Sığınmacı krizi giderek derinleşiyor. Sorunun kaynağı olan iktidar yerine doğrudan mültecilere yönelen tepkiler ülkenin geleceğini tehdit ediyor. Sorunun ülkenin fay hatlarını tetikleyebileceğine dikkat çeken sosyalist partilerin temsilcileri, “Çözüm, barışçıl politikalar ve sol programla mümkün” diyor.

Krizi sol program çözer

POLİTİKA SERVİSİ

Bölgedeki emperyalist savaş politikalarını körükleyen iktidar, ülkeyi sığınmacı kriziyle karşı karşıya bıraktı. Sorunun kaynağı iktidar yerine doğrudan mültecilere yönelen tepkiler ise tehlikeli biçimde ırkçılığı tetikliyor.

Göçmen sorununa hemen her kesimden değerlendirme yapıldı. Konuya ilişkin sol ve sosyalistler ise emekçilerin birliğini savunarak, göç krizi ile ilgili çözüm için öncelikle emperyalist paylaşım savaşlarının ve işgal politikalarının sona ermesi gerektiğini vurguluyor. SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ve TKH MK üyesi Kurtuluş Kılçer, mülteci ve göç sorununa dair atılması gereken adımları BirGün’e değerlendirdi.


Sorunun kaynağı iktidar

Sığınmacı karşıtı popülist sağ siyasetin özellikle son dönemde görünür hale gelmesinin temel sebebi sizce nedir?

Karanlığa sürükler

Önder İşleyen:
“Birincisi Türkiye'de bir göç krizi var. Ama buna dönük çözümünüz ülkenin geleceğinden ayrı düşünülemez. Bugün ortaya çıkan, özellikle ırkçı bir nefret söylemi etrafında ortaya çıkan tartışmalara baktığımızda ise bir siyasi manipülasyon, bir dikkat dağıtma operasyonu olarak görülebilir. Aslında bütün dünyada bu yeni faşist akımlar toplumların sistemlere ve düzene karşı olan reaksiyonlarını, öfkelerini sığınmacılara, göçmenlere yönlendirerek bir dikkat dağıtma operasyonu gerçekleştiriyor. Bir yanıyla aslında düzeni ve sistemi güvence altına alan bir operasyon olarak görmek mümkün. Muhalefeti yozlaştıran, toplumdaki sisteme karşı tepkiyi yozlaştıran bir siyasi müdahale zemini olarak gelişiyor.

krizi-sol-program-cozer-1015985-1.


Türkiye özelinde baktığımızda ise buna çok benzerbir durum var. Bir toplumsal bunalımdan geçiyor Türkiye bugün. İşsizliğin bu kadar derinleştiği, yoksulluğun, hayat pahalılığının bu kadar can yakıcı hale geldiği bir tabloda bütün hedef tahtasına göçmenler konularak aslında iktidar gözden kaçırılıyor. Dikkat dağıtma dediğimiz aslında bu. Toplumun öfkesinin, iktidara yönelen öfkesinin oradan uzaklaştırılarak, en yakınındaki göçmenlere doğru yönlendirilmiş oluyor. Bu önümüzdeki tablo açısından, önümüzdeki süreç açısından oldukça tehlikeli. Nasıl tehlikeli? Türkiye bir seçim sürecine doğru gidiyor ve normal koşullarda gerçekleşmeyeceği açık olan bir seçim sürecindeyiz. Dolayısıyla böyle bir fay hattına yapılan yoğun basınç Türkiye’de bir iç savaş zeminine, bir şiddet ve kaos zeminine imkân tanıyabilir. Bunu ihtimallerini artıran bir tablo ortaya çıkıyor. Bu da Türkiye’yi sonu belli olmayan bir karanlığın içerisine hızlıca sürükler.

Buradan bir çözüm çıkmayacağı çok açık. Türkiye'de bu krizin demokratik, barışçıl, insani bir çözüm yolunun aranması ve bulunması gerekiyor. Bu Türkiye'nin geleceği açısından da kritiktir. O yüzden bir kez daha belki de bir sorumluluk çağrısı yapmak durumundayız tüm muhalefete. Farklı tonlarda bütünüyle bir faşist söyleme yaklaşan, onu farklı tonlarda sahiplenen gerçek bir çözüm programına sahip olmaksınız “göndereceğiz” ile başlayıp biten cümleler belki topluma hoş görülme bakımından söyleniyor olabilir ama bütün sistem açısından da Türkiye'nin geleceği açısından da çözümsüzlük olmanın ötesinde çok önemli bir risk kaynağını biriktiriyor ve Türkiye'nin çok önemli fay hatlarına yoğun bir baskı oluşturmaya başlıyor. Dolayısıyla da iktidarın bütün sorumluluğundaki bu sorunun muhalefetin yanlışıyla birlikte derinleştiği bir tabloyla karşı karşıyayız.”

