Vergi sisteminin az olduğu ya da hiç olmadığı bu ülkelerde şeffaflığa ihtiyaç duyulmadığı için ülkeleri yönetenler halka hesap verme gereği duymuyor. Ortadoğu’da mevcut vergiler yaşanan krizin bir sonucu olarak yükseltirlerse, sokak gösterilerinin, protestoların başlaması olasılık dahilinde.

Koronavirüs mollalar ve emirlerin sonu mu?

Mine YILDIZ/Brüksel Vrije Üniversitesi

koronavirus-mollalar-ve-emirlerin-sonu-mu-810396-1.İran koronavirüs salgınından en erken ve en şiddetli etkilenen Ortadoğu ülkesi olmuştur. İlk pandemi vakasının Kum şehrinde 19 Şubat’ta tespit edildiği açıklanmasına rağmen, İran’da 21 Şubat’ta parlamento seçimleri yapılmıştı. Yine şubat ayında İran Islam Devrimi’nin 41. yılı kutlandı. Kuveyt’te ilk vakaların İran’dan dönenlerde görüldüğü açıklandı ve ‘Evlerinizde namaz kılın’ çağrısı yapıldı. Diğer Körfez ülkelerinde, Bahreyn, Umman ve Katar’da Covid-19 vakalarının İran kaynaklı olduğu ifade edildi. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bölgede 29 Ocak’ta ilk koronavirüs vakasını açıklayan ülke oldu.

Aşağıdaki tablo, “Büyük Ortadoğu” olarak tanımlanan 25 ülkeyi kapsıyor. Burada ülkeleri alfabetik sırayla, istatistiksel bir genel bakışta bulabilirsiniz - ülkelerin önündeki sayılar, o ülkenin küresel karşılaştırmada kaçıncı sırada olduğunu gösteriyor.

koronavirus-mollalar-ve-emirlerin-sonu-mu-810397-1.

Tabloda da görülebileceği üzere petrol zengini bir otokratik monarşi olan BAE, dünyanın en yüksek koronavirüs testi oranlarından birine sahip, onu Bahreyn ve Katar takip ediyor.

Sağlık sistemi konusunda gerekli altyapıya sahip, finansal olarak zengin ülkeler, BAE ve Katar gibi, virüs henüz emekleme aşamasındayken sosyal mesafe önlemlerini uygulamaya başladı. BAE’de 20 Mart’ta iki kişinin ölümü ardından 11 günlük sterilizasyon kampanyasına başlandı; marketler, alışveriş merkezleri, kamu binaları hatta sokaklar ilaçlanarak sterilize edildi ve okullar akademik yılın sonuna kadar kapatıldı. Katar sinema, tiyatro, çocuk oyun alanları, özel spor salonları ve düğün salonlarının kapatılması kararını almıştı. Cuma namazlarının cemaatle birlikte kılınmaması ve camilerin geçici olarak kapatılması da alınan kararlar asrasındaydı.

Kamu yatırımlarına önem vermemiş, ekonomik ve siyasi krizle çalkalanan, zayıf sağlık sistemi ve teknolojik altyapıya sahip Afganistan, Mısır, Lübnan ve Yemen gibi kırılgan Ortadoğu ülkeleri salgınla savaşmak için maliyeti düşük politikalar uyguladı. Salgınlara hazırlıklı olmak üzere hastane ve gerekli altyapıyı hazırlama/geliştirme yaklaşımından yoksun, bunun yerine uygulaması en kolay genel kamu kısıtlamalarını tercih ettiler.

Tanımlanan vaka sayısı, uygulanan testlerin sayısına bağlıdır. Tüm dünyada olduğu gibi bu bölgede de tespit edilen vakaların sayısı yapılan testlerle orantılıdır. Vaka sayısının belli bölgelerde düşük görünmesinin nedeni yeterli miktarda test yapılmamasıdır. Bazı ülkeler kendi ülke sınırları içinde oluşabilecek kaos ve endişeden kaçınmak, işbirliği içinde oldukları diğer ülkelerle sorun yaşamaktan kaçınmak için, salgından dolayı yaşamını kaybedenlerin sayısını gizlemişlerdir. Ayrıca orta gelirli Arap ülkelerinde günlük ücrete tabi, büyük bir kayıt dışı işçi nüfusu barındırmaktadır ve küresel salgınla birlikte işsiz kalan, sosyal güvenceden ve sağlık hizmetlerine erişiminden yoksun bu kesimdeki ölüm oranı hakkında net bir bilgi yoktur. Bölgede açıklanan vaka sayısı ve ölüm istatistikleri sahadaki gerçekliği yansıtmamaktadır.

