Yeni bir virüs hayatımıza girdi. Koronavirüs salgını ile evrimin müfredattan çıkarılması sürecini alkışlarla karşılayanlar, “Senin deden maymun olabilir, benimki insandı” düzeyinin ötesine geçemeyenler, aşı, bilim karşıtlığı üzerinden kişisel servetlerine servet katanlar Sağlık Bakanı’nın gece yarısı yaptığı açıklama sonrasında bilimi, bilim insanlarını keşfetti.

Yaşama dair her şey politiktir; sözünün gerçekliğini koronavirüs salgını ile yaşamla ölüm arasına sıkıştırılmış kaygılarımızla en ağır şekilde yaşıyoruz. İnsana, hayata dair her şey politiktir ve tüm dünyada ve ülkemizde insanla neoliberal, bilim karşıtı, gerici politikaların bedelini yaşamlarıyla ödetilmekle karşı karşıya bırakılmış durumda şimdi...

Bilimin, bilimsel eğitimin reddedilme sürecini koronavirüs salgınından bağımsız değerlendirmek mümkün müdür? Müfredatı ‘değerler eğitimi’ denilerek şükür, kanaat gibi dini kavramlar üzerine inşa eden, evrimi reddedip, cihadı ders kitaplarına yerleştirenler birincil sorumlulardır ve yaptıkları son derece bilinçlidir, ideolojik tercihleridir. Bu virüs yoktan var olmadı. Bilim insanlarının da günlerdir paylaştığı gibi SARS-CoV-2 adı verilen bu yeni koronavirüs, betakoronavirüs ailesi içinde evrimleşen virüslerden birisi... Evrimin neden önemli olduğuna dair okullarımızda eğitim verilseydi, bilim, bilimsel eğitim referans alınsaydı, evrime yönelik araştırmalara yeterli kaynak ayrılsaydı, evrimin mekanizmalarını çözebilecek araçlar geliştirilebilirdi. Oysaki fen bilimleri dersinde ‘evrim’ anlattığı için soruşturma geçiren, sürgün edilen öğretmenlerin olduğu, bilimsel araştırmaları nedeniyle mesleği elinden alınan hatta yargılanan akademisyenlerin olduğu bir gerçekliğin ülkesi bizim ülkemiz...

Koronavirüs salgını sınıfsaldır. Yoksulluğun, eşitsizliğin, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşım hakkının insanların ellerinden alındığı, en temel hak olan kamusal sağlık hakkına erişimin yok sayıldığı ülkelerde salgın hastalıklar daha hızlı yayılıyor. Bu ülkelerde hijyen ve sağlık hizmetlerinin de yetersiz olması hastalıkların yayılma hızını arttırıyor. Gıda üretim, satış ve tüketim koşullarının planlanmasında da insan sağlığı değil, sermayenin, patronların karı esas alındığından salgınlar kaçınılmaz hale geliyor.

Emperyalizmin, neoliberal politikaların örgütleyicisi olan ülkelerde yaşayan insanların yaşam şartları ve salgın hastalık riski de yoksul ülkelerden yaşayanların koşullarından farklı değil... Örneğin; ABD’ de 27 milyon kişinin sağlık sigortası yok. Doktora gidemeyenlerin yüzde 44’ ünün gerekçesi maddi sebepler... Pensilvanya’da karantinaya alınan bir aileye 3 bin 918 dolar fatura gönderilmesi kamusal sağlık hakkına sahip olmamanın yarattığı sonuçların ve hametini ortaya koymaktadır.

Koronavirüs salgını; bilimi, aydınlığı, eşitliği, adaleti savunanlarla, mücadelesini verenler ile karşıtlarının savunduğu gerici, karanlık ideolojinin ayrımının da fotoğrafını ortaya çıkarmaktadır. “Türk geni koronavirüsten korur.” safsataları, ırkçı söylemleri, koronavirüsle ilgili paylaşım yapanlara açılan soruşturmalarla yaratılmak istenen baskı imparatorluğu, eğitime, sağlığa ayrılmayan bütçeler nedeniyle kamusal alanlarda yaşanılan hijyen, sağlık hizmeti sorunlarının artarak ortaya çıkacağı koşullar her şeyin sınıfsal, politik olduğu gerçekliğini bir kez daha kanıtlıyor. Örgütlü karanlığı değiştirmenin tek yolu da sınıfımızı bilmekten ve bütünlüklü bir politikayı örgütlemekten geçiyor.

Sınıf mücadelesi de insanlık tarihi boyunca bilimi savunma mücadelesi olmuştur aynı zamanda... Şimdi her zamankinden daha yüksek sesle haykırmak gerekiyor. Yaşasın bilim!