Sistem tıkandı

Ercüment Akdeniz:
“Biz tarihten de biliyoruz ki her kapitalist kriz döneminde tekeller, sermaye çevreleri halkta biriken hoşnutsuzluğu, öfkeyi başka yönlere kanalize etmek için faşist partileri, faşist ideolojileri göreve çağırırlar. Örneğin Hitler ilk seçimlerde başarılı olamadı. Yüzde iki buçuk civarında bir oy aldı. O zaman ekonomik kriz vardı Almanya'da. Ama 1929 ekonomik buhranı baş gösterdiğinde oy oranını yüzde 37’lere kadar çıkardı ve iktidar oldu. O yüzden bugün Türkiye'de Zafer Partisi gibi ya da başka türden enstrümanlarla ortaya çıkan ideolojileri, akımları hafife almamak gerekiyor. Şu an sistem tıkanmış durumda. Bu sistemi sermaye düzeni nasıl aşabilir?

krizi-sol-program-cozer-1015986-1.


Üç ihtimal var. Birincisi Millet İttifakı'yla liberal restorasyon. İkincisi tek parti, tek adam rejiminin devam ettirilmesi. Üçüncüsü de daha radikal bir sağ ve faşist şiddet yöntemleri kullanarak Hitlervari, partilerin yeniden ortaya çıkarılması.

Bence bunun denemeleri yapılıyor. Bu durumun yarattığı gri bir alan var. Yani seküler kesimlerden mütedeyyin kesimlere, solculardan sağcılara herkes göçmen düşmanlığına dair bir öfkenin anaforu içerisine alınıyor. Farkında olarak ya da çoğu zaman olmayarak bu türden parti ve ideolojilerin arkasına kümeleniyorlar.

Bunun önümüzdeki dönem etkileri olacaktır. Daha önce de çalışmalar yaptım. 2014 yılında ilk büyük linç dalgası oldu. Maraş, Antep, İzmir, İstanbul ve Ankara'ya kadar ev yakmalar, tabela sökmeler ortaya çıktı. Bir diğer dalga 2016 yılındaydı. Üçüncüsü 2019’da kendini gösterdi ancak kısa sürdü. Şu an dördüncü büyük linç dalgasının eşiğindeyiz. Eğer bu nefret dili devam ederse sosyal fay hatlarında çok ciddi kırılmalar gündeme gelebilir. Geri dönüşü olmayabilir.”

Dik durmalıyız

Kemal Okuyan:
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de bu faşist hareketlerin ırkçı, milliyetçi hareketlerin kaşıyabileceği bir sürü fay hattı var. Mülteci, göçmen ya da sığınmacı… Bunlar da bu fay hatlarından bir tanesi. Türkiye’de çeşitli nedenlerle siyasi gündeme mülteciler üzerinden bir müdahale yapılabilir. Bu mesele öyle Türkiye'de çok yaygın olarak göçmenlerle yerleşik yaşayan vatandaşlarımız arasında bir gerilim yokken başladı. Ve çok ağır bir ekonomik krizin ortasında başladı. Bir kere bunun AKP iktidarına yaradığını bilmemiz gerekiyor. Sığınmacı meselesinin aniden ortaya atılması ve gündemi değiştirmesi iktidarın işine geldi. İktidar bu sorunu rahatlıkla manipüle edebilecek araçlara sahip. Tabii ki mültecilik, insanların göç etmek zorunda kalması bir sorundur. Ama öte yandan da rahatlıkla benzer manipülasyon yöntemleri kullanarak Türkiye'nin gündeminde hiç olmayan bazı sorunların aslında büyük bir sorunmuş gibi gözükmesini sağlayabilirsiniz. Burada çok profesyonel teknikler kullanıldı. İşsizliğin kaynağı göçmenlermiş gibi yalan yanlış bir sürü şeyi ortaya döküyorlar ve toplum da buna hazır ne yazık ki. Buna karşı dik durmamız gerekiyor.

krizi-sol-program-cozer-1015987-1.



Günahlarını örtüyor

Kurtuluş Kılçer:
Bu problemi yaratan bugünkü hükümet. AKP iktidarının son 10 yıllık dış politikasının bir sonucunu biz bugün sığınmacılar sonucunda görüyoruz. Bugün sığınmacılar sorunu üzerine düzen partileri tepiniyorlar. Bir yandan yabancı düşmanlığına, ırkçılığa denk gelebilecek bir söylem var. Bir yabancı düşmanlığı körükleniyor. Bu aynı zamanda Türkiye’de sağ siyasetin zeminini döşerken öte yandan AKP’nin günahlarını örtüyor. Emperyalizmin suçlarında sığınmacı sorunundaki sorumluluğunu örtüyor. Patronların sorumluluğunu örtüyor. Aynı zamanda Türkiye’de bu sığınmacılar sorununa yol açan AKP’nin işbirlikçi, mezhepçi dış politikasının üzerini örtmeye yarıyor.

krizi-sol-program-cozer-1015988-1.



Ekonomik kriz Türkiye’de emekçileri fazlasıyla vuruyor. Sığınmacılar sorununu da biraz buradan tarif etmek gerekmektedir. Bununla beraber sığınmacılar sorunun kaynağı sınıfsaldır. MÜSİAD Başkanı’nın skandal açıklamaları var. Şunu söylüyor: “Biz sığınmacıları Türkiye’de ucuz emek gücü olarak kullanıyoruz. Burada çok ucuza çalıştırıyoruz” diyor. Sağ siyaset dediğimiz düzen siyaseti bir dizi başlıkta sıkıştığı için bu başlık ciddi bir kriz haline gelmiş durumda. Neden sıkıştılar? Çünkü ekonomik kriz bunun bir boyutu. İkincisi bunların hepsi NATO’cuydu. Bugün de böyleler.”

***

Sosyalistlerin çözüm yolu

Soruna dair çözüm önerileriniz neler?

Sorumluluk almalıyız

İşleyen:
Birincisi şu, bu sorunun kaynağıyla mücadele edilmesi lazım. Sığınmacılarla mücadele ederek, onları hedef tahtasına koyarak bu sorunu çözemeyiz. Bütün bu yaşadığımız sorunun birincil kaynağı Amerikan emperyalizmidir. Onun Ortadoğu’da yürüttüğü siyasetlerdir.

İkincisi Türkiye’nin böyle bir sorunla bu düzeyde karşı karşıya kalıyor olmasının en önemli nedeni AKP iktidarının Türkiye dış politikasını emperyalizmin güdümündeki bir fetihçi cihatçı eksene yöneltmiş olmasıdır. Avrupa ülkelerinin de bu savaşta ve yıkımda çok önemli payları var. Geri Kabul Anlaşması’yla birlikte Türkiye’yi bir göçmen deposu haline getirdiler. Türkiye’yi bir duvar haline getirdiler.

Üçüncüsü Türkiye Sermayesi. Şimdi bugün kendileri de ifade ediyor, ucuz iş gücü. Sadece onunla da kalmadı, Türkiye sermayesi Suriye’nin talanında önemli bir rol oynadı. Başta yandaşlar olmak üzere herkes Suriye’de, fabrikaları söküp getirmeye varacak kadar büyük bir yağmaya, bir savaş suçuna girdiler.
“SOL Parti nasıl bir çözüm yolu öneriyor?” derseniz; öncelikle hızla Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir ve göçmenlerin üçüncü ülkelere geçişinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

İkincisi Suriye rejimi ile bir diplomasi geliştirilmek zorunda. İnsanların gönüllü geri dönüşüne imkân tanıyacak, barışçıl bir sürecin örgütlenmesi gerekir.
Bir başka faktör, Türkiye emekçileri ve sığınmacılara dönük bu sınırsızca sömürüsünün önüne geçilmesi için Türkiye emek rejiminin güvenceli bir hale getirilmesi gerekir.

Bir başka şey; düzensiz kontrolsüz göçlerin engellenmesi bakımından sınırların güvenli hale getirilmesi lazım.

Bir taraftan da Türkiye’de emekçileri birbirine kırdıran, Türkiye’yi bir kaosa sürükleme ihtimali olan bu ırkçı, faşist politikalar karşısında da bir toplumsal zeminde mücadelemizi yürütmek zorundayız.

Çalışma izni verilmeli

Akdeniz:
“Sosyalistler bakımından mesele şudur. Biz din farkı, dil farkı, ırk farkı bilmeyiz. Dünyanın her yerinde bütün işçilerin birleştirilmesi için mücadele ederiz.

Ama kısa vadede şu an çözülmesi gereken meseleler konusunda bizim beş altı maddede önerdiğimiz çözüm programı var.

Geri kabul anlaşmasının iptal edilmesi lazım. Bu iptal edildiği zaman mültecilerin evrensel bir hakkı olan üçüncü ülkeye geçme önündeki engeller kalkmış olur.

Birleşmiş Milletler göç ve iltica ofislerinin yeniden kurulması gerekir Türkiye’de göç sorununun Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı olmaması gerekir.

