İlgileri için sağolsun, Prof.Dr.Kemal Kocabaş’tan (Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Genel Başkanı) geçen haftaki alıntılarıma değinen bir mektup aldım. Kocabaş’ın yaptığı bilgilendirme şöyle: “Hasan Ali Yücel sonrası Köy Enstitülerinin içi boşaltıldı, kitap okuma tartışmaları, demokratik eğitim süreçleri, karma eğitim kaldırıldı ama Köy Enstitülerinin adı hiç değişmedi. 1954 yılında Köy Enstitüleri tümüyle kapatılarak adları İlköğretmen Okulu oldu... Reşat Şemsettin Sirer döneminde Köy Enstitüleri Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülmedi. Köy Öğretmen Okulları (Kayseri-Denizli) 1927’li yıllarda Mustafa Necati döneminde kuruldu, 3 yıl sonra kapatıldı. 1937 yılında da Tonguç’un çabalarıyla sonra Köy Enstitülerine dönüşecek Köy Öğretmen Okulları kuruldu (Çifteler-Kızılçullu)...”

Erdal Atıcı Anadolu’da Aydınlanma Ateşi Yakanlar (Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları) izinleriyle, alıntılardan derlememi sürdüreyim bizim ufaklık için; şimdiden küçük dilini yutmuş bir öğrenci gibi duruyor da o, bakalım ben bitirince ne edecek?!

“Köy enstitülerinden diri, çalışkan, tuttuğunu koparan, yaşam koşullarını değiştirebilen, toprağa bağlı, yaşamdan zevk alan, insanı seven, boş inançları dışlayan, aklı kılavuz edinen insanlar yetişmiştir. (...)Yöntemlerin başında ‘İş Eğitimi’ yöntemi gelir. ‘İş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğitim’dir. Araştırmanın, gözlem ve deneyin, iş ve üretimin giderek yaratıcılığın olmadığı yerde eğitimin ne bireysel ne de toplumsal bir yararı olmadığı bir gerçektir... Böyle bir ortamda kolay, rahat ve başkasının sırtından kazanılmış bir yaşam özlemi yerine, iş başarmanın, ürün vermenin, bir eser ortaya koymanın, doğayı değiştirmenin ve topluma yararlı olmanın mutluluğu kökleşiyordu...” (Hacı Angı ile Söyleşi)

“Öğrencilik yıllarım bana şunu öğretti ki: Köy enstitüleri öğreten, belleten ve ezberleten değil, iş içinde iş üreterek öğrenmenin içselmesini sağlayan, öğrenmeyi öğrenme kurumlarmış. (...)Aydınlanma devrimine karşı sivilleşmiş askerleri de yanına alan İslamofeodal, köylerde okula ve öğretmene geçimlik toprak verilmesini ‘fakir fukaranın geçimlik toprağı elinden alınacak’ biçiminde bir iftira yaygarasına dönüştürerek ortamı gerdi. (...)Bir yasayla köy enstitüleri sözde öğretmen okullarına dönüştürüldü. Bu, kocaman bir yalandı. Çünkü öğretmen okulları hiçbir zaman düzen tutmadı; köylü çocukları imam hatip okullarına, İslam Enstitülerine yönlendirildi. Köy enstitülü arkadaşlarımız, köy enstitülerinin kapatılmasını çok yazdılar, konuştular ama işin aslını göremediler, toprak altından toprak için işletilen hainliğin ayrımına varamadıkları için, uğruna savaşım verilmesi gereken toprak düzenlemesini (toprak reformunu) ayrıntılarıyla yazılarına, konuşmalarına konu edinemediler.” (Ali Dündar ile Söyleşi)

“O yıllarda köylerde demirci, marangoz, inşaat işinden anlayan insanlar yoktu. İletişim ve ulaşım araçları bugünkü gibi değildi. Öğretmen sadece abc öğreticisi değil, çeşitli becerileri olan bir kişiydi. Okul köyün ekonomik kalkınma merkezi haline getirilecekti... Bugün koşullar değişmiştir. İnsanlar gelişen yeni ve ileri tekniğe göre yetiştirilmeli, ileri teknik köye sokulmalıdır. Köy enstitüsü sistemini bugün uygulayabilmek bu sisteme gönül vermiş insanların siyasal iktidarı ele geçirmesine bağlıdır. Geniş alanlarda aynı kurumları hayata geçirmek, köyden yetenekli yoksul çocukları toplayıp burada ileri ve son teknikleri de öğreterek köye göndermek ancak devrimci bir iktidarın yapabileceği iştir.” (Sabri Kurt ile Söyleşi)