Her sohbetimizde, mesleğe ilk başladığımız yıllardaki basının durumuyla bugünü karşılaştırır, altmış yıl önce çok elverişsiz koşullarda yaptığımız gazeteciliğin daha heyecan verici olduğunu konuşurduk.

Meslekteki başarılarını yirmi kadar ödülle taçlandırmıştı. 2010 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü'ne de değer görülmüştü.

Ömer Güner ve Ahmet Şefik’ten sonra Hikmet Aksoy’un da ölümüyle Trabzon basını üç büyük ustasını yitirmiş oldu. Onlar Karadeniz basınının simge adlarıydı. Geride bıraktıkları boşluk kolay dolmayacak…