Tarım çokuluslu şirketlerin egemenliğine girdikçe küçük çiftçiler kendi topraklarında işçi haline geliyor. Küçük çiftçi ailelerin göçe zorlanmasıyla tarım arazileri ranta açılıyor.

Küçük çiftçiler işçileşiyor

Havva Gümüşkaya

Tüm dünyada salgınla birlikte tartışmaya açılan gıda egemenliğinden mahrumiyet ülke tarımının ve küçük çiftçinin bugün içinde bulunduğu krizi ortaya çıkarmış oldu. Büyük ölçüde çokuluslu şirketlerin eline geçen tarım bugün küçük çiftçinin topraktan kopmasına neden oluyor. Üreticinin krizi ise iktidarın gündemine dahi giremiyor.

Türkiye’de 1980’li yıllarda başlayan neoliberal dönüşüm ile tarım sektörü girdi, kredi ve ürün fiyatları üzerinden uluslararası serbest piyasa ekonomisinin koşullarına tabi olmaya başladı. Tarımda iplerin kopuşu da bu tarihten itibaren başlarken AKP iktidarı döneminde ise çiftçinin sorunları daha da derinleşti.


İthalatın desteklendiği, neredeyse bir milyon kişinin tarımdan çekildiği, küçük aile işletmeciliğinin tasfiye edilerek yerine şirket tarımının egemen kılındığı AKP iktidarı döneminde çiftçi para kazanamamaktan, tüketici ise gıda ürünlerini pahalıya almaktan şikâyet eder oldu. Son yılların en dikkat çekici verisi de çiftçi sayısındaki azalma. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından oluşturulan Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı her geçen yıl biraz daha azalıyor. 2003 yılında 2 milyon 750 bin çiftçi ÇKS’ye kayıtlıyken bu sayı 2 milyona kadar geriledi.

Rüzgardan ve güneşten beslenen küçük çiftçi tarımı, çokuluslu şirket tarımı ile rekabet edebilmek için kendi boyunu aşan yatırımlar yapmak zorunda kalıyor. Bu da tarımda borçluluğu artırıyor. 2005 yılında tarım kesiminin bankalara olan borcu 4,3 milyar dolarken Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 2021 yılı mart ayı raporuna göre 17 milyar dolara çıktı. Çiftçinin borcu 16 yılda 4 kattan fazla artmış durumda.

Çokuluslu şirketlerle rekabete zorlanarak üretimin önünün tıkanması bir yandan da kente göç yollarını açıyor. Köyden kente artan göçle birlikte tarım alanları imara açılıp sanayi tesislerine dönüştürülüyor. 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar olan toplam tarım alanı 2020 yılında 37 milyon 753 bin hektara kadar geriledi. Genellikle küçük aile çiftçilerinin yaptığı sebze bahçeciliği alanı ise 930 bin hektardan 779 bin hektara kadardüşmüş durumda.

DIŞA BAĞIMLILIKTAN DÖNÜŞ YOK

Türkiye, tarımsal hammadde açısından net ithalatçı olan bir ülke konumunda. Mazot, gübre, ilaç, tohum gibi birçok girdide dışa bağımlı olunca dövizdeki en küçük oynaklık girdi fiyatlarını doğrudan etkiliyor.

Fiyatlar yukarı doğru çıktığında ise iktidar, ithalat silahına sarılıyor. İhracat kısıtlamaları, ithalat teşvikleri, gümrük vergisinde yapılan muafiyet yerli üreticinin yıkımına neden oluyor. Özellikle gıda, yem ve yağ sanayiinin gereksinimi olan ürünler açısından dışa bağımlı olan ülkede dış kaynaklı yaşanan her gelişme iç piyasada fiyat artışı olarak karşımıza çıkıyor. Buğday, arpa, mısır, pamuk, soya, ayçiçeği, çeltik, kuru fasulye, kırmızı mercimek ve nohutta Türkiye, net ithalatçı konumunda.

2002 verilerine göre 1 milyar 702 milyon dolarlık tarım ithalatına karşılık, 1 milyar 754 milyon dolarlık tarım ihracatı bulunuyordu. 2019 yılında 9 milyar 466 milyon dolarlık rekor düzeydeki tarım ithalatına karşılık tarım ihracatı ancak 5 milyar 515 milyon dolar olabildi. 2019 yılında tarımda dış açık 3 milyar 950 milyon dolarla rekor kırdı.

Salgının gölgesinde geçen 2020 yılında ise tarım ithalatı 2 milyar 618 milyon dolar olurken ihracatı da 1 milyar 488 milyon dolar civarında oldu. Bu yıl ilk üç ayında da tarımda dış açık vermeye devam ediyoruz. Ocak- Mart döneminde 2,9 milyar dolarlık tarım ithalatı yapılırken 1,8 milyar dolarlık ihracat yapıldı. Tarımda dış ticaret açığı ise yılın ilk üç ayında 1,1 milyar dolara çıkmış durumda.

ÇİFTÇİ KENDİ TOPRAĞINDA İŞÇİ OLDU

Neoliberal dönüşüm ile tarım çok uluslu şirketlerin tekeline geçti. Çiftçi kendi tarlasında işçi olmaya başladı. Sözleşmeli üreticilik ile gıda tekelleri üretim alanında kendi hegemonyasını kurdu. sektöründe kamunun terk ettiği alan, sözleşmeli üreticilik modeli ile şirketler tarafından doldurulmaya başlandı. Bu uygulama özellikle hayvancılıkta şirketlere dayalı bir yapıya dönüştü.

Öte yandan şirketler gıdayı üretirken kullandıkları kimyasallarla toprağı, suyu, havayı kirletip ekolojik dengeyi yok ediyor. Türkiye’den Çiftçi Sen’in de bileşeni olduğu 17 Nisan Ulusararası Çiftçi Mücadeleleri Günü’nün bu yılki konusu ‘gıda egemenliği mücadelesini yükseltmek’ olarak açıkladı. Gıda egemenliği, kapitalizmin dayattığı gıda sistemine karşı durma piyasayla hesaplaşma mücadelesi olarak görülüyor.

***

kucuk-ciftciler-iscilesiyor-871276-1.

Tarımsal girdi fiyatlarındaki artış (%)

Tarım tekelleriyle rekabete zorlanan küçük çiftçilerin en önemli sorunu girdi fiyatları. Özellikle dolar kurundaki artışlar girdilerin TL cinsinden fiyatlarını daha da artırıyor. Buna karşın çiftçinin elindeki ürünün fiyatı aynı oranda artmayınca olan çiftçinin gelirine oluyor.

***

kucuk-ciftciler-iscilesiyor-871277-1.