Küçük yeşil  varlıklara  Dünya’dan mesaj

Deniz POYRAZ

Keith Cooper, fizik ve astronomi eğitimi görmüş bir bilim gazetecisi. Cooper’ı ilginç kılan, 2008’den beri “dünya dışı zekâ” ile temasın olası kültürel sonuçları hakkında SETI projesine tavsiyelerde bulunan bir komitede görev yapıyor oluşu. Cooper’ın SETI’deki bu çalışmalarının da ilhamıyla yazdığı Dünya Dışı Zekâ Arayışı adlı eseri, “üçüncü türden yakın ilişkileri” mercek altına alıyor.


Pek çok insanın böyle bir projenin varlığından haberi bile yok belki; fakat SETI’nin tarihi 1950’li yılların sonuna dek uzanıyor. Mark I teleskobunun 1959 yılında inşa edilmesinden kısa bir süre sonra, teleskobun, diğer yıldızlardaki uygarlıklardan sinyal alma ve onlara bu tip sinyaller gönderebilme kapasitesine sahip olduğu ortaya çıkıyor. Bu da -o dönem için- kâinatın uzaylı uygarlıklarının sinyalleriyle dolu olabileceği anlamına geliyordu. Bu amaçla ilk ciddi SETI araştırması Amerikalı gökbilimci Frank Drake tarafından 1960 yılında gerçekleştirildi; fakat olumlu sonuçlanmadı. Peşinen söyleyelim: Geride bıraktığımız neredeyse altmış yılda da bu tip kesin bir sinyal tespit edilebilmiş değil.

UZAYLILAR NEREDELER?

Öyleyse bütün bu uzaylılar neredeler? Yüz milyarlarca yıldızdan oluşan bir galakside, en azından bir gezegenin bizim gibi iletişim kurmaya motive olmuş bir medeniyete ev sahipliği yapması gerekmez mi? Yahut var olsalar ve bizimle iletişime geçseler bile, acaba biz Dünyalılar olarak böyle bir şeyi sahiden arzu eder miyiz? Üstelik henüz neye benzediklerini bile bilmiyorken…

Edebiyatta, sinemada ve özellikle popüler kültürde, yaklaşık yüz yıldır üretilen uzaylı tasvirlerinin pek çoğunun ortak noktası, yaratıcıları tarafından insan görünümüne yakın formlarda ele alınıyor olmaları. DC Comics’in ilk kez 1938’de ortaya çıkardığı Süpermen, geçen bunca yıla rağmen popüler kültürün hâlâ en yaygın uzaylı figürü. Süpermen’in hikâyesi elbette SETI’nin hayal edilmesinden çok önce kurgulanmıştı ve o sıralar gelişim hâlindeydi. O zamandan bu yana birçok yetenekli yazar, Süpermen gibi bir uzaylının iyi ya da kötü olarak bizimle yaşamasının sonuçları üzerine epey bir kafa yordu. Yani bir rüyaya…

Şu hâlde Süpermen acaba bize bu “rüya” hakkında ne söyleyebilir? Öncelikle, bir uzaylı olmasına rağmen Süpermen görünüş itibariyle bize benziyor. Fakat ya durum H. G. Wells’in Dünyalar Savaşı (1897) adlı romanındaki uzaylı tasvirlerine daha yakınsa? Ahtapot benzeri Marslılar, -her ne kadar Wells bunların, insanlığın gelecekteki evrimine benzeyebileceklerini ima etmiş olsa da- fiziksel olarak bizden oldukça farklılar. Başlı başına bu farklılık bile kültürel temas için engel anlamına gelebilir. Sorun şu ki, bugün dünyadaki diğer canlıların hatta şempanzeler ve yunuslar gibi en yakın evrimsel kuzenlerimizin zekâsını bile değerlendirme konusunda yeterince iyi sayılmayız. Ötegezegenlerden dünyamıza gelebilecek bu esrarengiz varlıklarla kesinkes anlaşacağımızın bir garantisi yok ne yazık ki.

“Radyo teleskoplarımızı gökyüzüne doğrultmuş sabırla uzaylıların merhaba demesini beklerken, aslında kendimizi insanlığın kendi kimliğini keşfetmeye de zorlamış oluyoruz” diyor Keith Cooper. Belki de dünya dışı zekâ arayışı, o yıldızlı okyanustan yansıyan ve bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi söyleyeceğini umduğumuz aynadaki bir görüntüyü, kendimizin bir yankısını aramakla ilgilidir. Aradığımız cevaplar belki de ötelerde bir yerlerde, bu yansımanın nüanslarında saklıdır. Dünya Dışı Zekâ Arayışı, Say Yayınları etiketiyle raflarda. İyi okumalar…