Denizleri haraca kesen bir haydut günün birinde iki devrimciyle tanışır

'Korsan' kitap

Komünist Manifesto, yayımlandığı günden bu yana en çok tartışılan toplumsal ve siyasal metinlerden biri olarak bilinir… Emek-sermaye çelişkisi sona ermediği sürece gündemdeki yerini daima koruyacaktır. Dünyayı etkilemiştir, her zaman korkulmuştur. Ötesinde… İlginç bir hikâyesi bulunur.

Dünyayı değiştiren kitaplardan korkulur. Bu nedenle “suçlu” sayılmaları kaçınılmazdır.

Komünist Manifesto’nun ise alışılagelen değerler ve statükoya karşı gelip birilerinin tekerine çomak sokmayı hedeflediği açıktır...

Kitaplar, kolay yoldan kazanç sağlamak amacıyla olduğu gibi, yasaklı sayıldıklarında da bandrolsüz bir şekilde basılıp illegal yöntemlerle dağıtılabilirler. Buna “korsan kitap” denir.

Komünist Manifesto, bizde uzunca bir dönem yeraltında basılıp el altından satılmıştır. Kitap, “komünist” sözcüğünün bile kullanımının sakıncalı sayıldığı bu dönemde pembe bir kapakla çıkmıştır. İşte bu nedenle, Türkiye’de uzun yıllar boyunca “pembe kitap” olarak anılmıştır.

Karl Marx ve Frederich Engels’in kaleme aldıklar meşhur kitap, tüm Avrupa’nın işçi hareketleriyle çalkalandığı bir dönemde basılır. Komünist Manifesto’nun nüshaları İngiltere’deki o küçük matbaaya getirildiğinde tarih 1848 yılının Şubat ayıdır.

Kitabın orijinal sayfalarının Büyük Britanya’ya taşınma hikâyesi ise bir hayli ilgi çekicidir.

O bir korsan

Deniz vurgunlarının tarihi eskidir. Korsanlığın, ilk gemilerin deniz üzerinde yüzdürülmesiyle birlikte ortaya çıktığı söylenebilir.

Üzerinde kemik resmi bulunan siyah bayrakla birlikte bacağı tahtadan, tek kolu çengeli ve bir gözü bantlı o korkunç denizci hafızalarımıza kazınmıştır...

O deniz kurdu Kaba Sakal’dır. O barbar ihtiyar esirinin yüreğini yiyen Jean Francois Nau’dur. O vahşi adam Kaptan Cook’tur...

Ancak deniz haydutları içerisinde bazıları ayrı bir yerde durur.

İnce bıyıklı, yakışıklı bir Fransız olan Jean Lafitte, doğasındaki zarafeti yaşamına yansıtabildiği için “Kibar Korsan” olarak anılmıştır...

Lafitte'i tanıyalım

Çok disiplinli bir teşkilatı olan Lafitte kendisine, Kuzey Amerika’daki Mississipi Nehri’ni mesken tutmuştur. Bir labirenti andıran nehir, korsanların vurgun yapmalarını ve saklanmalarını kolaylaştırmaktadır.

Laffite’ten bıkan New Orleon Valisi, günün birinde şehir sokaklarına yaftalar astırıp onu kendisine teslim edecek olana tam “5 bin dolar” ödül vereceğini duyurur.

Fakat bir gün sonra bu ilanlar kaldırılıp yerlerine yenileri asılır. Üstelik üzerilerinde de korsanın yerine valinin resmi vardır. Alt taraftaki yazı dikkat çekicidir...

“Valiyi canlı bir şekilde teslim edene 10 bin dolar verilecek!”

Elbette imza, Mississipi’de “Kibar Korsan” olarak nam salan Laffit’e aittir.

Fransa’nın sömürgelerinden biri olan Haiti’de doğan Laffit, ilginç kişiliği kadar farklı yaşam tarzıyla da kendisine “deniz vurguncuları” sayfasında ayrı bir başlık açtırır.

Paylaşmayı özledi

Her ayın ilk iki haftasını suda gerçekleştireceği talana ayıran Kibar Korsan, diğer on beş günlük bölümü de içkilerin su gibi aktığı sosyete partilerinde geçirir.

Vurgunlar, hızlı yaşam ve sıkı partiler... Lafitte yaşlanmayı başladığında, gemisinden inip ticarete atılır. Ancak ticaret ve yozlaşmış burjuva hayatı onu tatmin etmeyecektir. Açıkçası, o denizcilerin komin yaşam tarzını, elde edilen ganimetin ortak bir biçimde paylaşıldığı coşkulu ve heyecanlı günleri özlemektedir.

Dolaylı olarak dünya tarihini değiştirdi

Bittiği sanılan bazı hikâyeler aslında henüz başlamaktadır...

Laffit’in öyküsü de bunlardandır. İçindeki kara deliği kapatma arayışı sadece onun yaşamının ikinci yarısını değil tüm dünya tarihini değiştirir. Laffite, kapitalizm karşıtı işçi hareketiyle ilgilenmeye başlar. Çok geçmeden Amerika’dan ayrılıp Avrupa’ya doğru yola çıkar. Nihai durağı Belçika’nın başkenti Brüksel olacaktır. Söz konusu şehir, aynı yıllarda ülkelerinden ayrılan devrimcilerin adeta bir merkez üssü gibidir. Gördükleri büyük baskılar nedeniyle, ülkelerinden kaçan aydınlar, yerleştikleri Brüksel’in bistrolarında felsefeyle yoğrulurlar.

Eski korsan da kendisine bu mekânlarda ve tartışmalarda yer açmaya çalışmakta, büyük bir iştahla bilgiyi aramaktadır…

Marx ve Engels’e büyük kıyak

Günün birinde tam olarak istediğini bulup, devrimci iki gençle tanışır. Artık neredeyse her gün, fikirlerini tamamen benimsediği bu gençlerle buluşmaktadır. Daima yanlarında kalınca bir defter taşıyıp ona sürekli notlar alan yeni arkadaşlarının Laffit’in ruhunu aydınlatarak, içindeki kara deliği kapattıkları kesindir.

Ne var ki “kibar korsan” da onlara borcunu başka bir biçimde ödeyecektir.

Amaçları, yazılarını bastırabilmek olan gençlerin ceplerinde hiç para yoktur. Notlar, son halini aldığında eski deniz vurguncusu iki gence, onların kitaba dönüşmesi için gereken parayı verir. İşte Kibar Korsan Laffit’in genç arkadaşları Karl Marx ve Frederic Engels’inin kaleme aldıkları “Komünist Manifesto” böylece Belçika’nın başkentinden, basılıp dağıtılması daha uygun olan Londra’ya taşınacaktır.

Ezelden korsan kitap

Kitaplar, kolay yoldan kazanç sağlamak amacıyla olduğu gibi, yasaklı sayıldıklarında da bandrolsüz bir şekilde basılıp illegal yöntemlerle dağıtılabilirler. Buna “korsan kitap” denir.

Komünist Manifesto, Türkiye’de çok uzun bir dönem yeraltında basılıp el altından satılmıştır.

“Korsan baskı” denildiğinde ondan iyisini bulmak zordur...

Bununla birlikte ironik bir biçimde, kitabın ezeli kaderi de Türkiye’deki durumuyla örtüşür.

Onu yazan Marx ve Engels, basılmasını sağlayan ise bir korsan olan Lafit’ttir.

Yani... Durum şüpheye yer bırakmayacak kadar açıktır...

Komünist Manifesto ezelden bir “korsan” kitaptır!