Türkiye ekonomisi ağır bir krizde.

Bu krizin en çarpıcı fotoğrafı, evlendirme dairelerinde değil, TÜİK’in dün açıkladığı resmi işgücü istatistiklerinde yatıyor.

Resmi verilerde bile açık olan şu: Türkiye’de işsizlik çok yaygın ve yüksek. Öyle ki, yüz binlerce insan artık iş aramaktan dahi vazgeçmiş durumda.

Gelinen noktada, daha çok insan işsiz. Ekonomi daha az istihdam yaratıyor. İşyerleri kapanıyor. Umutsuzluk artıyor. Gençlere gelecek yok. Kadınlar yok sayılıyor. İşsiz kalma süreleri de giderek uzuyor. İş bulanlar ise güvencesizliğe ve düşük ücretlere mahkûm ediliyor.

Bu krizin temel sebebi, Saray rejimi. Ve Saray rejimi, yapısı gereği hukuksuzluk ve anti-demokratik yönetimde, kamu kaynaklarını yolsuzlukla, kayırmacılıkla, ahbap çavuş ilişkileriyle yandaşa aktarmakta, rantı üretimin önünde tutmakta ısrar ediyor. O ısrar ettikçe kriz ağırlaşarak ve toplumsal bunalıma dönüşerek devam ediyor.

Krizin yükünü ise iktidara yakın bir avuç azınlığın dışında kalan milyonlar, işsizlik, yoksulluk, umutsuzlukla, sistem dışına itilerek, emeğinin karşılığını alamayarak, yok sayılarak ödüyorlar.

İşsizlik düzenin genel çöküşünün sonuçlarından birisi. Üretimsizlik, yatırımsızlık, belirsizlik, hayat pahalılığı ile birlikte ve bunların toplamının da etkilerini barındırdığı için krizin toplumsal bunalıma dönüştüğünün işareti...

Bugün açıklanan işsizlik verilerinin ardındaki ağır kriz gerçekleri işte bunlar.
Bu gerçekleri biraz daha detaylı ve yüksek sesle söylemek gerek: Resmi işsizlik oranı yüzde 13,4. Ekim 2018’den 2019’a giderken, 608 bin kişi daha işsiz kalmış durumda. Ekim 2019 itibariyle 4 milyon 396 bin kişi işsiz. Bu insanlar iş arıyor ama bulamıyor. Ama çalışabilir durumda olup da, artık iş dahi aramayan 2 milyon 175 bin yurttaş daha var. Onlar da işsiz. Üstelik hem işsiz hem iş bulma umudunu kaybetmiş durumdalar.

Bu umutsuzluk hali insanların iş aramaktan vazgeçmesine yol açıyor. İşgücüne katılım oranının son bir yılda 0,7 puan düşerek yüzde 53’e gerilemesi bu durumu anlatıyor.

İşsizlik o derece ağır bir üretimsizlik krizinin sonucu ki bırakalım yeni iş imkânlarının yeterli düzeyde ortaya çıkmasını, mevcut iş imkânları dahi yok oluyor. İstihdam oranının son 1 yılda 1,6 puan düşerek yüzde 45,9’a gerilemesi bu durumu anlatıyor. Son bir yılda 537 bin istihdam imkânı yok olmuş.

Saray rejimi kapsayıcılıktan her geçen gün uzaklaşan, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı, toplumu bölen, dışlayıcı bir düzen kurmuş durumda. Genç işsizliğinin son 1 yılda 3 puan artışla yüzde 25,3’e, kadın işsizliğinin 2,3 puan artışla yüzde 17’ye tırmanması bu durumu anlatıyor.

İşsiz kalanlar için yeniden iş bulmak zorlaşıyor, işsizlik süreleri uzuyor. Bir yıldan uzun süredir iş arayanların 1 milyon 151 bin kişiye ulaşması ve geçen yıla göre 311 bin kişinin daha “uzun süreli işsizlik” karanlığına hapsolması, işte bu gerçeği anlatıyor.

Üretici güçler bir gelecek göremediği için yatırım yok. İşyerleri kapanıyor, güvencesizlik artıyor. Resmi veriler, 1 milyon 631 bin vatandaşın, iş aramaya başlamadan önce zaten geçici bir işte çalışarak güvencesiz bir hayatın yükünü omuzladığını gösteriyor. İşsizler arasındaki 564 bin kişi “işten atıldığı” için, 209 bin kişi de işyeri kapandığı için bu karanlığın içinde.

Yani kriz var, hem de çok ağır bir kriz.

Sorumlusunu açıkça söylemek gerek. Sorumlusu Saray rejimi.
Çaresi de belli: Rantçıyı değil, üreticiyi büyütecek yeni kamu anlayışı, ülkeyi halkla yönetecek bir demokratik rejim, herkesin güvencede olacağı ve hakların korunacağı bir hukuk düzeni.

Çaresi düzeni değiştirecek halkta ve halkın büyüteceği yeni siyasette!