Almanya’da futbol geçen hafta sonu oynanan maçlarla başladı. Bu fırsattan istifade edip hem futbolun güncel durumuna hem de Bundesliga kulüplerinin tarihine göz atalım

Korona günlerinde futbol…

Cumartesi, tarihi bir gündü. “Yeni normal”in belki de ilk maçları ekrandaydı. Küçük bazı ülkelerde oynanan karşılaşmalar birçoklarına çerez bile gelmezken, Bundesliga’nın demir alması futbolseverleri şüphesiz heyecanlandırdı.

Tabii bu durumda futbol oynanmalı mı? O soru hâlâ birçoklarının beyninde çınlıyor. Yanıtı, sonradan alacağız sanki. Hayatın tam manası ile duramadığı noktada futbol, özellikle belli coğrafyalarda geleneksel “afyon” görevini ifa edecek gibi gözüküyor.

Almanya’da futbolun başlaması, liglerini her ne koşulda olsun oynatmak isteyenler için de oldukça önemli. Şüphesiz dersler çıkarılmalı, onların getirdiği kuralların harfiyen incelenip duruma göre işlemeyen noktalara da anında müdahale edilmeli. Peki, Bundesliga’da neler göze çarptı?

Şeritler, aradan çıkarılan koltuklar, yeniden tasarlanmış yedek kulübeleri, tabelalar… Toplar sürekli dezenfekte edilse de ikili mücadelelerde temastan kaçınılamıyor, tıpkı sahaya tükürmenin önüne geçilemediği gibi. Seremoniler yapılmadı, maç sonundaki röportajlarda sosyal mesafe kurallarına uyuldu.

Gol kutlamalarında ayrı sevinenler de oldu; birbirlerine yapışanlar da. İnsanın doğası gereği o büyülü anda kendisini kontrol edebilmesi o kadar güç ki… Uzatmalarda gelen bir galibiyette ne sosyal mesafe kalır ne de yazılı kurallar!

Yeni normalin ilk Bundesliga haftasına şüphesiz Ruhr Derbisi damgasını vurdu. Borussia Dortmund ile Schalke 04’ün kapalı kapılar ardındaki mücadelesinde sarı-siyahlılar fırtına gibi eserken, Haaland şovunu sürdürdü. Henüz 20’sinde bile olmayan Norveçli terminatörün gelişimi merakla bekleniyor. Maç sonu röportajında verdiği cevaplarla robot duygusu veren delikanlının, bu sezon 34 karşılaşmada 41 gol attığını, 9 da asist yaptığını vurgulamalı; bir sonraki durağı için şimdiden bahislerin açıldığını hatırlatmalı.

Yeri gelmişken, artık biraz koronadan rol çalmalı, o eşsiz derbiyi biraz anımsatmalı…

Şüphesiz sosis diyarında maden ve demir çelik sanayisi denince akla gelen ilk yer olan Ruhr Havzası’nın iki gücü onlar. Bir zamanlar Bundesliga’nın üçte biri o topraklardandı ya neyse…

Daracık bir bölgede yaşayan milyonlar, dip dibe şehirler... Futbol literatüründe “Bin Derbiler Diyarı” olarak da tanımlanan mıntıkada, 4.435 kilometrekarelik bir alanda 5.1 milyon insan yaşıyor. Başta Polonyalılar, ardından bölgeye çalışmaya gelen Yunanlar, İtalyanlar, İspanyollar, Türkler... Hepsi bu potada eridiler. Onların belki de tek eğlencesiydi futbol. Birbirlerine tramvay mesafesindeki takımlar, kıyasıya rekabetler…

Uzun bir süre Almanya’nın itici gücü olan havzada zamanla maden ve demir çelik sanayisinin tasfiyesi başlıyor, işsizlik tırmanıyordu. Eski fiyakasını kaybetmiş diyarın medar-ı iftiharları çimlerde mücadelesini sürdürürken, Schalke’nin 2018’in sonunda ülkede kapatılan son kömür ocağının emekçilerini unutmayıp onları ağırlayarak lakabının hakkını vermişti.

korona-gunlerinde-futbol-733286-1.

İlk onlar kurulmuştu. Esbab-ı mucibesi Gelsenkirchen’de bir işçi mahallesinde futbol oynamak için toplanan delikanlılarda saklıydı. Madenciler lakabını alan kulüp, Nazilerin iktidarında ülkenin en güçlü takımıydı. Haliyle popülerdiler, cazibe merkeziydiler. Aslına bakılırsa, Schalkeliler Nazi olmamıştı da kimi Naziler en büyük Schalke taraftarıydı. “Çalışkan, itaatkâr, sadık işçi”yi parlatmak isteyen dönemin ideologları için mavi-beyazlılar biçilmiş kaftandı. En son şampiyonluğunu 1958’de kazanan camia, bir keresinde de son saniyede ikinci olmuştu.

Tabii çağ endüstriyel futbol çağı, onlar da bir işletmeler. Yine de işçi takımı imajlarını koruyorlar, madencileri asla unutmuyorlar. Hatırlayın, faciadan sonra Soma’yı unutmamışlardı tıpkı ezeli rakipleri gibi.

1909’da bir birahanede kurulan Borussia’nın ilk renkleri mavi-beyazdı. Sonradan kendilerine sarı-siyahı yakıştırmışlardı. Tanıl Bora’nın vakt-i zamanındaki muhteşem yazısından pası alalım, ne de olsa işçi erkeklerin yazgısı bu iki renkti: Biranın sarısı, kömürün karası...

Ezeli rakiplerinin aksine daha geç yükselişe geçen Prusyalılar, Avrupa ve Almanya’daki zaferlerin ardından 2000’lerde iflasın eşiğine gelmiş, taraftarlar ve Dortmundlu şirketler sayesinde ayakta kalmışlardı. Sonrası malumunuz Jürgen Klopp ve bir peri masalıydı. Ligin olağan şüphelisi her daim Bayern olsa da onlar tadı tuzu!

“Almanya yenilince, biz de yenilmiş sayıldık” ya peki onlar yenince, biz de yenmiş mi sayılacağız? Bize gelince sanki her şey kadere bağlanmış gibi duruyor. Şimdilik federasyon başkanımız, “çürük elmaların ayrılacağını” müjdelerken, türlü ihtimallerde ne olacağını henüz bilmiyoruz. Bu korona günlerinde uyulması gereken katı kuralların esnetilmemesinin bile çimlerde günü kurtarmaya yetip yetmeyeceği kestirilemiyor. Bırakın askeri nizamı, çok da sıkısı farz gibi duruyor. Peki Hababam Sınıfı diyarında sizce bu mümkün mü?