AKP hükümeti bugünlerde bankacılık sisteminden (sektöründen) oldukça şikayetçi.İki nedeni var; ilki Merkez Bankası’nın faiz indirimine rağmen...

AKP hükümeti bugünlerde bankacılık sisteminden (sektöründen) oldukça şikayetçi.İki nedeni var; ilki Merkez Bankası’nın faiz indirimine rağmen bankaların kredi faizlerinde (kredi kartlarındaki sınırlı indirim hariç) bir indirime gitmemesi, ikincisi bankaların reel sektöre kredi kullandırmakta istekli olmayışı.
AKP hükümeti sözcülerinin ( başta Başbakan olmak üzere ilgili bakanlar ) bu şikayetlerinin ardından bankalara ‘’ faizleri derhal indirin, kredileri açın ‘’ şeklinde talimatlar yağdırması düşündürücüdür. AKP Hükümet sözcülerinin şunu bilmesinde yarar var. Piyasa ekonomilerinde iktisadi karar birimleri piyasa sinyallerine göre hareket ederler, yukarıdan verilen talimatlarla değil. Anlaşılıyor ki bu karar birimlerinden biri olan bankalar, hükümetin ısrarcı olduğu bu konuda onun gibi düşünmüyorlar ; ne kredi faiz indirimini ne de kredi kullandırmayı kriz koşullarında rasyonel bir davranış olarak değerlendiriyorlar. Haksız da değiller. Çünkü kriz koşullarında kredi kullananların ödedikleri kredi faiz oranını üzerinde bir getiri sağlayabilmelerinin güçlüğünden ötürü verilen kredilerin geri dönmeme riski çok yüksektir. O nedenle kredi kullandırırken çok titiz davranıyorlar. Bir üst düzey banka yetkilisi kriz kaynaklı bu davranış değişikliğini şöyle açıklıyor: "2006'da önümüze gelen bankanın bilançosuna, kredibilitesine, bir de kaç yıllık sektörde olduğuna bakıyorduk, tamam diyorduk. Şimdi hangi sektörde faaliyet gösteriyor, hangi ülkelerde ticaret yapıyor, hangi firmalarla çalıştığına bile bakıyoruz. Ama işte risk yönetimi bu. Risk algılaması çok yükseldi. Yanlış bir adım atmak istemiyoruz. Attığımız halde hem kendimizi hem mevduat sahibini yakarız". Görülüyor ki, kriz bankaların risk algılamasını yükseltiyor ve riskler faizlerin temel  belirleyicisi konumuna geliyor. Böyle bir durumda, bankaların faizleri aşağı çekebilmesi çok gerçekçi gözükmüyor.
Kaldı ki faizler aşağı çekilebilmiş olsa bile, sorun çözülmüş olmuyor. Çünkü, faizlerin aşağı çekilmesi kredi kullanıcı firmalara kredi maliyetlerindeki göreli ucuzlama nedeniyle bir maliyet avantajı sağlıyor, ancak yüksek getiriyi garanti etmiyor. Kriz koşullarının firmaların ileriye dönük beklentilerini olumsuz etkilemesi nedeniyle, beklenilen getirinin aşağıya çekilmiş faiz oranının üzerine çıkabilme olasılığı oldukça düşüktür. Hatta öyle uç bir durum ortaya çıkabilir ki, bankaların bedava kredi dağıtması bile firmaların kredi kullanmasını sağlayamayabilir. Yani bu uç durumdaki gibi bu sefer bankalar kredi vermekte çok istekli ve ısrarcı olsalar bu sefer kredi kullananlar (kredi müşterileri) isteksiz olacaklardır. Keynes’in likidite tuzağı dediği durum da bu olsa gerek. Neyse ki Türkiye ekonomisi bu durumda değil. Çünkü firmalar tam da umutlarını yitirmiş değil.
Firmaların ileriye dönük beklentilerinin olumsuzluğu büyük ölçüde imalat sanayi kapasite kullanım oranının her geçen ay önceki yılın eş ayına göre düşüyor olmasından kaynaklanıyor.  Nitekim imalat sanayi kapasite kullanım oranı 2009 yılının Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre 9,6 puan azalarak yüzde 72,7 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Tam kapasiteyle çalışamama ise büyük ölçüde talep yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Nitekim 2009 yılının Haziran ayında işyerlerinin tam kapasite ile çalışmama nedenleri arasında iç talep yetersizliği yüzde 51,9, dış talep yetersizliği ise yüzde 33,1 oranı ile ön sırada yer alıyorlar.
 İç talep yetersizliği ise krizden ötürü toplumun satın alma gücünün bir bütün olarak gerilemiş olması nedeniyle ortaya çıkıyor. Kriz nedeniyle yaklaşık 1 milyon işçinin işsiz kaldığı tahmin ediliyor. Bunlara ücretsiz ve yarı ücretli izne çıkarılanları eklediğinizde toplumun geniş kesiminin ne kadar ciddi boyutta satın alma gücü kaybıyla karşı karşıya kaldığı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Kriz mağdurlarına her gün yenileri eklendiğinde toplumun satın alma gücü bir bütün olarak daha da geriliyor ve var olan talep yetersizliği daha da artıyor. Bu ise işletmelerin mevcut düşük kapasiteyle çalışma sorununu daha da ağırlaştırıyor
Reel sektörün kredi kullanır hale gelmesi isteniyorsa yapılacak şey, faiz indirimi yerine sektörün ileriye dönük olumsuz beklentilerini olumluya çevirecek girişimeri başlatmak olmalıdır. Bunun yolu ise iç talebi canlandırıcı , uyarıcı önlemleri acil olarak uygulamaya koymaktır.