Mahmut Baycan “Yeni öykü kitabım ‘Hücremdeki Sinek’te yerelden genele giderken, küçük insanların açmazlarını, cahillik içindeki çaresizliklerini, büyük şehirlerin sömürü düzeni içinde yok oluşlarını anlattım” diyor.

Küçük insanların açmazları

Kadir İNCESU

‘Hücremdeki Sinek’ adlı yeni kitabı Kora Yayınları tarafından yayımlanan Mahmut Baycan ile pandemi dönemi şartları altında öyküleri ve yaşamı üzerine konuştuk, uzaktan da olsa…

Öykü konularını genellikle yaşanmış ve yaşanması mümkün, yoksul kesimlerden alan yazarımız, ilk yazma denemelerine ortaokulda başlıyor. İlk şiiri ve ilk öyküsü 'Su Satan Çocuklar' 1966’da çalıştığı gazetede yayımlanıyor. İlk şiir kitabı 'Anka Kuşu Öldü mü' çocukken dinlediği anlatılara ve çocukluk anılarına dayanırken, ikinci şiir kitabı 'Yaprak ve Su' günlük yaşamın çelişkilerini anlatan sosyal içerikli şiirlerden oluşuyor. 'Zilli Saat'te ise genellikle yaşadığı yöredeki acılar, yoksulluklar ve kurnazlıklar üzerine kurgulanan öyküler yer alıyor.

CAHİLLİK İÇİNDE ÇARESİZLİK

Baycan yeni öykü kitabı 'Hücremdeki Sinek' için şu değerlendirmede bulunuyor: “Kitabımda yerelden genele giderken, küçük insanların açmazlarını, cahillik içindeki çaresizliklerini, büyük şehirlerin sömürü düzeni içinde yok oluşlarını anlattım. Karga denememde ise bir karganın gözünden çelişkilerimizi, aslında bir karga kadar çaresiz ve çözüm bulamadığımızı anlatmaya çalıştım.”

Duygusal olduğunu belirten Baycan, “Haksızlık, yoksulluk, ezilen, yok sayılan insan kitleleri, yazma nedenimin başında geliyor. Değişik kültürlerin sözlü edebiyatlarının da çok etkisi olduğunu söylemeliyim” diyor. Baycan ayrıca görüp, yaşayıp duyumsadıklarının daha çok insana duyurması gerektiğini düşünmesinin de yazmasında etkili olduğuna dikkat çekiyor.

John Steinbeck, Yaşar Kemal, Orhan Kemal ile Upton Sinclar’ı severek okuyan Baycan asıl beslenme kaynağının toplumcu gerçekçi, halkçı yazarlarımız olduğunun altını çiziyor.

İki öykü kitabında bulunan öyküleriyle ilgili kısa açıklamalarda da bulunuyor Baycan: “Öykülerimi birbirinden ayıramam. ‘İlk öykü kitabım ‘Zilli Saat’teki ‘Dürbün’ adlı öykümde cahil kurnazlığının, bu saf halkın üzerindeki ezici etkisine, Anadolu’nun her yerinde hâlâ yaşanan bu gerçeklere bir ayna tutulmasıdır. ‘Yılkı Atı- Doru’ ise idealleri uğruna bir hayvanın kahramana dönüşmesinin öyküsüdür. ‘Mezbaha’ da, yoksulluğun, çaresizliğin, bir mahalleyi nasıl hayvan bağırsağına mahkûm ettiğinin, yine onu yaşayan insanlar üzerinden anlatımıdır. Kitabımla aynı adı taşıyan ‘Hücremdeki Sinek’ unutturulmaya çalışılan, işkence edilen bir insanın, bir sinekle bütünleşmesi, tarihe düşülmüş bir not gibidir. ‘Aziz ile Krikor’un öyküsü tamamen gerçeğe dayalı, düşman edilmiş iki halkın bir çocuk tarafından dostluğa dönüşen hikâyesini anlatır.”

Baycan, gazeteciliğinin öykülerine etkisini ise, “Daha çok yazmamı sağlayarak, gördüğüm, duyduğum olayların arka yüzünü görmeye zorlayarak, detaycı olmamı sağladı” şeklinde açıklıyor.

KORONA İLE SAKLAMBAÇ

Baycan son beş yıla dört kitap sığdırmasının nedenini “Biraz kendine güvensizlik… Daha çok da aile babası olunca, ailevi sorumluklarımın ağır basması. Ancak, emekli olduktan sonra kendimde o gücü bulup yayınladım” şeklinde açıklıyor.

Covid -19 nedeniyle zamanının büyük bölümünü yazarak, okuyarak geçiren Baycan, “Kısacası, korona ile sobeleninceye kadar saklambaç oynuyorum” diyor.