Ali ARAYICI – Prof. Dr. Köy Enstitüleri, eğitbilimci İsmail Hakkı Tonguç tarafından 17 Nisan 1940 tarihinde kuruldu. Bundan, 79 yıl önce, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu, TBMM’nde (Türkiye Büyük Millet Meclisi) resmen kabul edildi. Kemalist eğitim ve öğretim anlayışının temel karakteri, belirleyicisi ve özelliğiydi. Bu tarihin, Türkiye eğitim tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu tarih, […]

Köy Enstitüleri dünyada tektir

Ali ARAYICI – Prof. Dr.

Köy Enstitüleri, eğitbilimci İsmail Hakkı Tonguç tarafından 17 Nisan 1940 tarihinde kuruldu. Bundan, 79 yıl önce, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu, TBMM’nde (Türkiye Büyük Millet Meclisi) resmen kabul edildi. Kemalist eğitim ve öğretim anlayışının temel karakteri, belirleyicisi ve özelliğiydi. Bu tarihin, Türkiye eğitim tarihinde önemli bir yeri vardır.

Bu tarih, Kemalist devrimlerden saltanatın ve halifeliğin kaldırılıp cumhuriyetin ilânı, medeni kanunun yürürlüğe girmesi, eğitim-öğretim birliği yasasının kabulu, dil devrimi, kılık-kıyafet devrimi ve soyadı kanunun kabulu, kadınlara oy kullanma, seçme ve seçilme hakkının sağlanması gibi benzer devrimlerin kabul edildiği tarihler kadar önemlidir.

Dünyada eşi ve benzeri bulunmayan Köy Enstitüleri, cesur ve yürekli bir plân çerçevesinde kuruldu. Hem sosyalist, hem de kapitalist eğitim sistemlerinden esinlenen Tonguç, adıyla-şanıyla sadece Türkiye’ye özgü olan enstitülerin fikir babası, kurucusu ve önderidir.

Eğitim tarihine “katkı”sı

Kırsal kesimin eğitilmesinde olduğu gibi, toplumsal gelişme, kalkınma ve en önemlisi halk eğitiminde önemli bir işlev gördü. Bu kurumlarda, farklılıklarla birlikte özgürlük ve barış içinde “bir arada yaşama” kültürü, özgürce düşünme, okuma-yazma ve araştırma anlayışı egemendi.

Geleceğin öğretmen adaylarına çok yönlü bir eğitim verildi. Her enstitü öğrencisi, öğretimini bitirdikten sonra kendi köylerinde veya yakın köylerde çiftçilere nasıl yardım edecekleri konusunda pratik bilgileri edindi.

Bölgenin koşullarına göre, tarımsal etkinliklerin ve yöntemlerin nasıl uygulanacağını, nasıl çift sürüleceğini, ekin ekileceğini-biçileceğini, yol yapılacağını, boru döşeneceğini, kadın doğurtacağını ve aşı yapılacağını; sağlık korumanın, ilk yardımın gereklerini, yemek pişirmeyi, dikiş dikmeyi, halk oyunlarını ve türkülerini öğrendi.

Türkiye’nin sosyo-ekonomik, kültürel ve eğitsel gereksinmelerine yanıt verecek şekilde yapılandı. En az düzeyde bir yatırımla kırsal kesimi değiştirme ve dönüştürme amacını taşıdı. Cumhuriyet Türkiye’sinin, dünya eğitim ve kültür tarihine; dil devrimiyle (latin harfleri) birlikte “katkı”da bulunacak kardar önemli bir kurumdu.

Cumhuriyetin politikasını

Kemalistlerin özlem duyduğu “yeni insanı” yada “yeni tip” aydın ve devrimci bir kuşağın yetitirilmesinde enstitüler, önemli bir rol oynadı. Yeni insanın kafasındaki çağdaş, laik, devrimci, bilimsel düşüncesi ve özlediği “yeni dünya”yla; kırsal kesimde görev aldığında, çevresinde gericiliğin, yobazlığın, tefeci-bezirğan ve toprak ağası baskısının olmaması olanaksızdı.

Toplumsal yapıdaki farklı ulusal-kültürel, dilsel-dinsel ve etniksel unsurlar arasında ayrım yapmadan ve onları dışlamadan; onları bütünleştirmede, “tekliliğe” dönüştürmede, eşitlik, özgürlük ve barış içinde farlılıklarla “bir arada yaşama”da önemli bir rol oynadı.

