Çevre ekonomileri uluslararası krizden etkilenirken ne kadar farklılaştı? Bu soruyu altı ay önce IMF verilerini kullanarak bu köşede yanıtlamaya çalışmıştım

Çevre ekonomileri uluslararası krizden etkilenirken ne kadar farklılaştı? Bu soruyu altı ay önce IMF verilerini kullanarak bu köşede yanıtlamaya çalışmıştım. IMF’nin 2008 verileri, 2009’a ait öngörüleri bu yakınlarda yenilendi; güncelleşti. Yeni bir karşılaştırma mümkün hale geldi. Bugün aşağıdaki tabloyu kullanarak bunu yapıyorum.
Karşılaştırma için petrol ihracatçısı olmayan ve milli geliri yüz milyar doları aşan on dokuz çevre ekonomisi seçildi. Etkilenme göstergesi olarak en basit, en bütüncül gösterge, yani milli gelirdeki değişmeler kullanılıyor ve krizli yılların (2008-2009’un) ortalamaları, krizden önceki iki yılla (2006-2007 ile) karşılaştırılıyor.
Tabloda, “en fazla etkilenenden, “en az etkilenen” ülkeye (yani kötüden/iyiye) doğru bir sıralama yapılıyor. Böylece, ülkedeki ekonomik ortamın kriz içinde bozulma derecesine (öncesiyle karşılaştırılarak) dikkat çekiliyor. Büyümeyi yavaşlayarak sürdüren bir ekonomi de, küçülen bir ekonomi gibi sorunlarla karşılaşabilecektir. 2008-2009’da yüzde 8.8 oranında büyümesine rağmen, sadece yavaşladığı için 20 milyonluk bir işsizler ordusu oluşturan Çin, tipik bir örnektir.
Türkiye, “büyüme farkı” göstergesine (tablonun son sütununa) göre, “ağır etkilenen ülkeler” listesinin başındadır. Liste başında yer alan “en ağır etkilenen” beş ülke, Türkiye dışında iki Doğu Avrupalı ile iki Latin Amerikalıdan oluşuyor. Listenin “en az etkilenenler” ucunda ise, (“en iyi”den başlayarak) Endonezya, Mısır, Brezilya, Hindistan ve Çin yer alıyor.
Bu sıralamayı hangi etkenler belirliyor? İki malum “kırılganlık öğesi” üzerinde odaklaşalım: Cari işlem açıklarının ve dış borçların, krizin arifesinde milli gelirlere oranı… On dokuz ülkelik listeyi, iki büyük gruba ayıralım: Krizden “çok” etkilenen dokuz ülke ve “daha az” etkilenen on ülke… “Çok etkilenenler”in 2006-2007’de ortalama olarak milli gelirin yüzde 3.6’sı oranında cari açık verdikleri belirleniyor. “Daha az etkilenen” on ülkenin ortalaması ise yüzde 3.5’lik dış fazla oranıdır.
Dünya Bankası verilerine dayalı bir dış borç / milli gelir karşılaştırmasını, tablodaki on beş ülke için yapabiliyoruz. Tablodaki “çok etkilenen” grubundaki yedi ülkenin ortalaması yüzde 46.2’dir. “Daha az etkilenen” gruba giren sekiz ülkede ise dış borç / milli gelir oranlarının ortalaması yüzde 28.9 çıkıyor.
Buna bakarak yüksek dış açık, ağır dış borç koşullarında uluslararası bunalımla karşılaşan ülkelerin, olumsuz koşullardan daha ağır etkilendiklerini söyleyebiliyoruz. Dış açık ve dış borçların bileşimini; bunların arka planını, oluşma süreçlerini de mercek altına almak kavrayışımızı derinleştirecektir. Ek göstergeler de yararlıdır: Abartılı sermaye girişleri nedeniyle yerli paranın (TL’nin) değerlenme oranı gibi… Türkiye ekonomisi için zaman zaman bu ek adımları atıyoruz; ancak, çok sayıda ülke için benzer bir ayrıntıya burada giremiyoruz.
“Az ve çok etkilenenler” ayrımını sadece kriz yıllarının büyüme hızlarına göre yapsak, sonuç fazla değişmeyecektir. Türkiye liste başından Meksika ve Macaristan’ın sonrasına (“üçüncü en kötü” durumuna) geçecek; en az etkilenenler sıralamasının başına ise Çin yerleşecektir. Bu sıralamada da dış açık / dış boç göstergeleri ile krizden etkilenme dereceleri paralel seyretmektedir.
Bazı istisnalar vardır: Örneğin Tayland kriz ortamına cari fazla ve ılımlı dış borç göstergeleriyle girmiş; ancak, uluslararası bunalımdan fazlaca etkilenmiştir. Polonya ise, yüksek dış açık ve yüksek dış borç oranlarına rağmen (Doğu-Orta Avrupa’daki komşularının aksine) krizi şimdilik ucuz atlatmış görünüyor. Daha ayrıntılı ülke incelemelerinin gereği böylece ortaya çıkıyor.
Türkiye ve listedeki ülkelerin büyük çoğunluğu istisnalar arasında yer almıyor. Uluslararası finans kapital, kriz öncesinde bizim gibi ülkelere bol sermaye akıtmış; borçlandırmış; ekonomileri dış kaynağa bağımlı kılmış; kriz patlak verince de, “borçlarınızı kesintisiz ödeyiniz” diyerek, bizleri (sık sık IMF gözetiminde) daraltıcı politikalara (ve bunalımın derinleşmesine) mahkûm etmiştir. Nicel bulgular da gösteriyor ki, uluslararası krizin en ağır faturasını bu çizgiye teslim olan ülkeler ödemektedir.