KORONAVIRÜS - İBADETHANELER

Ortadoğu ülkelerinin bir diğer önemli ayırt edici özelliği ise kuşkusuz ki dindir. Dini otoriterler tarafından yönetilen yaşam biçimleri, birçok ülke vatandaşının yaşamında çok önemli rol oynamaktadır.

Koronavirüs Ortadoğu’da ibadet yerlerinde, haclarda ve sıkı dini gruplarda hızla yayılmıştır. İsrail hükümeti, yüksek oranda koronavirüs vakasının ultra-ortodoks toplulukları arasında olduğunu bildirdi. İran’daki ilk koronavirüs vakası ise, Qom’un hacı görüşünde meydana geldi ve ardından hızla ülke geneline yayıldı. İsrail’de Ultra-Ortodoks Yahudi toplumu İsrail hükümetinin (Nisan, mayıs aylarında) salgınla mücadele için ilan ettiği talimatlara karşı çıkmış, “Tanrı’nın kendilerini salgından koruyacağını savunup, dini inançlarını” uygulamaya devam etmişlerdi.

Şii dünyasının kalbinin attığı İran’ın Kum şehri, “Ayetullahlar şehri” adıyla biliniyor. Her köşesinde cami ve mescitlerin yer aldığı bir milyonluk şehirde, 30 bin Şii din adamının eğitim gördüğü düşünülüyor. Uyarılara rağmen halkın ibadethanelere ve türbelere akın etmesi engellenememiş, hatta korona nedeniyle hayatını kaybedenlerin cenaze namazına binlerce kişi katılmıştı.

koronavirus-mollalar-ve-emirlerin-sonu-mu-810398-1.

KÜRESEL SALGIN- TOPLUMSAL MUHALEFET-EKONOMi

Bu nedenle salgın öncesinde (Lübnan, Irak, Cezayir…) başlayan halk hareketlerinin, demokratikleşme taleplerinin yeniden canlanması ve/veya ülkelerine sıçraması ihtimali Ortadoğu’nun diktatörlerinde korku yaratmaktadır. Pandemi, diktatörlerin elinde toplumsal muhalefeti susturmak, siyasi mahkûmları ölüme terk etmek için araçsallaştıtılmıştır. Hapishanelerdeki mahkum sayılarının fazlalığı, karantina, sosyal mesafe gibi önlemlerin uygulanmasının olanaksızlığı nedeniyle, mahkum ailelerinin “şartlı tahliye” talebi içeren mektup ve dilekçelerini silip atmış, bazı devletler “ayrımcı muafiyet(!) ” uygulayıp, adi suçluları serbest bırakırken, düşünce suçlularını (siyasi suçluları) hapishanelerde ölüme terk etmişlerdir.

KÖRFEZ ÜLKELERINDE RANTIYECILIGIN SONU MU?

Ortadoğu, küresel salgınla birlikte ekonomik alanda çifte şokla karşı karşıya kaldı. Bunlardan birincisi, virüsün Çin’den patlamasının şokuydu, çünkü bu bölge ticari olarak Çin’e güçlü bir şekilde bağlı. Bölgede turizm de dahil olmak üzere kilit sektörler ciddi zarar gördü, salgın üretim ve ticaret zincirlerini kesintiye uğrattı ve önemli iş kayıplarına yol açtı.
Özellikle Körfez ülkelerinin petrol gelirlerine büyük ölçüde bağımlı olması nedeniyle ikinci şok yaşandı. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin (Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan, BAE) ana ihracatı petroldü. Covid-19 salgınından önce gerek alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarının gerekse ABD’nin kaya petrol üretimi ile petrolün varil fiyatı zaten düşmeye başlamıştı. Bu yılın başlarında bir varil petrol 60 ABD Doları seviyelerinde idi. Mart itibariyle, bir varil ham petrolün fiyatı 31,35 ABD Dolar’ına geriledi.

