Ertuğrul Özkök 2001 yılındaki bir köşe yazısında (o zamanlar Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni’ydi) bu yazının başlığındaki soruyu sormuş, ufak bir tartışma çıkmıştı. Tartışmayı bu soruyla başlatan Özkök olduğu için sanki bu soru da yanlış gibi bir algı oluşmuştu. Oysa soru yanlış değildi. Ancak Özkök bu tartışmayı Emin Çölaşan’ın yazılarına müdahale bağlamında açıyordu. Emin Çölaşan, Hürriyet’ten gönderildikten sonra yazdığı kitapta –çok geç de olsa- nasıl sansürlendiğini anlatmıştı. Emin Çölaşan’ın sansürlenirken değil de gazeteyle ilişkisi kesildikten sonra bunları itiraf etmesi ayrıca sorunlu olsa da geçmişte yapılan bu tartışmalar, bazı çevrelerde sanki köşe yazarlarının veya yazısının dokunulmazlığı olduğu gibi bir algı yaratıyor. Yine ülkemizde 90’larda yerleşen, “süpermarket tipi” yani her görüş veya partinin kendisine raflarda yer bulduğu gazete tipinin “norm” olduğu algısı da bu tartışmaları tetikliyor olabilir. Öyle bir norm yok. Zira her “siyasi gazete” dünyayı siyaseten bir yorumlama biçimi aynı zamanda.

Konunun Nuray Mert’in Cumhuriyet’teki yazılarına son verilmesine geleceği herhalde anlaşılmıştır. Dahası, Akif Beki’nin Hürriyet’teki yazılarına son verilmesi de bu konuda iyi bir örnek. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda köşeler köşe yazarlarının istediklerini yazacakları yer midir sorusuna cevap aramak istiyorum:

Nuray Mert meselesi

Nuray Mert’in yasalar karşısında “ifade özgürlüğü” var evet ama çalıştığı gazetenin “özgürce” yayın politikası belirleme özgürlüğü ne olacak? Sonuçta her gazetenin bir kuruluş manifestosu var. Ancak Nuray Mert’in de bir geçmiş yazarlık birikimi var. Yani kim olduğu, ne yazdığı, yazacağı belli. Burada iki taraf için de tek doğru soru şu: Nuray Mert neden Cumhuriyet’te yazmaya başladı? Mert’in kendisinin de aktardığı üzere başlamadan önce bazı endişeleri varmış ama gazete vizyon genişletme gibi bir misyonla yola çıkınca yollar kesişmiş. Demek ki bu vizyon genişletme fikrinde bir sorun var. Bu meselede eleştirilecek yegâne taraf bu. Yani Nuray Mert meselesini “ifade özgürlüğü engellendi” “faşizanlık” gibi uç noktalarda tartışmak anlaşılır gibi değil. Her gazete yayın politikasına uymayan yazıları yayımlamama hakkına sahiptir zira.

Peki Akif Beki niye atıldı?

Nuray Mert’in Cumhuriyet’teki yazılarına niye son verildiği okur açısından da gazete açısından da net. Tartışmanın “Evrim teorisi” ve “müftülere nikâh kıyma yetkisi” verilmesine ilişkin yazılardan çıktığını biliyoruz. Bu yazılara katılırız veya katılmayız. Bu yazılara katılan ve Cumhuriyet’i farklı görüşlere de yer verdiği için alan bir okur, buradan bir çıkarım yaparak Cumhuriyet okumayı bırakabilir. Tam tersi, bu yazılar yayımlandığı için Cumhuriyet almayı bırakmış okur da gazeteye dönebilir. Gazete, bir yazarın yazılarına son vererek okura mesajını veriyor neticede. Ancak benzer tarihlerde Hürriyet’teki yazılarına son verilen Akif Beki’nin artık niye Hürriyet’te yazmadığı konusunda hiçbir netlik yok. Ne Hürriyet gazetesi ne de Akif Beki, bu konuda bir ipucu vermiş değil. Zaten Hürriyet de Cumhuriyet gibi bir “fikir” gazetesi değil diye tartışmadan çıkılabilir ama asıl sorun burada bence. Böyle durumlar bir gri alan oluşturuyor. “Hüseyin Gülerce eleştirileri iktidarı rahatsız ettiği için kovuldu” diyen de çıkıyor, “Hayır iktidarla ilgisi yok Aydın Doğan iktidara bir selam çaktı” diyen de. Bana sorarsanız Akif Beki’nin Hürriyet’teki misyonu Abdülkadir Selvi Hürriyet’e geldiği gün bitmişti, bir de muhalif yazılar yazmaya başlayınca iyice ayak bağı oldu. Zira, iktidar cenahını en çok öfkelendiren muhalefet, bir zamanlar içlerinde olanların yaptığı muhalefet. Takdir edersiniz ki bunların üçü de yorum. Hepsi doğru olabilir, hiçbiri doğru olmayabilir. Bu yüzden, bir norm olmasa da okuruna karşı sorumluluk hisseden gazeteler, özellikle “tartışmalı” konularda ilişkilerini kestikleri yazar veya gazetecilerin ilişki kesme gerekçelerini kamuoyuna bir açıklama yaparak paylaşmalı. Bu açıklama tatmin eder veya etmez o ayrı. Her durum birbirinden farklı olabilir zira.

Gazeteler dünyayı yorumlama biçimlerini pekâlâ tercih edebilirler. Köşelerini açtıkları veya artık açmama kararı aldıkları yazarlar da bu yorumun bir parçasıdır. Yeter ki sebepler şeffaf olsun ve okur da bu karar sonucu gazetesiyle olan ilişkisini gözden geçirebilsin. Çünkü köşeler kimsenin malı değil ve gazetenin okura karşı sorumluluğunun bir parçası zira.