Hangi ayın hangi gününde yapılacağı henüz belli olmasa da, gelecek yıl gerçekleşeceği artık belli olan seçimler için kampanya "kanlı" başla(tıl)dı. Mersin’de polisevine düzenlenen ve bir polisin şehit edildiği silahlı saldırı, o saldırının izaha muhtaç pek çok karanlık yönü, en önemlisi de, bu saldırıya dönük olarak "önceden hazırlandığı ve simültane biçimde besleme medyada dolaşıma sokulduğu anlaşılan", CHP’yi işaret eden "geri plan dosyaları", pek çok açıdan "kirli bir kampanya"nın işaret fişeği gibi görünüyor.

Bir nevi "kanlı bir sürecin" habercisi olmaya namzet bu olayları çok iyi tahlil edip, bu tür olası "pis" kumpasları boşa çıkarmak gereğini de beraberinde getiriyor.

Tabii ki kâhin değiliz. Yani neler olacağını öngörmek bugünden mümkün değil. Ancak, hem bu ülkede hem de başka benzer nitelikli rejimlerde kritik seçim kampanyalarına faşist yönetimlerin nasıl bir muhteva kazandırabilecekleri konusundaki deneyimlerimiz, haliyle zihnimizi rahatsız ediyor.

Uzun süredir zaten konuşulan "tevatür ve tezvirat"ın bizi sevk ettiği bir tür "klasik senaryo"dan söz edebiliriz.

Açıkçası, ülkeyi getirdikleri noktada artık "yönetemeyen ve kontrolü tamamen elinden kaçırmış bulunan" bugünkü iktidarın, kaos ortamı oluşturarak, bunun üzerinden belli ölçülerde bir "korku iklimi" yaratmanın arayışı içinde olabileceğine dair, pek çok işaret ve geçmişe dönük pek çok "emsal" var.

2015 Haziran seçimini yitiren ve ilk ciddi yenilgisini almış olmanın şoku ile yeni bir kabine oluşmasına açıkça mani olan, seçimleri kasım ayında yenileme kararı alan ve o iki seçim arasındaki sürecin sorumsuz biçimde "kana bulanmasının" zeminini hazırlayan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Daha da korkuncu, kamuoyuna bir dönem yansıyan konuşma ve yazışmalardan "Oraya iki bomba atılır iki füze sallanır... Beyaz Toroslar yine devreye girer..." gibi olasılıklardan söz eden bazı siyasetçilerin kafalarında geleneksel "faşist oyun planlarının" her zaman raftan inme olasılığından söz ediyorum.

Bu toprakların insanı, on yıllar boyu maalesef öyle acı deneyimlerle kavruldu, yoğruldu ve sınandı ki, her türlü melânetin bekleyebileceğimiz bir insan türünün temsilcileri var karşımızda.

Önümüzdeki süreçte, "Yüksek profilli siyasi nitelikli suikastlardan" tutun da, "ses getirecek, panik ve korku ortamı oluşturacak güçlü terör eylemleri"ne kadar her türlü pis tezgâha kalkışmak isteyenlerin olmayacağını kim söyleyebilir?

Daha "dakika 1, gol 1" misali Mersin saldırısının ardından, anında "İşte CHP’nin gazeteci kisvesi ile masum göstermeye çalıştığı terörist yapmış" diye, olayın üzerinden birkaç saat bile geçmeden "özenle hazırlanmış tek tip manşetler ve TV haberleri" böyle bir pis senaryonun bir parçası gibi görünüyor.

Öldürülen bir teröristin kimliğinin hemen ve hızla tespit edilmesi, bunun CHP ile irtibat veya iltisakının derhal kurulması, 2013 yılındaki "bu olayla bağlantısı tartışmalı" bir rapor üzerinden "faşizm karşısı cepheye bir gol atılmasının" hedeflendiği apaçık ortada.

Özetle, vatandaşların haliyle "Bunlar, bu seçimi yapsalar dahi sessiz sedasız geçmez ve olası bir iktidar devri, barış içinde olmayabilir" endişesine kapılması için maalesef somut emarelerdir bunlar.

O yüzden, demokrasiden yana, yani bugünkü rejimden bu ülkenin kurtarılmasına destek verecek, elini taşın altına sokma durumundaki tüm güçlere tarihi ve kritik bir görev düşmektedir.

Bu görev, asla birilerinin vaaz etmek istedikleri gibi "Aman fazla ses çıkarmadan, usul usul, sessiz sedasız bir kampanya yürütelim de, iktidarın provokasyonlarına gelmeyelim" tavrına yazılmak olmamalıdır. Burada anahtar (ve aynı zamanda rejimin sinsice yararlanmak isteyeceği) sözcük "provokasyon" sözcüğüdür. Yapmak istedikleri de tam budur: Yani, "provokasyona gelmeyelim" vaazı ile uyutulan kitlelere bu korku ikliminin dayatılmasıdır.

O yüzden, tam tersine, her türlü faşist melânete, her türlü sindirme çabasına, rejim yandaşlarının "sopa, hatta silah gösterme" çabalarına karşı dimdik ayakta duracak bir kitle ruhu oluşturulmalıdır.

Rejim, muhtemeldir ki, önümüzdeki hafta ve aylarda "sosyal medya düzenlemesi" adı altında ağır bir sansür hamlesine kalkışacak. Toplantı ve yürüyüşlerin ve hatta konser ve festivallerin birer birer iptal edilmesi pratiğini yoğunlaştıracaktır.

Gazete, TV, dergi, ajans ve hatta serbest (freelance) gazeteciliğin sansürlenebilmesi için akla gelmeyecek her tür silaha başvuracaktır.

Yapılması gereken, en üst düzeyde mücadele ve dayanışma ile bu faşist saldırıların bertaraf edilmesi için güçlerin birleştirilmesidir. Birbirinin ayağına basmadan, ufak tefek (nüans nitelikli) farklılıklarının, bu dayanışmanın önüne geçmesine müsaade edilmeden, ortak ve toplu bir direniş ruhu yükseltilmelidir.

Rejimin, yaklaşan seçimi yitirmesi halinde "yitireceği çok şey vardır." Rejim için bu seçim bir varoluş ya da yok oluş meselesidir.

Ama unutmayalım.

Bu topraklarda demokrasi açısından da aynı şekilde bir varoluş mücadelesidir bu seçim.

Süreç kötü başlamış, kanla başlatılmış olabilir.

Ama "güzel bitmesi", motorların maviliklere sürüldüğü bir sonla bitmesi, bizlerin yani halkın ellerindedir.

Güzel bitirmeliyiz.