Teknolojiden uzaklaşan bir nesil, bizim geleceğimizi karartacak. Dün açıklanan TRT bandrol ücretlerine gelen zam, doların 16,50 seviyelerine gelmesi (kim bilir şu an ne durumdadır) teknolojik pek çok ürünü kapsadığı için makasın iyice açılmasına sebep olacak. Olayı telefon, tablet, bilgisayar olarak düşünmeyin. Elbette onlar da çok önemli ama pek çok mühendisin, üniversitelinin kullanması gereken cihazların da satın alınması mümkün olmayacak. Ödenek yokluğu içindeki üniversiteler, laboratuvarlarına gerekli pek çok şeyi alamayacak. Dünyanın önde gelen bir üniversitesinin araştırma bütçesi, bizim tüm Türkiye’deki üniversitelerin araştırma bütçesinden fazla. Biz de pek çok ders ve uygulama, teorik yapılmak zorunda kalıyor. Sebebi basit; gerekli altyapı ve ekipman olmayınca, gençler internetten resimlerine bakmakla, videoları izlemekle yetiniyorlar. Bu gençlerimizin suçu ya da ayıbı değil. Eğitim sistemimizi bu hale getirenlerin suçu. Sonra bu gençlerden icat çıkarmasını beklemek çok mantıklı değil. Kaldı ki gençlerimiz her şeye rağmen şartları zorlayarak yine de bir şeyler yapmaya çalışıyor, haklarını yemeyelim. Çok daha iyilerini yapabileceklerini hepimiz biliyoruz.

İMKÂNSIZLIKLAR

Bu olayın bir sonraki aşaması beyin göçü. Umutsuzluk ve imkânsızlıklarla büyüyen, yetişen bu parlak zekâlı gençler, çok ama çok haklı olarak ülkelerinde kalmak istemiyor. Konserlerin, festivallerin, sosyal yaşantılarının kısıtlandığı, pahalılığın tavan yaptığı ve itibar görmedikleri ülkelerinden soğumaları çok normal değil mi? Yaşıtlarının yaşadığı gelişmiş ülkelerde akranlarının nasıl yaşadıklarını gayet iyi biliyorlar. Bizim gibi 1970 kuşağını bir nebze olsun kandırmak mümkündü. İnternetin çıkmasıyla 2000’li kuşak tüm dünyada neler olup bittiğini anlık olarak takip edebiliyor. Yani onlara herkes böyle derseniz size güler geçerler.

ÇÖZÜM NE?

Şartlara adapte olup nasıl çözümler üretebiliriz? Herkesin yurtdışına gitmek gibi bir şansı yok. O yüzden burada kalan gençlerimizi dünya standartlarında işler üretmeye teşvik etmeliyiz. Dünya artık büyük bir rekabet içinde. Herkes, her yerde çalışabiliyor. Hatta uzaktan çalışma modelleri ile sınırlar kalkmış durumda. Gençlerin üzerine düşen sorumluluklar var tabii ki. Onlar da algıları açık bir şekilde dünyanın gidişatını takip etmeye, adapte olmaya ve kendi hayatlarını buna göre planlamalılar. Para kazanabilecekleri iş sahalarını gözlerine kestirip kendilerini o alanda daha donanımlı hale getirmeli ve disiplinli bir şekilde sonuç odaklı çalışmayı öğrenmeliler. Gelişmiş ülkelerde çalışma disiplini, iş teslimi ve ödeme alma, verme standartları oturmuş durumda. Laubali bir yaklaşım asla kabul görmüyor. Esnek çalışma şartları, başka verilen sözlerin tutulması, başka anlama geliyor. Online çalışan bir personel ‘Nasıl olsa gören olmaz’ diyerek işten kaytarmıyor. Bunlara dikkat etmek lazım. Hatta okullarda artık verimli bir şekilde uzaktan çalışma konusunda da eğitimler verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi tabii ülkemizde çok fazla konuda endişelenmek zorundayız. Bu yüzden işimiz hep zor. Küçük dedelere, küçük babaannelere dönüşmüş hayatlarının baharında bir kitle var elimizde. Hepimizin üzerinde çok ciddi yük ve stres var maalesef. Gençlere ‘Bunları yapın, edin’ diyorum ama bir taraftan da gerçekleri görmezden de gelemiyorum. Evin çocuğu çalışıp, ev ekonomisine mi destek olsun, kendi ihtiyaçlarını mı çözsün, eğlenmesi gereken günleri sürünerek mi geçirsin? O kadar zor bir durum ki! İnanın ülkede herkes sihirbaz olmuş durumda. Hayatta kalıp geleceğe kendilerini atmak için inanılmaz bir mücadele içinde. İşsizlik tavan yaptı, o kadar yerleşik bir işsizlik oluşmuş durumda ki... Büyük bir kesim var ki onlar artık iş aramayı bile bıraktılar. Böyle bir ortamda gençlerin işi tabii ki çok zor. Üretilen teknoloji, yeni çıkan ürünler için hazırladığımız videoların pek çoğu artık izlenmiyor. Eskiden ulaşması zor da olsa merak ettiklerini izleyenler artık merak bile etmiyor.

ENSEYİ KARARTMAMAK

Tüm bu karanlık resmin içinden çıkmak elbet mümkün. Yani enseyi karartmamak lazım. İmkânsızlıklar içinde şartları zorlayıp hayata tutunmak zorundayız. Siyaset tabii ki birinci derece sorumlu, bizi bu hale getirenler onlar. Bunun için seçim gününü beklemek büyük hata olur. Biz kendi işimize bakıp çalışmalı, dünya ile aramızdaki makasın açılmasına engel olmalıyız. Önceki yazımda da bahsettiğim gibi, belli konularda kendimizi yetiştirmeli ve döviz ile para kazanabileceğimiz, nerede olduğumuzun önemi olmayan iş alanları için çalışmamız kendi kendimize yapabileceğimiz en iyi çözüm olacaktır. Uzaktan çalışma alanlarıyla ilgili de bir yazı yazacağım. Önerileri olanlar bana sosyal medya ya da mail üzerinden ulaşabilir. Sizlerin de görüşlerinize yer vermeyi çok isterim. Biz biraz daha dayanacağız ama hep birlikte yapacağız bu işi. Daha önce yaptık, yine yaparız. En son teknolojileri yine kullanacağız. Kimsenin bir şüphesi olmasın. Şunu unutmamak lazım, oturduğumuz yerden kimse bizi yukarılara taşımayacak. Çok çalışmak zorundayız. Üstelik yeni dünya düzeninde hem çok iyi hem çok çalışanlar kendilerini gösterebiliyor. Geçen her boş zaman bizim için kayıp…