Müziğin umuma açık alanlarda çalınması halinde de eser sahibinin, yorumcunun, yapımcının hakkı var. Ama yıllardır müzik meslek birlikleri aracılığıyla sürdürdüğümüz bu mücadelede gelişmiş ülkelere göre gerideyiz.

Korsanlık değil bildiğin hırsızlık

Saat gecenin üçü. Biraz önce geldim eve. Uzun bir süre sonra dinleyicilerimizle yüz yüze bir konser yapmanın mutluluğu var içimde. Ama bir sürü de soru işareti. Bu mutluluk ne kadar sürecek? Bu konserlerin devamı gelecek mi? Önümüzdeki işler iptal olacak mı? Konser takvimine bakıp evimin bütçesini düzenleyebilecek miyim? Bilim Kurulu ya da ülkenin tek adamı konserlerle ve performans mekânlarıyla ilgili nasıl bir karara imza atacak? Valiler kaymakamlar ellerindeki bu yetkiyi nasıl kullanacak?

Kafamda deli sorular. Hayatta kalmaya dair deli sorular. Bir müzisyenin üretme süreciyle ilgili değil doğal gazla, elektrik, su faturasıyla ev kirasıyla, mutfak masrafıyla, çocukların okul taksitiyle ilgili deli ve hayati sorular, sorunlar… Kimsenin umurunda olmasa da kamuoyunda yanlış tanıtılsa da müzisyenlerin ortak sorunlarından bir kaçı bu saydıklarım. Müzisyenler; yapılanları ve bu haksız uygulamaları ince eleyip sık dokumadıkça, sorabildikleri sorulara mantıklı ve gerçekçi yanıtlar bulmadıkça bu kısırdöngü sürüp gidecek. Çok basit bir soru sorayım hepimize. İzlediğimiz diziler, sinema filmleri, reklamlar, haber jenerikleri vs… Radyolar, televizyonlar, sosyal medya. Müziğin olmadığı bir yer var mı? Ya da umumi mahallere; otellere, kafelere barlara geçelim. Veya müziğin ana unsur olarak kullanılmadığı berberlere, kuaförlere, marketlere, ulaşım araçlarına vs… Her yerde müzik var.

TELİF HAKKI DEĞİL SERMAYE GÖZETİLİYOR

Müziğin umuma açık alanlarda çalınması halinde de eser sahibinin, yorumcunun, yapımcının hakkı var. Ama yıllardır müzik meslek birlikleri aracılığıyla sürdürdüğümüz bu mücadelede hâlâ gelişmiş ülkelere göre çok gerideyiz. Bunun birçok sebebi var. Ben 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yetersiz olduğu kanısında değilim. Ama bu kanunun uygulanmasında sıkıntı var. Zira müzik kullanıcılarının arasında oteller, medya kuruluşları başta olmak üzere büyük sermayelere sahip holdingler de var. Özellikle seçim zamanında her siyasi parti bu medya gücünün yanında olmasını istediğinden dolayı bir tercih yapmak zorunda kaldığında ne yazık ki telif hakkı sahiplerini değil sermaye sahiplerini gözetiyor. Aslında kültür endüstrisinin dünyada geldiği nokta bilinse milyar euro’larla ifade edilen ekonomik bir değer yarattığının farkına varılsa eminim ki bu vurdumduymazlık son bulurdu. Telif hakları çok özgül bir konu. Bunun için Fikri ve Sınai Haklar mahkemelerinin arttırılmaları ve de orada görev yapan hâkimlerin bu konu özelinde eğitilmeleri şart (Zaman zaman Yargıtay başkanının da bizzat katıldığı çalıştaylar yaptık). Müzik kullanıcılarına (Umumi mahaller, oteller, radyo tv, dijital alan vs…) izinsiz müzik kullanmanın kanuni yaptırımlar getireceği çeşitli kampanyalarla anlatılmalı. Ve de bunun açıkça bir hırsızlık olduğu özellikle vurgulanmalı. Ülkemizin eser sahibi, yorumcu ve yapımcısını kollamak adına umumi mahallerde sadece müzik meslek birliklerinin sahip olduğu repertuarın kullanılması teşvik edilmeli ve sadece daha ucuz olduğu için “copyright free” müziğin umumi mahallerde kullanılmasının önüne geçilmeli. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu lisanssız radyo ve televizyonlara bu usulsüz ve izinsiz kullanımlar karşısında kanunun kendisine tanıdığı yaptırımları uygulamalı. Yerel yönetimlerle de ortak çalışmalar yapılmalı ve belediyelere ait kafe, çay bahçesi, lokanta gibi yerlerin acilen lisanslanması sağlanmalı. İşveren örgütlerine de konunun önemi anlatılmalı ve müzik kullanan üyelerini lisanslamaları konusunda kamuoyu oluşturulmalı. Ama hepsinden önemlisi Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı ilköğretim kitaplarına mutlaka telif haklarını anlatan bölümler konulmalı. Ve çocuklarımız telif hakkı bilinciyle yetişmeli.