Cumhuriyetin kuruluşundan beridir, yaşanan “ulusal-kültürel kimlik” sorununun aşılmasında oynadığı rol önemlidir. Farklı dilsel ve ulusal-kültürel unsurların, Türk kimliği içinde “bütünleştirme”si ve onları “Türkleştirme”sinde; cumhuriyetin temel politikası tekdinli-tekdilli, tekkültürlü-tekuluslu bir “ulus-devlet” yaratma politikasının başarılı olmasında katkısı oldu.

Eğitim-öğretimde kız-erkek çocukları arasında şans, olanak ve fırsat eşitsizliğinin kısmen de olsa ortadan kaldırılmasındaki; eğitim-öğretim ve her alanda köy-kent arasındaki ayrımının kapatılmasında, köyü kente ve dolayısıyla siyasi iktidara bağlamasındaki katkısı yadsınamaz.

Özellikle de, kırsal kesimde etkin olmayan siyasi otoritenin boşluğunun doldurulmasında, yıllar geçmesine karşın kırsal kesimde yankı uyandırmayan; Kemalist devrim ve ilkelerin yayılmasında etkin bir görev üslendi.

Dünyada tektir

Kırsal kesim için, sadece öğretmen yetiştirmedi. Aynı zamanda, üreten, araştıran, kurulu ve sömürü düzenini sürdürmek isteyen sermayeye, büyük toprak ağası ve tefeci-bezirganlara karşı savaşım veren; halkı bilinçlendiren bir “eylem insanı” yetiştirdi.

Enstitü mezunu öğretmenlerin görevi, bulundukları köylerde öğrencileri yetiştirmekle sınırlı değildi. Yürekleri insan ve vatan sevgisiyle çarpan bu inançlı öğretmenler, umutsuzluğa ve yoksulluğa karşı tek başına şavaş verdikleri gibi; genç kuşakların da daha iyi bir dünyanın kurulmasına yardım etmeleri için, onlara inanç ve cesaret vermeye çalıştı.

Çok yönlü yetişmiş, halkın her türlü sorunlarıyla yakından ilgilenen ve çüzüm yolları üreten aydın, yurtsever devrimci ve sosyalist bir “önder” yetiştirdi. Dünyada hiçbir ülkede öğretmen yetiştiren kurumlar, Türkiye’de enstitülerde olduğu gibi, çok yönlü bir “önder” yetiştirmedi.

Enstitülerdeki eğitim anlayışını, sosyalist ülkelerde uygulanan eğitim anlayışından ayıran tek özellik, sadece öğrencilerine ders veren öğretmen değil; kırsal kesimin ve toplumsal yapının her türlü gereksinmelerine yanıt verecek çok yönlü bir “önder” yetiştirmesidir. Böyle bir öğretmen yetiştirme sistemi, dünyanın hiç bir ülkesinde ne önce ne de şimdi yaşama geçirilmedi.

Yerine konması gereken

Türkiye’nin 1946’dan sonra çok partili yaşama geçilmesinin tozu-dumanıyla birlikte, sermayenin ve gericiliğin şimşeklerini üstüne çeken kurumların başında geldi. 1950’den sonra sahte ve demogoji şarkılarıyla, halkın milliyetçi ve dinci duygularını okşayarak iktidara gelen DP’nin (Demokrat Parti), hedef aldığı ve düşman olarak ileri sürdüğü kurumların arasında yer aldı.

En sonunda, 6234 sayılı yasayla 27 Ocak 1954 tarihinde kapatılarak “İlköğretmen Okulu”na dönüştürüldü. Yerine konması gereken kurumların başında ise, İmam-Hatip Okulları yer aldı.

Bu iki kurumsal yapı, birbirine tamamen zıt kurumlardı. Birisi, kırsal kesimin ve toplumsal yapının her alanda gelişmesinde, değişmesinde ve yeniden yapılanmasında; önemli bir rol oynayan çağdaş, laik ve devrimci bir atılımdı. Diğeri ise, tam tersine karşı devrimin tohumlarını taşıdığı gerici, çağdışı ve yobaz “Türk-İslan Sentezi” anlayışıydı.

Kesin kapatılmasıyla ilgili sayısız yapıtlar yazılmasına karşın, işin siyasi boyutu her süre ihmâl edildi. Çağdaş, laik, demokratik ve bilimsel eğitim anlayışıyla genç kuşakların ve devrimci öğretmen yetiştirilmesinin gündemde olduğu bugünün Türkiye’sinde, Kemalist eğitim anlayışının özünü oluşturan Köy Enstitüleri’nin değeri ve önemi, her geçen gün daha da artıyor.