Akçadağ Köy Enstitüsü aydınlanmanın, özgürlüğün yeşerdiği bir eğitim yuvasıydı. Zamana değil, çağdaş düşünceye düşman zihniyete yenik düştü, viran oldu. Mezarlığına bile saygı gösterilmedi. Kendi imkanlarımızla koruma altına aldık.

Köy Enstitüsü kapatılınca...
Fotoğraf: BirGün

Nurettin Aydın*

Cumhuriyet’in bu topraklara kazandırdığı en ilerici, en devrimci kurumdu Köy Enstitüleri. Köylüye yalnızca okuma yazmayı değil, özgür düşünmeyi ve eleştirmeyi, koşulları değiştirmeyi öğreten eğitmenler yetiştiriyorlardı. Tam da bu yüzden ömürleri pek uzun olmadı. Hedeflenen 40 bin öğretmenin henüz yarısı yetiştirilmişken karşıtları üstün geldi, enstitüler kapatıldı.

Bu okulların en önemlilerinden biri, Malatya’nın aynı isimli ilçesinde bulunan Akçadağ Köy Enstitüsü’ydü. Temelleri 1940’ta atılmış, araziye kurulan çadırlarda kalan öğrenciler bir yandan okurken bir yandan okul binalarını inşa etmişlerdi. Derslikler, yurtlar, kütüphane, sinema salonu, revir, öğretmen lojmanları, iş ve sanat atölyeleri kurmuşlardı.

Köy enstitüleri kapatıldıktan sonra öğretmen lisesi olarak hizmet veren kurum, ilerleyen yıllarda fen lisesine dönüştürülüp taşındı. Kampus kaderine terk edildi. Burada altı yıl yatılı okumuş, emekli öğretmen ve yazar arkadaşım Fikri Demirtaş ile bir yaz sabahı Akçadağ’ı, daha doğrusu Akçadağ’dan geriye kalanları ziyaret ettik.

Öğrencilerin Kayseri’den getirilen arnavut kaldırımı renkli taşlarla döşediği Sevgi Yolu sökülmüş, 12 Eylül darbecilerinin yaptırdığı caminin elektrik kabloları ve mermerleri çalınmıştı. Anadolu’nun yoksul ve bitkin çocuklarının iyileştirildiği o güzelim revir artık ahır olarak kullanılıyordu. Sinema salonu savaş filmlerinden bir sahneye dönmüştü. Kim bilir burada ilk kez film izleyen köy çocukları nasıl da heyecanlanmıştı… En acısı da, okul arazisindeki mezarlığın viran haliydi.

Çağdaş eğitime düşman zihniyet Cumhuriyet’i yıkmaya adeta Akçadağ’dan başlamış, savaş ve açlıkla dolu bir yüzyıldan sonra gelecek umuduyla dolan halkın çocuklarının kendilerini yetiştirsin diye inşa ettiği okulu talan etmişti. “Köy Enstitüleri olmasa birçok arkadaşım gibi ben de okuyamaz, öğretmen olamazdım. Bunun yerine çok adanmış bir tarikatçı olurdum” demişti Faik Baykurt. “Enstitüler ağır karalama kampanyalarının altıda ezildiği halde, oralarda yetişip fire olan köy çocuğu sayısı azdır. Sert yellerin önünde bükülmeden görev başında kalmayı, Türkiye’nin esenliği için çalışmayı sürdüren bu insanların değerini, yerli yabancı birçok kimse kavramıştır. Bunu bizim yöneticilere kavratmak hâlâ zordur nedense” diye de eklemişti Baykurt.

Mahmut Makal, Talip Apaydın, Yusuf Ziya Bahadınlı, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Yüce, Adnan Binyazar, Sami Gürel, Osman Bolulu, Osman Şahin, Hasan Kıyafet gibi birbirinden değerli kalemleri bize kazandıran bu okulların kıymetini gelecek yöneticilerin anlaması dileğiyle…

***

koy-enstitusu-kapatilinca-1111105-1.

Başucunda bir resim olsun!

Aradığın, özlediğin, anlam kazandığın, kendini bulduğun bir resim olsun başucunda.
“Altı üstü bir resim, benimle konuşamaz ya!” deme!..
Seninle konuşmaz ama inan yalnız kalmazsın başucunda bir resim varsa...
Baktıkça yalnız olmadığını, hatta çoğaldığını görüp hissedeceğin bir resim -solmuş sararmış da olsa- mutlaka vardır bir yerlerde.
O resim, eğer o resimse, seni kendinle buluşturur, seni senle konuşturur.
Bir düşünsene, kaç kez kendinle buluşabildin bugüne dek?
Ve yaşamında kaç kez, sen seninle açıkça konuşabildin?
İhtiyacın yok mu bu buluşmaya, konuşmaya?
Sen de biliyorsun aslında, yaşadığımız bu karanlık günlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz, hatta yarım yamalak da olsa yapmaya çalıştığımız ama bir türlü sonuçlandıramadığımız bu değil mi?
Bir de kitap olsun başucunda mutlaka ve mümkünse şiir olsun…
Çünkü şiir kaçmaya da saklanmaya da izin vermez.
Yenilgi yürekte ıssızlık, bilinçte karanlık-dipsiz kuyular demektir.
İşte kimsesizliğin ve kimliksizliğin pusuda beklediği bu ıssız ve karanlık köşeler-dipsiz kuyular ancak şiirle ışığa kavuşur.
2022 de aşamadığımız duvarların önünde geçti…
Belirsizliğin, örgütsüzlüğün ve korkunun inşa ettiği bu duvarları aşmanın yolu öncelikle bir kimliğe, bir bilince sahip olmaktan geçiyor.
Duvarların arkası sokak.
2023 sokakların yılı olsun…

Kemal S. Çözüm

*CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı