İnsanlar, kendini savunmasız ve öfkeli hissediyor. Demokrasi kriziyle nasıl başa çıkacağımız net olmasa da, olduğu gibi bırakılamayacağı açık

Krizin dinamiklerini anlamak

Kaushik Basu

Brezilya’daki başkanlık seçimlerini önde götüren aşırı sağcı, silah düşkünü, medya düşmanı Jair Bolsonaro, ultra-milliyetçi bir aday. Özellikle önde gelen demokrasiler olmak üzere dünyadaki diğer liderlere baktığımızda, Bolsonaro’nun kendini evinde hissedeceği gerçeğini görüyoruz ve bu da bizi düşündürmeli. Dolayısıyla şu soruyu sormalıyız:

Demokrasi neden bocalıyor?
Tarihi bir dönüm noktası yaşıyoruz. Ani teknolojik gelişmeler (özellikle de dijital teknolojiler ve yapay zekanın yükselişi) ekonomilerin ve toplumların işleyişini dönüştürüyor. Bu tip teknolojiler önemli kazanımlar sağlasa da büyük zorlukları beraberlerinde getiriyorlar. Toplumun geniş kesimleri kendilerini zarar görebilir, endişeli ve öfkeli hissediyorlar.

Teknolojik ilerlemenin etkilerinden biri de GSYH’de maaşların payının düşmesi oldu. Pastanın büyük dilimleri, kira ve rant vasıtasıyla gitgide daha az insanın elinde toplanırken, artan gelir ve varlık adaletsizliği mevcut ekonomik ve siyasi düzene yönelik düş kırıklığını besliyor.

Fabrikada düzenli bir işte çalışıp faturalarınızı ödeyebildiğiniz günler geçmişte kaldı. Makineler yüksek maaşlı imalat işlerini ele geçiriyor, şirketler bilimden sanata her alanda gitgide daha nitelikli işçiler arıyorlar. Nitelik arayışındaki bu değişim de düş kırıklığını besliyor.

Eğitimde ve fırsatlardaki eşitsizliğin büyümesinde bu gelişmelerin de etkisi oldu. Varlıklı kesimden olmak, iyi eğitim alma ihtimalini, dolayısıyla yüksek gelirli işlere girme ihtimalini arttırıyor. İş pazarında mekanik becerilerin değeri düşerken ve gelir adaletsizliği artarken, bu kırılmayı muhtemelen daha da net görmeye başlayacağız. Eğitim sistemlerimizi ve eşit eğitime erişimi geliştirmediğimiz sürece adaletsizlik daha da büyüyecek.

Bu gelişmelerle birlikte büyüyerek belirginleşen adaletsizlik hissi, Paul Tucker’ın Unelected Power (Seçimsiz Gelen Güç) kitabında tartıştığı “demokratik meşruiyetin” altını oydu. Derinden küreselleşmiş dünya ekonomisinde bir ülkenin politikaları (ticaret sınırları, faiz oranları, para politikası, vb.) geniş coğrafyalara etki edebiliyor. Örneğin, Meksikalıların kimi başkan seçtiklerini değil, ABD’de kimin iktidara geldiğini de gözetmesi gerekiyor – ki bu konuda tercih hakkına sahip değiller. Bu anlamda bakıldığında, küreselleşme demokrasinin altının erimesine sebep oluyor.

Bu açıdan düşünüldüğünde siyasetin dönüşümü şaşırtıcı olmamalı. Nüfusun geniş kesimlerinin düş kırıklığı, Trump ve Bolsonaro gibi siyasetçilerin şevkle suistimal ettiği kabilecilik mantığına ortam hazırlıyor.

Kabile kimliği etkisi
Anaakım ekonomi, tüm insanların bazı dışsal tercihler tarafından motive olduğu varsayımına dayanır; ekonomistler buna “kullanım işlevi” der. Öncelikler değişiklik gösterse de herkes daha iyi gıdaya, daha iyi giyime ve barınma koşullarına, tatillere ve diğer tecrübelere erişmek ister. Bu bakış açısı, yaşamımız esnasında ortaya çıkan “yaratılmış hedefleri” hesaba katmıyor. Örneğin, dünyaya geldiğinizde topu kaleye vurma gibi bir dürtünüz yoktur ancak bir kere futbola merak saldınız mı bu önemlidir. Bunu daha fazla yemek, giyim ya da konut elde etmek için yapmazsınız. Başlı başına bir sevinç kaynağıdır. “Yaratılmış” bir hedeftir.

Takım tutmak da buna benzer. Kimse özü itibariyle Real Madrid ya da New England Patriots taraftarı değildir. Ancak aile, coğrafya ya da tecrübe itibariyle bir futbol takımıyla derinden bağ kurarız – bunu o kadar ileriye götürürüz ki bir tür kabile kimliği haline getiririz. Taraftarlar bir oyuncuyu oynadığı oyun için değil, temsil ettikleri takım için desteklerler.

Günümüzde siyasetteki kabileciliği besleyen de bu dinamik. Trump’ı ya da Bolsonaro’yu destekleyenlerin çoğu Trump’ın ya da Bolsonaro’nun vereceklerini değil, kabile kimliklerini düşünüyorlar. “Trump Takımında” ya da “Bolsonaro Takımında” olmakla ilgili yaratılmış hedefleri var. Bu da siyasi liderlere daha önce sahip olmadıkları bir yetki vererek demokrasiye zarar veriyor. Halkın iradesi tarafından kısıtlanmadan istediklerini yapabiliyorlar.

Politik ekonomi gözden geçirilmeli
Bu problemleri nasıl düzeltebileceğimizi, zarar görebilir kesimleri nasıl koruyabileceğimiz, demokratik meşruiyeti nasıl geri kazabileceğimizi anlamak kolay değil. Ancak her şeyi olduğu gibi bırakarak çözüm üretemeyeceğimiz açık. politik ekonominin tekrar gözden geçirilmesini mecbur kılan tarihi bir dönüm noktasındayız. Dinozorların analiz yapma yetisi yoktu ve 65 milyon yıl önce nesilleri tükendi. Biz de medeniyetin çökmesi tehlikesiyle karşı karşıyayız. Ancak neyse ki kendine dönük analiz yapabilme yetisi olan tek türüz. Bu da çevremizde gördüğümüz tüm karmaşaya ve çatışmaya rağmen “dinozor tehlikesinden” kurtulabileceğimiz, kendimizi felaketin eşiğinden döndürebileceğimiz umudunu doğuruyor.

Project Syndicate’den çeviren: Fatih Kıyman