Tuhaf bir şekilde piyasası olan birileri öfke, nefret kusmaya devam ediyor. Koyulaşmış nefretin güç yitiminden kaynaklandığı söylenebilir. Bu nedenle içlerindeki karanlığı seslendirmekten kendilerini alamıyorlar; hayatını haksızlığa kurban etmiş bir sanatçıyı mezarından çıkarıp yakmaya girişecek kadar kendilerinden geçenler var, “50 kişiyi götürür bizim aile, listem hazır” diyen var. Bir diğeri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na “gelmeyim oraya alırım ifadeni” diyebiliyor. Hakaret, küfür sosyal medyanın korunaklı yalılarından başını pervasız uzatıyor. “Ayşenur’u tutuklayın" diye çırpınıyor birileri...

***

Bu tür kendini dışa vuran "duygular” siyasetin desteği olmadıkça kötülüğün içi boş ifadesi olarak kalır. Kuşkusuz bu tür “dışa vurmalar” “örgütlü kötülüğe” dönüşebilir; yine de fazla ciddiye almak gerekmez. 1 Mayıs 77, Kanlı Pazar, Kahraman Maraş, Çorum, Sivas kıyımları derin siyasetin (devlet demedim, çünkü o klişe aradaki önemli etkeni, siyaseti temize çıkarıyor) bu türden çetelere yol gösterdiği, en azından sessiz kaldığı bu tür örgütlü kötülük örnekleridir. Örneğin birileri Ayşenur’a saldırırken, RTÜK yani devletin siyasete kendini sık sıkı bağlamış “denetleme” kurumu da uzun süreli yasak koyuyorsa bu öyle bir durumdur.

***

Önlemek, zararsız kılmak kolay değil. Çünkü bu noktaya gelindiğinde geriye önlemlerin çok daha önceden alınması gerektiğini söylemekten başka bir teselli kalmaz. Örgütlü kötülük aynı yöntemlerle önlenemez. Ama siyasal iktidarların kendi “meşruiyet alanlarını” genişletme planlarının bu tür örgütlü kötülükleri besleyen önemli kaynaklardan olduğu gerçektir.

***

Açalım becerebilirsek; bir süredir Korona dönemi ile başlayan kısıtlamaların, Schmittyen “istisna yöntemlerine” dönüşebileceğini, başka amaçlar için kullanılabileceğini yazıyoruz. Aynı kuşku başka ülkeler için o ülkelerin aydınları tarafından da dile getiriliyor. Yakın tarihten kalma, kalıcılaşmış uygulamalar da gelecek hakkında fikir verebiliyor. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal’in sola, demokratlara, akademisyenlere, gazetecilere yöneltildiğini hep birlikte gördük, yaşadık.

***

Korona salgını ile birlikte “doğal” kabul edilmiş sessizlikte yine benzer bir hazırlık gündeme getirildi. Bir yandan gazetecilere baskılar, gözaltılar, tutuklamalar hızlanıyor, öte yandan demokratik kitle örgütlerini baroları, mühendis-mimar odalarını susturmanın yolları aranıyor. Yakın bir zamanda Meclis’te onaylanması için iktidar blokunun var gücüyle çalışacağı şimdiden belli yasa tasarısı ile 12 Eylül darbesinin örgütlenmeleri, fikir ve ifade özgürlüğünü sıfırladığı günlere dönmüş olacağız.

***

Bu girişim durdurulabilir mi? Durdurabilir. Meclis içinde ya da dışında muhalefet partilerinin, Demokratik Kitle Örgütlerinin, STK’ların dayanışmayı öne alan çıkışları bu yolun yol olmadığını iktidar blokuna anlatabilir. Halkın kolayca kavrayabileceği bir söylem, ikna gücü yüksek girişimler, özellikle günün acı gerçeği, iktidarın sıfırı tüketmiş ekonomik politikasının yarattığı kaçınılmaz çaresizlik hali ile birleştiğinde amacına ulaşabilir.

***

Bunun koşulu, olabildiğince geniş muhalefet blokunun, kitle örgütleri ile birlikte halkın somut desteğine başvurmasıdır. Ancak o zaman “yasallığın”, “meşruiyetin” sınırlarını genişletme planları kuran blok istese de istemese de gerçekleri görmek, projelerini gözen geçirmek zorunda kalacaktır.

Piyasası çöken örgütlü kötülük de o koşullarda tümüyle önemsizleşecek, etkisini yitirecek, sesini kesecektir.