Öğretmen okulları son mezunlarını 76’da verdi, sonrasında lise statüsüne döndü. 70’li yıllardan sonra devlet öğretmen yetiştirmekten vazgeçti, herkesi öğretmen yaptı. Durum böyle olunca öğretmenleri yetiştiren öğretmenler de idealist, ülkesini seven öğretmenler yetiştiremediler

'Köy Enstitülerinin kalıntıları olan öğretmen okulları bile başkaydı'

Serbay Mansuroğlu@serbaymansur

Cumhuriyet aydınlanmasının önemli projelerinden 17 Nisan 1940'ta kururlan Köy Enstitüleri 77. yıldönümünü kutluyor.

Kendisini cumhuriyetin son devşirmelerinden biri olarak tanımlayan Erdoğan Karahan, Köy Enstitüleri'nin 'kalıntıları bile başkaydı' dediği öğretmen okulu mezunu.

Isparta Gönen Öğretmen Okulu 1969 mezunu emekli öğretmen Karahan, aynı zamanda TÖB-DER kurucusu. 23 yılı köy öğretmenliği ve 10 yıla yakın ilçe milli eğitim yöneticiliği yapan Karahan ile dünden bugüne öğretmenlik serüveniyle ilgili anılarını konuştuk.

Öğretmen okuluna nasıl gittiniz?

İlkokulda Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmenden eğitim aldım. Benim ve arkadaşlarım için büyük şanstı. Ailelerimizin bizimle ilgili hedefleri yoktu. Öğretmenimiz idealistti, bizi gelecek için hazırladı. 60’lı yıllarda ilkokuldan sonra öğretmen olmak için sınavlara girilirdi. Sınıfımızdan yedi arkadaş öğretmen okulu sınavlarını kazanarak, Eskişehir Çiftteler Öğretmen Okuluna gittiler. Benim Gönen’e gitmem ortaokuldan sonra oldu. Benim gibi ortaokuldan sonra öğretmen okuluna gidenlere leyli (gündüzlü), ilkokuldan sonra gidenlere meccani (yatılı) denirdi. Yatılı öğrenciler altı yıl, benim gibiler üç yıl eğitimden sonra öğretmen olduk. Bir anımı paylaşmak isterim, memleketten üç ağabeyimiz öğretmen okulu sınavlarına girmişti. Sınavlar iki aşmalı ve zordu. Ağabeylerimizden ikisi Gönen’de okumaya hak kazandı, diğeri liseye gitti. Liseye giden ağabeyimiz Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde Profesör. Bunu şunun için anlattım; öğretmen okullarına en zeki ve yetenekli öğrenciler alınırdı.koy-enstitulerinin-kalintilari-ogretmen-okullari-bile-baskaydi-274573-1.

Öğretmen olmak için nasıl bir eğitim aldınız?

Gönen Öğretmen Okulu, eski Köy Enstitüsü'nün yerinde açılmıştı. Hala Köy Enstitülerinin zihniyetinde öğrenci yetiştirmeye devam ediliyordu. Okul Müdürümüz ne zaman bir konuşma yapsa “ Arkadaşlar, köyde devleti temsil edeceksiniz, her şeyden önce köylü size güvenecek” derdi. Öğrenciliğimiz boyunca dersler teorik ve pratik olarak yapıldı. Bugün dersten sayılmayan Resim, Müzik, Beden Eğitimi, İş Eğitimi, Tarım, Sağlık Bilgisi gibi dersler Matematik, Edebiyat kadar kadar önemliydi. Okulda beşinci sınıf sonunda ders ortalaması 8,5 olanlar Yüksek Öğretmene gider, mezun olunca okudukları okula öğretmen olarak dönerlerdi.

Okul geniş bir alana kurulmuştu, meyve ve sebze bahçeleri, üzüm bağları, kümesleri, ahırları, arılıkları, fırını, hamamı, sinema salonu vardı. Bütün bu alanlarda bizler teorik olarak gördüğümüz derslerin pratiğini yapardık. Gerçi gündüzlü olduğumuz için biz yiyemezdik ama yatılı arkadaşlar birlikte yetiştirip ürettiklerimizi yerdi, biz de kıskanırdık.

