“Araba kullanmayı senden mi öğreneceğim?!”

Özellikle son 10-15 yılın İstanbul trafiğinde, hata yaptığını düşündüğünüz birini uyardığınızda ilk duyacağınız sözlerden biri bu oluyor. Adam sinyal vermeden şerit değiştiriyor, takip mesafesini korumuyor, makas atıyor, başka araçları sıkıştırıyor, yani trafiği tehlikeye atacak her şeyi yapıyor, sonra bu konuda uyarırsanız size bunu söylüyor: “Araba kullanmayı senden mi öğreneceğim?!”

Evet, belki de benden öğreneceksin… Belki ben bu konuda başkalarına eğitim verecek düzeyde (ya da en azından senden daha fazla) bilgiliyimdir. Belki sen de başka konularda bana ders verecek kadar iyisindir. Ama mesele bu değil ki! Sen araba kullanmanın üstadı bile olabilirsin lakin burada tartışılan şey, yaptığın yanlışlar…

Türkiye halkı bu soruyu çok seviyor. Kamusal alanda hakkını arama ve yanlışa dur deme konularında bazen takıntı denebilecek kadar yoğun bir ısrarım olduğundan, bu cümlenin farklı versiyonlarını belki 50-60 kez duymuşumdur: “Terbiyeyi senden mi öğreneceğim?!”, “Nasıl konuşacağımı senden mi öğreneceğim?!” vd.

Soru cümlesi şeklinde gelince bir an afallayıp “Evet, belki de benden öğreneceksinizdir, çünkü bilmiyormuş gibi görünüyorsunuz. Belki ben de başka bir şeyleri sizden öğreneceğim, ama mesele bu değil ki!” diye cevap verdiğim durumlar da az değil. Fark ettim ki bu yanıt karşı tarafı daha fazla afallatıyor, çünkü aslında son derece saldırgan biçimde dile getirdiği ifadedeki öğretme ve öğrenme kavramlarıyla ilgili hiç düşünmemiş… Söylediği sözler hakkında hiç düşünmemiş!

Türkiye’ye yabancı biri, “Senden mi öğreneceğim?!” lafını eğitime çok önem veren bir toplumun meraklı soru cümlesi bile sanabilir -”Afedersiniz, Medeniyete Giriş dersi burada mı yapılıyor acaba?”.

Ama ülke televizyonlarını bir hafta boyunca izlese, susmaksızın her gün konuşan politik figürün dilinde billurlaşan bu ifadenin aslında ‘kaba cehaletin savunma/saldırı sözü’ olduğunu anlayacaktır -”Medeniyeti senden mi öğreneceğim?!”

İktidarın yaptığı bir orman katliamını eleştirirsiniz, eleştiriyle ilgisi bulunmayan meşhur cevabı aynı günün akşamı duyarsınız: “Çevreciliği sizden mi öğreneceğiz?!” Şu sefil tarihimiz boyunca, belki milyarlarca insanın gördüğü zulümler üzerinden zar zor geliştirdiğimiz evrensel hukuk ilkelerinin bizzat hukukçular tarafından çiğnenmesini eleştirirsiniz, aynı gün değilse bile ertesi gün şu sözü duyacağınız kesindir: “Hukuku sizden mi öğreneceğiz yav?!” Dış politika, iç politika, ekonomi, demokrasi, bilim, hatta din! Hangi konuda olduğu hiç fark etmez, bu zihniyetle kurabileceğiniz iletişimin sınırları hemen belirlenir: “Biz hiçbir şeyi sizden öğrenecek değiliz!”

Ama neyse ki bu çirkin ifadeyi 30 yaşın altında hiç kimseden duymadım. Kendi aralarında da böyle konuştuklarını sanmıyorum. Çünkü onlar, yani herkesin birilerinden bir şeyler öğrenebileceğini bizzat yaşayarak deneyimleyen internet çağının çocukları, bu sözün nasıl patolojik bir aklın ürünü olduğunu anlıyorlar.

***

Son zamanlarda, ülkenin geleceğine dair ‘fazla iyimser’ olduğuma dair eleştirilerle karşılaşıyorum. Ben olsam buna ‘iyimserlik’ demezdim, çünkü diyalektiğin kapalı bir süreç olmadığını bilen herkes, üstüne biraz düşündüğünde, Berkin ve Ali İsmail’in arkadaşlarının gerçekten de geleceğini görebilir. Tabii ki onlar da kalıcı olmayacak, belki dünya çok daha karanlık dönemler yaşayacak. Ve tabii ki o karanlık dönemler de kalıcı olmayacak, çünkü bu sefer Ali İsmail ve Berkin’in arkadaşlarının arkadaşları gelecek.

Gelecek. Çünkü onlar her türlü kötülüğü, katliamı, hukuksuzluğu, adaletsizliği, yolsuzluğu, akıldışılığı, ülke tarihi boyunca görülmemiş düzeyde bir emek düşmanlığını ilk elden, ‘usta’sından görerek öğreniyorlar.