Korona krizi insanlık tarihinde büyük dönüşümlerin başlangıcı olacak. İnsanlık artık ders aldı; ister bir krallıkla yönetilsin ister demokrasiyle, tüm insan türü -bu badireyi de atlatırsa bir bolluk ve adalet dönemine yelken açacak. Beklentiler bu yönde.

Nasıl olmasın ki İngiltere kraliçesini de Fatih Terim’i de yatıyla dünyayı gezen bir zengini de, laboratuvarında sabırla çalışan bir bilimciyi de bulan bir virüs var karşımızda. Sınıf, statü veya meslek farkını tanımıyor bu meret.

Aksi görüşler de yok değil, onlar kıyametçiler. Eski Fransa çevre bakanı ve endüstriyel medeniyetin çöküşü anlamına gelen Kollapsoloj’nin kurucusu Cochet bu işin başını çekiyor.

Dünyanın artan nüfusu besleyemediğini söyleyerek eski Malthus’u hatırlatan Cochet’in sözlerinde yine de bir parça gerçek var: Küresel ısınma ve biyoçeşitliliğin zarar görmesi -bu yakında hemen olmasa da- dünyanın cidden sonunu getirebilir. Cochet, evinde iki tanker su, beş yıl yetecek kadar odun istifledi bile.

Artık dünya çapında her kriz aynı soruyu sorduruyor. İnsanlık komünizme yeniden mi dönecek. Bu son krizde soruyu Zizek sordu; alaylı cevapların ardından görüşlerini bir kaç gün evvel açıkladı.

Ancak bu komünizm işini kimin, hangi güçlerle gerçekleştireceği konusuna pek girmiyor, sanki o daha çok hükümetlere sesleniyor.

Sağlığın, eğitimin, adaletin, iletişimin, eğitimin, çevrenin, yeşilin bir avuç sermayedarın ve şirketinkontrolünde olduğu, dünya çapında üç buçuk milyar insanın koronadan korunmanın ilk şartı olan el yıkamak için bir lavaboya bile sahip olmadığı son kırk yıllık neoliberal dönemin artık sonundayız.

Her tür ilerici fikrin -sosyal devlet, sosyal demokrasi, belediye komünizmi, çevrecilik, feminizm, sosyalizm, komünizm- unutuldukları yerlerden fırlaması bundan.

Komünizm fikri yükseliyor evet ama komünist partiler güçlenmiyor henüz. Komünizmin yükseldiği iki ülkenin, komünizmi topraklarına hiç yaklaştırmamış İngiltere ve Amerika olması bir rastlantı mı, bu tarihin bir ironisi mi yoksa Sovyet Modeli’nden bihaber bu ülke gençliklerinin yanılgısı mı?

Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerinde bir yükseliş olmaması nereye bağlanmalı? (Şu Doğu Avrupa deneyimi başlı başına komünizm tarihinde bir leke olarak yapıştı kaldı, belki de ondan). Hep beraber yaşayıp göreceğiz (Bu arada minik Küba, hastalığın yayıldığı Batı Avrupa ülkelerine gönderdiği ‘doktor taburları’ ile komünizmi moral açısıdan ayakta tutan tek güç durumunda).

Lenin, Ekim Devrimi’nin henüz bir kaç aylık olduğu günlere Paris Komünü’nden daha fazla yaşadığına bakarak büyük bir sevinç duymuştu. İnsanları eşit kılma hedefi kuşkusuz ki insanlığın eski bir rüyasıydı. Devrimin adımlarını sıklaştırdığı dönemde ise Lenin, ileride insanların bir zamanlar üretim araçlarının bireysel ellerde olmasına bakarak şaşıracaklarını, belki buna inanmayacaklarını söylemişti (Ama ondan sadece bir yüzyıl sonra insanlar, bir zamanlar sosyalizmin nasıl kurulduğuna, sömürünün nasıl yasaklandığına, herkese nasıl iş, konut, dinlenme, tatil, ücretsiz izin, istediği okulda ve ücretsiz eğitim görme, ücretsiz tedavi hakkı tanındığına şaşırıyorlar).

Bu krizden kim hangi dersi çıkaracak, egemen sınıflar hangi reformları yapacak, ezilenler neleri başaracak, hep birlikte göreceğiz. Ancak kıyamet de komünizm de insanların eylemleriyle gelecek.

Kapitalizmin bir döneminin sona erdiği tartışmasız, bunu otomatik olarak komünizmin izlemeyeceği de.