Büyük bir salgının tüm dünyayı etkisi altına aldığı ya da almak üzere olduğu ortada. Bu salgının nasıl ortaya çıktığı, kimlerin “bilinçli hatası” ya da “bilinçsiz kastı” sonucu doğduğu türünden komplo teorileri anlamsızdır, hiç bir işe yaramazlar; olsa olsa Hollywood repertuarına bir iki film eklenir. Doğrusu felaket tellâllığı yapmamak, Dünya Sağlık Örgütü’nün, ülkelerin sağlık kuruluşlarının, Türk Tabipler Birliği’nin, resmi ya da sivil uzmanların görüşlerine itibar etmek, Umre ya da cuma namazı konusunda olduğu gibi geç kalan açıklamalarla yetinmemektir. Sosyal medya ve siyasetten kaynaklanan bilgi kirliliği ise özel dikkat gerektiriyor.

***

En önemlisi bundan sonra neler olabileceğine odaklanmaktır herhalde. Bu nedenle de gerçekleri görmeye çalışmakta yarar var. Öne çıkan iki gerçekten birincisi; halk sağlığının büyük bir tehdit altında olduğu, herkesin bildiği ama kimilerinin ulaşmakta, uygulamakta zorlanacağı önlemler alınmazsa ya da aşılama, sağaltma yönünde gelişmeler kısa sürede başarı kazanmazsa yığınsal ölümlerin yaşanabileceğidir.

İkinci gerçek; Korona virüsünün, kapitalizmin, iki kelimelik neoliberal “yoksullara ödet” cümlesine sığan, çıkarların yönetilmesinden ibaret pragmatik felsefesine büyük bir darbe olduğu, kısa zamanda “serbest piyasa” ekonomisinin foyasını meydana çıkarma potansiyeli taşıdığıdır.

***

Uluslararası ticaret ağır bir darbe yedi, ithalat ve ihracattaki bu düşüş ülkelerin sanayi sektörlerini etkiledi iflaslar, borsa kayıpları birbirini izledi. Kısa bir süre içinde turizm gelirleri düşecek, havayolu şirketleri zor durumda, sonuç olarak ekonomilerin büyüme hızlarındaki yavaşlama kaçınılmaz olacaktır. BirGün’ün Pazar ekinde iki değerli yazar, Mehmet Şişman ile Oğuz Oyan, yazılarında genel tablo ile ilgili çarpıcı verilere yer verdiler. Bu tablo küresel çapta mücadelenin ne kadar zor olacağını açıkça gösteriyor.

***

Her zaman olduğu gibi bunalımın yükünü emekçi sınıflara, yoksul halka ödetme politikaları “meşruiyet” kazanacak; bu kesimler küresel salgının fiziki acılarını çekmekle kalmayacak aynı zamanda onlardan zararı finanse etmeleri de istenecektir. Tüm bu gelişmeler ekonomiyi, sosyal hayatı, politik faaliyeti otoriter eğilimlerin hizmetine sokabilir, salgına karşı alınması zorunlu önlemler halkın çaresizliğe dayalı rızası ile bir çırpıda zaten kısıtlı ve tanımlanmış özgürlüklere yönelebilir.

***

Korona virüsünün, sistemin açmazlarını ortaya çıkarması, yoksulların ve yoksul ülkelerin bu salgından etkilenmesini önlemez. O nedenle de “işte sistem artık son demlerini yaşıyor” türünden kendiliğindenci değerlendirmeler pratik açıdan anlamsızdır. Kısacası öncelikle yoksulların ve yaşlıların Korona krizinden en az etkilenmesi için çözüm aramak, önlemlere halk sağlığı açısından yaklaşmak zorunludur.

***

Korona virüsüyle mücadelede, yalnızca elleri sık ve iyi yıkamak türünden önlemler yeterli olmayacaktır; kimi zaman gerekli ve zorunlu olan karantina yerine sokağa çıkma yasaklarını seçmek ise hem siyaseten hem de sosyal psikoloji açısından zararlı olacaktır.

Tüm dünyada hükümetler doğru tutarlı politikalara zorlanmalı, “borsada milyonları kaybettik” diye ağlayan patronlar yerine yoksullara, kepenk kapatmak zorunda kalan esnafa, sanat ve spor dünyasına, tutuklu ve hükümlülere, yerel yönetimlere kulak verilmeli, salgının yayılmasına karşı önlemlere uymanın, altını ısrarla çizelim, eleştiri kapılarının açık kalmasının yaşamsal önemi vurgulanmalıdır.

Unutmamakta yarar var; virüslerle mücadele de politikanın bir devamıdır...