Kral Arthur: Savaşa devam
1981’de de 2017’de de Kral Arthur ne zaman sinemaya uyarlansa hep farklı şekillerde seyircinin karşısına çıktı. Guy Ritchie’nin son filmi ‘Kral Arthur: Kılıç Efsanesi’ de bugünün imkânlarıyla yorumluyor efsaneyi

Ferhat Uludere
Geçmişin görkemli savaşçıları Carmina Burana’nın kreşendoları eşliğinde karanlık bir ormanı arşınlıyorlardı. Orman ölüm kokuyordu, şehirler, kasabalar, köyler ölüm kokuyordu. Cesetler dallarda sallanırken Camelot yoksulluğa terk edilmişti. İhanete uğramış ve onuru en yakın arkadaşı tarafından çalınan Kral Arthur, şövalyeleri ile birlikte yitirdiklerini arıyordu. Eski görkemli günleri geri getirebilmek tek şanslarıydı. Ve artık Lancelot yoktu! Gideli yıllar olmuştu.
John Boorman’ın 15’inci yüzyılda yazılmış, hatta en eski Kral Arthur hikâyelerinden biri olma şanını elinde tutan Sir Thomas Malory’nin “Arthur’un Ölümü” adlı kitabını temel alarak beyazperdeye aktardığı 'Excalibur'dan bir görüntü bu. Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nin son yolculuğu…
1981’de gösterime giren ‘Excalibur’, Kral Arthur’un kurduğu rüya krallığın yıkılışını kurguluyor. Lancelot’un merkezde olduğu film ihanete uğramış bir kralın romantizmi üzerinden hareket ediyor.
Son dönemki Kral Arthur yorumlarından farklı bir bakış açısı olsa da geleneksel hikâyeyi ve atmosferi en iyi anlatan filmlerden biri. Tabii bunları söylerken Sir Thomas Malory’nin “Arthur’un Ölümü” adlı kitabının da filmin en önemli dayanağı olduğunu unutmamak gerekiyor. Zira kitap değişik kaynaklardan, XIII. ve XIV. yüzyıllarda Kral Arthur ile Yuvarlak Masa Şövalyeleri üzerine yazılan şiirlerden derlenmiş.
Voltran ve Excalibur
Guy Ritchie’nin son filmi 'Kral Arthur: Kılıç Efsanesi' ise bugünün imkânlarıyla yorumluyor efsaneyi. Sadece yorumlamakla kalmayıp Shakespeareyen motifler de ekleyerek kendine göre yeniden şekillendiriyor onu. Film Arthur’un tahtı ele geçirmesine odaklanıyor. Yani çöküş hikâyesi bir yükseliş öyküsüne dönüşüyor. Babasının ölümünden sonra taç giyen amcasına karşı mücadele veren Arthur, kral olmak ve kraliyeti yenmek için Excalibur’un büyülü gücünden destek alıyor. Film krallar ve savaşçılardan çok Excalibur’u öne çıkartıyor. Ne yazık ki filmin bazı bölümlerinde kılıç; Voltran’ın Işın Kılıcı’na benziyor. Yaşı tutanlar hatırlayacaktır. Her bölümün sonunda Voltran oluşturulur ve Işık Kılıcı kabzasından çıkardı. Hiçbir düşman bu kılıcın kudretine dayanamazdı. ‘Kral Arthur: Kılıç Efsanesi’nde de hikâye biraz böyle: Kılıç ortaya çıktığı anda zafer kazanılıyor.
1981’de de 2017’de de Kral Arthur ne zaman sinemaya uyarlansa hep farklı şekillerde seyircinin karşısına çıktı. Bazen bir kral oldu, bazen hak ettiği krallığı ele geçirmek isteyen bir çocuk, bazen memleketi Roma’ya geri dönmeye çalışan bir savaş lordu, çoğu zaman ise aldatılan bir eş…
Kral ya da savaş lordu
Sektörün çıkarlarını bir yana bırakırsak Kral Arthur’un sürekli biçim değiştirmesinin bir sebebi de hikâyenin bilinmezliği. O bir efsane ve efsaneye ilişkin en inandırıcı kaynak VI. yüzyıla dayanıyor. Bu yüzyılda yurdunu Saksonlara karşı koruyan Arthur ya da Artorius adında bir kahramandan söz ediliyor. Bu kahramanın Arthur olduğuna dair yorumlar kuvvetle muhtemel ama tam olarak gerçekliği şüpheli. Kaynak bize Arthur’un bir kral değil bir savaş lordu olduğunu söylüyor. Ve hemen bir film daha aklımıza geliyor: Kral Arthur… Antoine Fuqua 2004’te vizyona giren filminde bir savaş lordu olarak tasvir etmişti onu. Arthur orada Saksonlarla savaşmak zorunda kalan bir Romalı savaşçıydı.
Kral Arthur sinemada fazlaca boy göstermiş olsa da hakkında birçok roman da yazıldı. Bu romanların çoğunun temelinde ise yine Sir Thomas Malory’nin “Arthur’un Ölümü” adlı kitabı vardı ve yine Arthur ihanete uğramış bir kraldı.
Tanrı’nın düşmanı
Bernard Cornwell’in üç cilt olarak yayımlanan ‘Savaş Lordu Yıllıkları’ Arthur romanları arasında bambaşka bir yere sahip. Seriyi 'bir Kral Arthur yorumu' diye tanımlayabiliriz fakat bu yorumda Camelot'un o çiçekli yolları, bu yollarda dolaşan güzel prensesleri, kahramanlıklarını büyülerle destekleyen şövalyeler ve büyücüler yok. Bütün bunların yerinde, yolları çamur ve batak içinde bir şehir; Ulu Kral Uther'in tek varisi yeni doğmuş ve ilk yaşında taç giymiş sakat bir bebek-kral Mordred; onu korumakla görevlendirilmiş Uther'ın gayri meşru çocuğu Arthur ve Sakson istilasıyla uğraşırken bir yandan da yönetimde kimin söz sahibi olacağına karar veremeyen Britanya halkı var. Bu, Hıristiyanlığın yeni yeni yayılmaya başladığı ve insanların eski ve yeni tanrı arasında seçim yapmaları gereken kargaşayla malul bir Britanya.
Kitapta efsaneyi, gerçeği ve fantazyayı aynı anda, birbirlerinin tamamen içine geçmiş bir şekilde kullanıyor Cornwell. Efsanenin temelini oluşturan Excalibur bile mızrakların gölgesinde kalıyor. Kutsal Kase’nin hiç yer almadığı kitapta Kelt mitolojisindeki kutsal kazan anlatıları baş rol oynuyor. Hatta Kutsal Kase’nin hikâyeye sonradan eklendiğini ve bunun hikâyeyi Hristiyanlaştırma çabalarından başka bir şey olmadığını belirtiyor Cornwell… Arthur aslında bir Pagan olduğunu defalarca belirtiyor. Bunu kiliselerin kaynaklarına dayanarak söylüyor. Hıristiyanların Arthur’a taktıkları isim ise: Tanrı’nın düşmanı…
Konu Kral Arthur filmleri ve yorumları olunca Monty Python’ın 1975’te yaptığı ‘Kutsal Kase’ adlı filmi de unutmamak gerekir. Kral Arthur efsanesini muhteşem bir komedi malzemesi haline dönüştüren film Kral Arthur filmleri listesi yapılsa muhakkak ilk üçte yer alacaktır.