Geri dönüş için güvenli geçiş yolunun sağlanması gerekir. Bunun yolu da öncelikle barış ortamı oluşturmak. Sadece Esad ile el sıkışmak işi sadece çözmez. Çünkü o da savaşın taraflarından biri. Orada uluslararası bir barış konsensüs ve gözlemci heyetin olması lazım.

Biliyorsunuz ekonomik kriz var. Yerli ve göçmen işçiler birbirleriyle yarıştırılıyor, rekabet ettiriliyor. Ve Türkiye burjuvazisi burada inanılmaz paralar kazandı. Çalışma izni başvuru hakkını yeniden mültecilere verilmesi gerekiyor.

Entegrasyon meselesi. 800 bin çocuk Türkiye’de doğdu ve bunlar dönmeyecekler ve başkaları da kalacak. Zorla gönderemezsiniz. 1951 Sözleşmesi’nde eğitim, sağlık, dil, meslek edinme, can güvenliği, kültürel uyum gibi sorunların çözülmesi gerektiği vurgulanır. Bunların hiçbiri olmadı Türkiye’de.”
Birlikte mücadele

Okuyan: İlk önce Suriye’yle Türkiye arasındaki sorunun çözülmesi gerekiyor. Açıkçası Suriye’ye dönük Türkiye’nin de parçası olduğu, emperyalist müdahalenin sonlanması gerekiyor. Türkiye, yine kendi denetiminde bulunan, aslında hukuksuz bir şekilde Suriye’de var olduğu bir bölgeye göçmenleri yollamak gibi plan yapıyor. Bunun ne uluslararası hukuk açısından ne insani açıdan kabul edilebilir bir tarafı yok. İkincisi Avrupa Birliği’yle yapılan Geri Kabul Anlaşması’nın derhal iptali gerekiyor. Çünkü göçmenler Türkiye’ye Avrupa’ya gitmek için geldiler. Gidebilmelerini sağlamamız gerekiyor. Kalmak isteyenler de olacak çünkü burada bir hayat kurdular. Burada doğan Suriyeli ya da başka ülkelerden çocuklar var. Bu insanların Türkiye’de eşit koşullarda yaşayabilmeleri için bir sürecin örülmesi gerekiyor. Asimilasyon değil, entegrasyon süreci yürütülmeli. Göç olgusunun bir kaynağı emperyalist savaşlar, bir kaynağı eşitsizlikler, bir kaynağı da kapitalizmin ucuz iş gücü ihtiyacı. İşsizliği göçmen işçilerin arttırdığına dair elimizde hiçbir istatistik yok. Çok büyük oranda, kayıt dışı, çok düşük ücretlerle, zor koşullarda çalışıyorlar. Buradaki çözüm birlikte mücadele etmekten geçiyor.”

ABD istemiyor

Kılçer:
“Türkiye’de bugün bu yabancı düşmanlığına evrilen ırkçı söylemlerin kalıcı hale gelip gelmeyeceğinin ancak bir sol sosyalist mücadeleyle aşılabileceğini düşünüyorum. Bu ülkede sığınmacı sorunu devam ederse bunun bedeli Türkiye’ye daha ağır olur. Birinci yolu nedir? Bu sorunu yaratanlardan ülkenin kurtulması gerekir. AKP gitmezse sığınmacılar sorunu çözülmeyecektir.

İkinci olarak sorunun kaynağı Suriye’de süren savaş. Bu savaşın bitirilmesi ikinci çözüm ayağıdır. Peki Suriye’deki savaş neden çıkmıştı? Emperyalizmin yeni bir dizayn operasyonuydu.

Geldikleri noktada BAE ile masaya oturan Erdoğan var. O zaman Suriye ile masaya neden oturmuyorsunuz? Neden oturmadığı da çok açık. ABD’nin talimatları dışına çıkmıyor AKP. ABD Türkiye’nin bugün Suriye’de Esad’la görüşüp Suriye’de bir barışın tesis edilmesini istemiyor. O yüzden de Erdoğan’ın temsil ettiği AKP iktidarı da Suriye’ye barışın gelmesini istememektedir. İkinci nokta Suriye’de savaşın derhal bitirilmesidir.

İşin en başta söylediğim sınıfsal boyutu ise ülkemizdeki sosyalistleri daha fazla ilgilendiriyor. O da demin ifade ettiğim gibi MÜSİAD’ın ucuz emek gücü olarak sömürdüğü milyonlarca sığınmacı meselesinde sosyalistlerin görüşü net. Sosyalistler olarak sığınmacıların bütün sosyal haklarının tanınması gerektiğini, örgütlenme haklarının savunması gerektiğini savunuyoruz biz.