12 Eylül 2010 referandumu sırasında yaptıkları rezilliklerden dolayı, son 10 yıldır TRT adını gördüğüm hiçbir şeye (film, etkinlik vb.) güvenle yaklaşamıyorum. Bu süre boyunca Neo-Osmanlıcı zihniyeti derinleştiren TRT, kamu yayıncılığına indirdiği yeni darbelerle güvensizliğimi ne yazık ki hep haklı çıkardı. Bu yüzden, Eylem Kaftan’ın geçen hafta gösterime giren filmi Kovan‘ın başlangıç jeneriğinde TRT logosunu görünce biraz tedirgin oldum.

Çocukluğundan bu yana yaşadığı modern Batı’dan mecburen geldiği Doğu’daki geleneksel yapıyı kendi çevresinde dönüştüren genç bir kadının öyküsü, ‘AKP TRTsi’ne pek uygun görünmüyordu.

Neyse ki endişelerim yersizmiş; nedeni TRT’de yaşanan değişiklikler midir, yönetmene ve yapım süreçlerine müdahale etme şansı bulamamaları mıdır bilemiyorum, Kovan çok güzel ve özenli bir film çıktı.

Öykü kısaca şöyle: Çocukken annesi ve ablasını geride bırakıp Almanya’ya gitmek zorunda kalan Ayşe, hasta annesini görmek için Artvin’e döner. İki gün sonra ölecek olan Cemile Ana, arılığı Ayşe’ye bıraktığını özellikle belirtir. Ayşe arılardan korkmasına rağmen, annesinin yardımcısı Ahmet’le birlikte arılıkta çalışmaya başlar. Kafkas arılarından verim almanın zor olduğunu öğrenen Ayşe, kovanların yapısını yeni bir arı türüyle değiştirmek ister. Ahmet çok sert tepki gösterir, “Bunlar Kafkas arılarıdır. Kafkas arılarının geniyle oynayamazsın. Ben bunu yapmam!” der ama ‘patroniçe’nin emriyle mecburen yapar. Bu arada bir boz ayı kovanlara dadanır. Bölgedeki geleneksel arıcılığa dair tüm kuralları değiştirmeye başlayan Ayşe, ayıyı kovanlardan uzaklaştırmak için şiddete başvurur. Kovanlar etrafındaki hayat sürekli sarsılırken Ayşe vazgeçmekle direnmek arasında gidip gelir.

Kovan’ın baş karakteri Ayşe’nin hem arıcılıkla hem de etrafındaki insanlarla ilişkilerinde somutlaşan bazı temel unsurlar var: Doğu-Batı farklılığı, geleneksel-modern karşıtlığı, yanıldığını kabul edebilme gerçekçiliği, yenilgiye rağmen devam edebilme maceracılığı. Bu toplumsal ve bireysel unsurların etrafında kurulan film, üç farklı ananın ölümünü ve bu ölümlerden sonra yeşeren yeni yaşamları çok katmanlı bir anlatı yapısıyla sunuyor.
Ölen analardan ilki, geleneksel arıcılıkla uğraşan Cemile Ana’dır. Yerine çocukluğunu Almanya’da yaşamış, başlangıçta arılardan korkan, ardından arıların verimini artırmak için modern arıcılık yapmaya başlayan Ayşe gelir.

Eskinin yerine gelen her yeni, başka eskileri de değiştirir. Bu diyalektik süreçte ölen ikinci ana, kovanların kraliçe arısı olur. Kafkas arılarının hava koşullarına fazlasıyla bağımlı bal üretim tarzını değiştirmek isteyen Ayşe kraliçe arıyı öldürtür, yerine yurtdışından getirttiği bir kraliçe arıyı yerleştirir.
Yeninin değişim çabaları sürer; ölen üçüncü ana, bölgenin koruma altındaki türlerinden olan Kestane adlı boz ayıdır.

Değişimler kabul edildikçe verimin arttığı bu hikâye dizgesi neredeyse ekonominin mikro tarihçesi veya bir burjuva devrimine dair doğa metaforu gibi bile okunabilir. Yönetmen Kaftan’ın doğrudan böyle bir amacı olduğunu sanmıyorum, ama filmin ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ kavramlarıyla kurduğu çok katmanlı ilişki, bu tür çıkarımları diyalektik düzeyde mümkün kılıyor.


İzleme fırsatı bulduğum için çok mutlu olduğum Kovan, birkaç ufak kurgu ve ses sorunu dışında pırıl pırıl, tek bir fazla ya da eksik karesi olmayan, anlatı ve söylem yapısının dağılmasına izin vermeyen bir film. Bunda yönetmen Eylem Kaftan’ın belgesel sinemanın üretim disiplininden gelmesinin da payı olsa gerek.

Kadın cinayetlerinin, genel olarak kadın düşmanlığının ülke tarihinde görülmemiş denli yükseldiği bir dönemde böyle bir anlatıyla karşılaşmak, tüm zorluklara rağmen kendini var edebilen -hem de TRT logosuna rağmen!- bir kraliçe arının öyküsünü izlemek insana iyi geliyor.