BAE’nin Expo 2020’yi iptal etmesi ve Suudi Arabistan’ın yıllık hac ziyaretlerine izin vermemesiyle, her iki devlet de yüz milyonlarca dolar kaybetti. BAE’nin ekimde düzenlenmesi planlanan etkinliğe 25 milyon ziyaretçi çekmesi bekleniyordu. Suudi Arabistan ise her yıl 20 milyon civarında insanı hac ziyareti için ağırlıyordu. Dubai’deki emlak işlemlerinin önemli bir kısmında Çinli alıcılar yer alıyordu.ve Çinli alıcılar yeni alımları ertelemiş durumdalar. Mısır, turizm gelirinde tahmini olarak ayda 1 milyar ABD doları kaybetmeye devam ediyor. Turizm sektöründe de Tunus’ta ciddi ekonomik kayıplar yaşadı.

Rantiye devletlerin en önemli özellikleri, petrolün bir devletin toplam gelirleri içerisindeki dominant pozisyonda olması, rantın ülke nüfusunun çok küçük bir kesimi tarafından elde edilmesi, rant üzerinde hükümetin tahakkümünün olmasıdır. Körfez ülkeleri “rantiye devletler” konumundadır. Rantiye devletler üretici değil, dağıtıcı konumdadırlar. Bu yüzden var olan rejim sistemi sadece rant elde edilmesinin sürdürülebilirliği ile ilgilidir. Dışarıdan elde edilen bu gelir fazlalığı (rant) hükümetlerin/devletin toplumu/yurttaşını vergilendirme ihtiyacını ortadan kaldırır ve yuttaşların siyasi karar alma sürecine katılım talebini azaltır ve böylece devletin hesap verebilirliği ortadan kalkar. Rantiye ekonomilerde otoriter rejimlerin şiddet kullanması her zaman ihtimal dâhilindedir. Devlet vatandaşın hesap soramadığı bir ortamda istediğini yaptırmak ya da karşıtlarını engellemek için zorbalığa başvurabilir.

Bu bölge, üretime yönelik bir ekonomi yaratmak yerine, rantın dağıtımıyla görece bir refah oluştururarak kendi iktidarını/otoritesini yeniden üretme/güçlendirme yoluyla hem kendisine yönelik oluşabilecek muhtemel tehtitleri baştan bertaraf etmiş oluyor hem de “devlet baba”nın insiyatifine bırakmış oluyor. Devlet, iktisadi bir terim olarak halkını “bedavacılığa” teşvik etmiş oluyor.

Rant gelirlerinin dağıtımı devletin görevidir. Bu gelir doğrudan yönetici elitlere, yani otoritenin (hükümetlerin) iktisadi ve siyasi alanlardaki nüfuzu da artmaktaydı. Ancak küresel salgınla birlikte, rant ekonomisinin sürdürülebilirliği krize girmiştir.
Gerçek katma değerli çıktı üretmeden gelir üretmek olan, “rantiye ekonomisinin” sürdürülebilirliği krize girdiğine göre, bugüne dek petrol ve doğalgaz gibi kaynakları ihraç ederek ayakta durmuş, elde ettikleri gelirlerle ekonomilerini çeşitlendirme ihtiyacı duymayan bu bölge yöneticileri yuttaşlarını vergilendirme yoluna gidecek mi?

PEKİ YA DEMOKRASİ?

Vergi sisteminin az olduğu ya da hiç olmadığı bu ülkelerde şeffaflığa ihtiyaç duyulmadığı için ülkeleri yönetenler halka hesap verme gereği duymuyor. Bölge devletleri yuttaşlarını vergilendirme yoluna giderse ve/veya mevcut vergileri yaşanan krizin bir sonucu olarak yükseltirlerse, sokak gösterilerinin, protestoların başlaması olasılık dahilindedir. Ortadoğu’da kurulan ulus devletlerin en önemli özelliklerinden birisi, yöneten belirli bir zümrenin halk üzerinde kurduğu baskı, ülke içinden meydana çıkabilmesi muhtemel muhalefet ve siyasi özgürlük taleplerini yok sayma, demokrasi insan hakları çok kültürlülük gibi unsurları dışlayıcı bir karaktere sahip olmalarıdır. Küresel salgınla birlikte gelen değişim, bölgede demokratikleşmenin yolunu açacak mı?

Ortadoğu halkları diktatörlerin, “emir”lerin, “molla”ların saltanatını yıkıp, sekteryanizm, etnisite ve radikal dinci akımların batağında birbirini boğazlamaktan vazgeçip, “kul” ve “teba” olmaktan çıkıp “ yurttaş”lığa terfi edebilecek mi?