Köy kahvesinde ihale vakti yaklaşıyor. Biz İstanbullular, köy halkı için bir nevi dış güç gibiyiz. Zaten oy hakkımız da yok ama dış mı iç mi bilinmez kendimize göre bir gücümüz de var hani... Bir arkadaşın evine gittik, bahçede aramızda konuşmaya başladık.

“Recep Reis yirmi yıldır kahveyi işletiyor. Çaya kahveye zam üstüne zam yaptı. Köylü artık onu istemiyor” dedi en yaşlı olanımız.

“İstemediklerini nereden biliyorsun?” diye itiraz ettim. “Hepsi kahveye gidiyor hâlâ.”

“Gidiyorlar da çay kahve mi içiyorlar? İş yok, güç yok bütün gün bedavadan oturuyorlar kahvede” dedi en gencimiz.

“Sen öyle san, kapuçino bile içiyorlar, çaylar zaten havada uçuşuyor” dedim acı acı gülerek.

“E parayı nereden buluyorlar, anlamıyorum” dedi cerrah bir arkadaş. Ekonomist olanımız cevap verdi: “Tarla satıyorlar tarla... İstanbullulara tarla satıyorlar, kalan tarlalarda da Suriyeli ve Afganları çalıştırıyorlar. Köy köşeyi döndü, haberiniz yok.”

“Peki satılacak tarlalar bitince ne olacak? Suriyeliler, Afganlar gidince ne olacak?”

“Tarla bitmez, Suriyeli gitmez. Sen oraya hiç yorma kafanı,” dedi yaşlı İstanbullu. Bir sessizlik oldu. Ev işlerine yardım eden köylü kızı Reyhan, soğuk şerbet getirdi. Bir süre şerbetlerimizi yudumladık.

***

“İmamın oğlu Ekrem var” dedi cerrah olan. “Hırslı bir oğlan, güzel işler de yapıyor. Kahve ihalesine adaymış. Bence onu destekleyelim, o alır kahveyi.”

“Yav bırak onu, o gelse Recep’ten beter işletir. Çevresi acayip, kendisi kasıntı. Bir cacık olmaz ondan,” diye itiraz edip şerbeti dikledi yaşlı olanımız.

“Abi sen de ayıp ediyorsun, anında harcadın adamı. Neye dayanarak bunları söylüyorsun ki?”

Yaşlı olan, “Ben söyleyeceğimi söyledim” der gibi uzaklara daldı. En genç olanımız: “Mansur Emmi var, harika işler yapıyor.”

Yaşlı İstanbullu bugün ters tarafından kalkmış, sesini yükselterek masaya vurdu. “Ne yapmış, ne? Tek yaptığı hiçbir şey yapmamak. Hiçbir şey yapmadığı için hata da yapmıyor. Açtırma benim ağzımı şimdi.”

Ben de çok genç sayılmam hani, bu yaşlı İstanbullu’nun kaprislerine dayanamadım. “Aç abi ağzını... Zaten bir dakika kapatmadın ki, açmaya devam et.” Hepimiz gerildik. Konuyu değiştirmek için: “Bay Kemal’e ne dersiniz? Namuslu, efendi, çiçek gibi bir adam” dedim.

Hepsi birden “O olmaz” anlamında garip sesler çıkardılar.

***

“Yahu bu adam fakir fukaranın yanında oldu. Köye adalet gelsin diye kasabaya kadar yürüdü. Onun yüzünden işçi yevmiyeleri arttı. Herkesle helalleşiyor, herkese yardımcı oluyor. Kahveyi işletse fiyatlar o gün yarıya iner. Neden itiraz ediyorsunuz bu adama?” dedim.

“O iş öyle kolay değil” dedi cerrah. “Bay Kemal de köylü ama kravatla geziyor. Köylüler kentli olmak istemez, köylüler ağa olmak ister.”

“Bu sözü bir yerden hatırlıyorum sanki” diye düşündüm. O ara Reyhan geldi, “Daha şerbet ister misiniz?” diye sordu.

“Reyhan bi dur hele” dedim. “Sen de bu köyün kızısın. Bizden daha iyi bilirsin. Kahvede ihale zamanı geliyor, sence kim alır ihaleyi? Recep Reis ile devam mı? İmamın oğlu, Mansur Emmi veya Bay Kemal’in şansı var mı?”

Reyhan utanmış gibi gözlerini kaçırdı. “Ben, ilgilenmiyorum” gibi bir şeyler geveledi. Yaşlı olanımız, “Kızım utanma, aklından geçenleri açık açık söyle” diye ısrar etti.

“Açık açık mı?” dedi Reyhan. Hepimiz “Evet” diyerek onayladık.

***

Reyhan bir süre sustu. En doğru sözleri bulmaya çalıştı.

“Açık söylemek gerekirse, siz bu köy hakkında tek laf etmemesi gereken İstanbullu tuzu kurularsınız. Sizin düşüncelerinizin de tahlillerinizin de zerre önemi yok. Benle ‘hele’ filan diyerek konuşuyorsunuz, ben Ankara’da hukuk okuyorum. Para biriktirmek için de yazları burada çalışıyorum. Üniversitelerden onay alırsam Fransa veya İngiltere’de yüksek yapacağım. Bu köyde bir tek genç yok, farkında mısınız? Sizin en genciniz elli yaşında. Hepiniz başka bir dünyaya aitsiniz ve saptırılmış tarihinizin çarpık nostaljisiyle ahkâm kesiyorsunuz. Sizin yaşınızda köylü olmuş, kentli olmuş fark etmiyor. Burnunuz hep yukarıda olduğu için aşağıda karıncalar var sanıyorsunuz. Gençlik denilince ‘Z kuşağı’ gibi marketing klişelerinden başka sözünüz yok. Görmediğiniz köyün kahvesinden size ne? Gençliği kaybettikten sonra ihaleyi kazansan ne olur? Bizim ihaleyi çoktan kaybettiniz. Üstüne bir bardak şerbet daha içmek ister misiniz?”

Dutlar daha olmadığı halde bülbüller bile sustu. Elimizdeki boş bardaklara baktık.

“E dolduruver bir bardak daha da, içelim” dedi yaşlı olan. Hepimiz boş bardaklarımızı Reyhan’a uzattık.