Okulda kullanılan alanların bakım ve onarım çalışmalarını öğretmenlerin nezaretinde bizler yapardık. Günlük yemekhanede, yatakhanede, fırında, revir gibi yerlerde nöbetçi olurduk. En havalı nöbetçilik bir hafta süren okul başkanlığıydı çünkü üniforma giyilirdi. Yazın okullar kapandığı zaman sınıfı doğrudan geçen öğrenciler bir ay süreyle yaz çalışmasına kalırdı. Yaz çalışmalarında sınıflar boya badana olur, sıra ve masalar tamir edilirdi. Bunların yanında fotoğrafçılık, elektrikçilik, ilk yardım benzeri kurslar olurdu.koy-enstitulerinin-kalintilari-ogretmen-okullari-bile-baskaydi-274574-1.

Öğretmen olunca köye gideceğimizin bilinciydeydik. Köyde hem çocuklara hem köylülere hizmet vereceğimizi biliyorduk. Bize verilen eğitim kız erkek olsun fark etmez tek öğretmenli bir okulda görev yapacağımız üzerine idi. Bunun için okulda kullanacağımız araç gereçleri (cetvel, pergel,metre,gönye, iletki, abaküs vb) iş atölyelerinde kendimiz yaptık. Bütün resmi yazışmaları içeren bir dosya hazırladık. Son sınıfta gruplar halinde üç ay köylere staja gittik.

Her şeyden önce demokrasinin ne olduğunu bize öğretmen okulu öğretti. Örgüt başkanı seçimlerinde seçme ve seçilmenin ne olduğunu öğrendik. Örgüt başkanı olmak isteyenler beraber çalışacakları kişilerin listesini belirler bir ay boyunca propaganda çalışmaları yapardı. Bir ayın sonunda seçime gidilir, en çok oy alan seçimi kazanmış olurdu. Bir yıl boyunca öğrencilerin haklarını korumak yeni haklar elde etmek için okul idaresiyle masaya otururdu. Bugüne uyarlarsak öğrenci sendikası diyebiliriz. Okulda her şeyi yaparak ve yaşayarak öğrendik.

Sosyal etkinlikler çok önemliydi, hepimiz bir müzik aleti çalardık. Halk oyunları, tiyatro, sinema gösterileri, voleybol, basketbol maçları. Okulumuz katıldığı yarışmalarda ödülle dönerdi. Öğretmen okulu öğrencisi olmak bir ayrıcalıktı.

Özetle söylemek gerekirse mezun olduğumda öğretmendim, valizim doluydu ve göreve hazırdım.

Öğretmen okulunda aldığınız eğitim öğretmenliğinize nasıl yansıdı?

33 yıl çalıştım bunun 23 yılı köy öğretmeni olarak geçti. Son on yılım 6 yılını İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü, 4 yılını İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak çalıştım. İlk görev yerim memleketim Afyonkarahisar’ın Şuhut İlçeşinin Hallaç Köyü. Okulda biri vekil üç öğretmendik, kıdemli olan aynı zamanda okul müdürüydü. Yeri gelmişken bir anımı paylaşmak istiyorum. Okulun kayıt defterinde ilk öğretmenin yazdıklarını okuyunca gözlerim yaşardı. Okulu köylüyle birlikte yapmış, kendisine ekip biçmesi için iki dönüm arazi verilmiş. Çalıştığı sürece yaptığı çalışmaları deftere yazmış (Tavuklar yumurtlamaya başladı, vişneler çiçek açtı, kızım doğdu). Bizden istendiği gibi bir öğretmen olmak için görev yaptığım köylerde her şeyden önce köylünün güvenini kazandım. Köyde sadece öğretmen değildim, her konuda köyün danışmanıydım. Eşim öğretmen çalıştığımız köylerde sadece doğum yaptırmadı, ihtiyaç olsaydı onu da yaptırırdı. Tavukçuluk yaptım, aynı zamanda ilçede arkadaşlarımla Tavukçuluk Kooperatifini kurdum. İlçede TÖBDER’in (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) kurucularından oldum.

Şube müdürü olarak göreve başladıktan sonra donatım, kültür, yurtların kontrolü gibi işlerle ilgilendim. Köy öğretmenlerinin çektiği sıkıntıları bildiğim için okul ihtiyaçlarını gidermek konusunda onlara öncelik tanıdım. Derdini anlatmaya gelen her öğretmenin derdini dinledim, derman olmaya çalıştım. Öğretmenleri ve diğer çalışanları siyasi görüşlerine göre değil, çalışmalarına göre değerlendirdim, hepsine eşit mesafede durdum. Milli Eğitim Müdürü olarak göreve başlamam 28 Şubat dönemine rastladı. Okullar sekiz yıla çıktı, yeterli sayıda öğretmen yok, bina yok alt yapı eksik bütün olanakları seferber ederek derslerin boş geçmemesi için uğraştım. Zorlu bir süreçti. Devlet millet el birliğiyle iki okul yaptık. Keşif bedeli 36 milyon lira olan 12 derslikli okulu 13 milyon liraya mal ettik. Taşımalı eğitimde özellikle kışlar çetin geçtiği için aksaklıklar oluyordu. 28 Şubat sürecinde İmam Hatip Lisesi için yapılan pansiyon yeterli öğrenci olmadığı için boştu. Girişimler sonucu yeni yaptırdığımız ilköğretim okulunu PİO’ya (pansiyonlu ilköğretim okuluna) çevirdik. Fakir köylerden 250 öğrenciyi pansiyona yerleştirdik. Öğrencileri taşıyan minibüsçüler gelirleri azaldığı için o dönemin DSP milletvekili Gaffar Yakın’a şikayet ettiler. Neyse bu işten alnımızın akıyla çıktık. Şimdi okul YİBO (yatılı İlköğretim bölge okulu) olarak eğitim öğretime devam ediyor. Meslek hayatımda gurur duyduğum işlerin başında gelir. 2002 yılında sekiz yıldan fazla aynı yerde idareci olarak çalıştığım için( bahane buydu), Çankırı’nın Çerkeş İlçesine sürgün gibi tayinimi çıkardılar. 33 yılın ardından reva görülen buydu, emekli dilekçemi verdim o günden beri emekliyim.

'Hiç olmazsa öğretmen olsun' denmeye başlandı

Öğretmenliğiniz ve idareciliğiniz sırasında nelerin değiştiğini gözlemlediniz?

Öğretmen okulları son mezunlarını 76’da verdi, sonrasında lise statüsüne döndü. İki yıllık Ön Lisans eğitimi ile sınıf öğretmeni olundu, hatta o dönem lise mezunu MHP gençliği Eğitim Önlisansa sınavsız girdiler. Yine bir furya oldu, 21 günde öğretmen oldular. Biz onlara “kuluçka öğretmen” deriz. Bir dönem üniversite mezunu gençler hiçbir formasyon almadan öğretmen oldu. Devletin eğitim politikası gün geçtikçe çuvallamaya başladı hatta bir eğitim politikası var mı sormak lazım. Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk ne söyler “ Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” 70’li yıllardan sonra devlet öğretmen yetiştirmekten vazgeçti, herkesi öğretmen yaptı. Durum böyle olunca öğretmenleri yetiştiren öğretmenler de idealist, ülkesini seven öğretmenler yetiştiremediler. Bugün Eğitim Fakülteleri bana göre sadece mezun veriyor. Öğretmenlerin donanımları eksik. Hele bazı öğretmenler var ki okula gelme al maaşını deseler, kabul eder. İdareciliğim sırasında stajyer öğretmenlere kaçıncı tercihiniz diye sorardım. Öğretmenlik çoğunun son tercihlerinden biriydi. Çocuklarını okula getirir gibi getiren ana babalar “hiç olmazsa öğretmen olsun” dedik diyenler çoğunluktaydı. Bugün öğretmenlerin ataması yapılmıyor, ücretli öğretmenlerle durum idare edilmeye çalışılıyor. Ücretli çalışan öğretmenlerin hiçbir sorumluluğu yok, denetimler kalktı, aldıkları para cüzi. Sınıfta boş boş otursa kimse bir şey demez. Diğer taraftan öğretmenler atanmak için bekliyor, başka işler yapmak zorunda kalıyor. Öğretmenlerin verimi düştükçe paralel olarak öğrencilerin başarısı da düşüyor. Tabii Hükümetlerin eğitim reformu adı altında yaptıkları değişiklikleri de göz ardı etmemek lazım. Öğretmenlik aşk ile yapılacak bir meslek, öğretmenlerin yüreklerine bu aşkı veren eğitim sistemlerini acilen hayata geçirmek gerekiyor.