Kucaklayarak meydan okumak!

Fransa’daki Dünya Kupası’na önceki gün nokta konarken, kadınlar futbolunun devi ABD unvanını korudu. Daha önce düzenlenen yedi organizasyonda üç şampiyonluk, bir ikincilik, üç de üçüncülük alan ülke kazanma geleneğini sürdürdü. Gol makineleri Alex Morgan ile Megan Rapinoe çimlerde yıldızlaşırken, Rapinoe saha dışında ikonlaştı.

Milyarları peşinden sürükleyen meşin yuvarlağın malum klişelerindendir: “Futbol doksan dakika süren ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur.” İşte ABD’nin kadın futbol takımı bunu çok daha öteye taşımış durumda. Yapılan tüm Dünya Kupalarında podyumda yer aldılar, en kötü üçüncü oldular. Sekiz turnuvada kazanılan dört zafer akılları zorluyor. Lyon’da bu sefer son Avrupa şampiyonu Hollanda’yı devirerek taçlanan altın jenerasyon, ezberleri bozmasıyla da biliniyor, muhafazakâr spor aleminde güneş gibi parlıyor. Erkeklerle eşit ücreti telaffuz ediyorlar, sözlerini kimseden sakınmıyorlar. Hal böyle olunca da kendilerine hayran bıraktırıyorlar.

Aslında belki de her şey bir muhabirin “şampiyon olursanız Beyaz Saray’a gidecek misiniz” sorusuyla başladı. Takımın lavanta saçlı yıldızı Rapinoe’nun verdiği cevap, Başkan Donald Trump’ın sosyal medyada atarlanmasına neden oluyordu. Kibarca “lanet olası” diye özetleyeceğimiz ifade, turnuvanın önüne geçti. Trump ona konuşmadan önce kazanmasını tavsiye ediyordu. Oysa daha o gün itibarı ile sol açığın bir birinciliği, bir de ikinciliği vardı; üçüncü madalya da yoldaydı!

Başkan atışmalarda sertleşiyor, “bayrak” maddesini cebinden çıkarıp onu saygısızlıkla suçluyordu. Hemen akabinde ev sahibi Fransa ile oynadıkları çeyrek final maçında iki defa ağları havalandıran lavanta saçlının kutlama pozu tüm dünyada manşet oluyordu. Bir kadın kollarını açarak adeta hâkim düzene meydan okuyordu. Kuvvetle muhtemel yakın gelecekte spor tarihinin en önemli fotoğraflarından biri olarak kabul edilecek bu ikonik karede başkaldırı, gurur, alay iç içeydi…

Yeni Dünya artık ortadan ikiye bölünmüştü. Ya Rapinoe’ya tapıyorlar ya da ondan nefret ediyorlardı. Zaten kimi sığ beyinlerin asla kabul edemedikleri yönelimi, iyiden iyiye dillendiriliyordu. Bazılarına göre lezbiyen bir vatan haininden başkası değildi. Milyonlarca “öteki”nin çimlerdeki kahramanı, 2016’nın sonundan bu yana kadın basketbol efsanesi Sue Bird’le beraber. İkili, birçoklarına göre Amerika’nın spor dünyasındaki en güçlü çifti olarak kabul ediliyor.

Homofobik saldırıların ortasında sol açık bildiği yoldan şaşmıyordu. Daha önce siyahlara yönelik polis şiddetini milli marş sırasında diz çökerek protesto eden Colin Kaepernick’e destek veren lavanta saçlı aynı hareketi tekrarlamış; milli marşı da söylemeyi bırakmıştı. Trump’ın bir anda tüm dünyada manşet olan Amerikan futbolcusunun annesine yine Twitter’da neler yazdığı hatırlanınca, Rapinoe’yla polemiğinde “seviyeli” olduğunu söylemeli ya neyse.

Ülkesinin inşa edildiği, şarkıların ve milli marşın yazıldığı değerlere inandığını vurgulayan yıldız, hakkındaki eleştirilere de böyle cevap vermeyi tercih ediyordu.
Yarı finalde sakatlığı yüzünden sahne alamayan yıldızın yokluğunda sosyal medya fenomeni Alex Morgan bayrağı devralıyor; İngiltere karşısında attığı gol kutlamasında yaptığı çay sevinciyle bir anda Rapinoe’den rol çalıyordu. Tüm Ada ayaklandıysa da forvet hareketinin Boston Çay Partisi’yle ilgisi olmadığını söylüyordu. Malum 1773’ün sonunda Amerikalılar, Britanya’dan gelen yüksek vergili çayı protesto etmek için Kızılderili kılığına girerek tonlarca çayı denize dökmüştü.

Finalde formasına yeniden kavuşan sol açık, penaltıdan perdeyi açtı. Sonraki pozu yine olaydı. Rose Lavelle skoru perçinliyor, son düdükle kupa altın jenerasyonun oluyordu. Seremonide iki ödülle daha taçlandırılan lavanta saçlı, Trump’a inat her şeyi kazandı; hem turnuvanın en iyi oyuncusu seçildi hem de altın ayakkabıyı kaptı.
Amerika’daki kimi yazarlar tarafından modern zamanların Muhammed Alisi olarak tanımlanan futbolcu, finalden sonra da Beyaz Saray’a pek çok arkadaşının gitmeyeceğini söyleyerek Başkan’a selam yollamayı ihmal etmiyordu. Bakalım Trump takımı çağıracak mı; oyuncular davete icabet edecek mi? Temsil ettiği zihniyetin 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda dört altın alan Jesse Owens’ı 1953’e kadar unuttuğunu anımsatmalı.

Yılın spor karesi şimdiden belli! Kim bilir o fotoğraf, yıllar sonra birçok kitaba, belgesele konu olacak; milyonların odasında poster olarak duracak. Tıpkı 1968 Olimpiyat Oyunları’nın 200 metre madalya seremonisinde yumruklarını sıkan siyah atletler gibi.

Lavanta saçlı kadın ve arkadaşları, spor dünyasındaki cinsiyetçilikle mücadelede bayağı yol aldıracak gibi gözüküyor. Tarih yazıyorlar; erkeklere nanik yapıyorlar. Kim bilir belki de dünyayı kucaklayarak düzene meydan okuyorlar.

Elleri dert görmesin!