Kudüs Toplantısı hakkında birkaç not..

1 Amerika’nın en faşizan güçlerini arkasına alan Başkan Trump, tek başına aldığı keyfi bir kararla Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmiş ve tüm dünya demokratları tarafından kınanmıştır. Türkiye’nin de bütün demokratları, onlarla beraber karara şiddetle karşı çıkmış, Trump’ı kınamıştır. İsrail’de bile, en tutucu güçlerin temsilcisi Netanyahu ve ortakları dışında kararı alkışlayan olmamıştır. Son İsrail seçimlerinde “Birleşik Arap Listesi”nden milletvekili seçilen Ayman Odeh, Trump’ı “deliliği ile tüm bölgeyi ateşe atan bir piroman” ilan etmiş, Kudüs’te güçlü bir STK’yi temsil eden Daniel Seidemann da kararın “barış sürecinde Amerika’nın yeri hakkında bir ölüm vesikası teşkil ettiğini” söylemiştir.

2 Resmi Türkiye ise, İslam dünyası kadar Hıristiyan dünyayı da ilgilendiren Kudüs konusunda dünya demokratları ile birlik ve bağlantı içinde hareket edeceğine, hiçbiri demokrat olmayan ve bir kısmı sırtında geçmişteki bazı kırımların lekesini taşıyan ülke temsilcilerini toplamış ve “İslam dünyası lideri” iddiası ve ev sahibi sıfatıyla toplantıya yön vermeye çalışmıştır.

3 Toplantıda en sert sözler Erdoğan’dan gelmiş ve Türkiye Cumhurbaşkanı, hedef tahtasına, kararı alan Trump’tan çok, “terör devleti” İsrail’i oturtmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla böyle bir çıkışın daha etkili ve daha birleştirici olacağını düşünmüştür. Oysa bu duruş, İslam dünyasını birleştirmediği gibi, Türkiye’yi, “sorunu İsraillilerle Filistinliler bir araya gelip çözsünler” diyen Putin Rusya’sından dahi koparmıştır. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bile daha ılımlı bir konuşma yapmış, Kudüs’teki Hıristiyan duyarlılıklarını da dile getirerek, ABD ve İsrail hakkında daha ölçülü sıfatlar kullanmıştır. Artık bu durumda, her konuşmasına “her türlü terörle mücadele” azminin beyanıyla başlayan Başkan Erdoğan’dan, seçmenleri, “terör devleti” İsrail’le tüm ilişkileri kesmesini beklemelidirler.

4 Batı basını daha çok Erdoğan’ın konuşmasındaki sert ve aşağılayıcı sıfatların altını çizmiş ve hükmü okuyucularına bırakmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü toplantıya çağıran ve bir çeşit savaş ilanı havasında bir konuşma yapan Erdoğan’ın mesajı, Batı kamuoyunda, Türkiye’nin Batı’dan daha da koptuğu ve artık İslam dünyasına demokrasi ve laiklik örneği olmak şöyle dursun, İslam örgütünü daha da radikal bir çizgiye sürüklemek istediği şeklinde yorumlanacaktır. Bunun dışında, Ankara’daki toplantı ile 2019 seçimleri arasında bağlantı kuran yazarlar da vardır. Örneğin Le Monde gazetesi bu toplantı ile Erdoğan’ın “İslamcı-muhafazakâr seçmen tabanını 2019 seçimleri yönünde coşturmak istediğini” yazmıştır.

5 Önceki gün İstanbul’da toplanan tuzu kuru İslam liderleri, Batı Şeria’da ve Gazze’de direnen gençlere siperlerin gerisinden “bravo kapitano!” diye bağırmışlar, fakat o zavallılar yaralanıp yerlere düşerken, “bizden bu kadar; bizler vazifemizi yaptık!” tesellisiyle saraylarına dönmüşlerdir. Ne yazık ki nihai bildiride ilan ettikleri “yok hükmü”, reel dünyada kendi toplantıları için de geçerlidir. Aslında dünkü toplantının sergilediği acı manzara budur. Bu ülkede de Osmanlı damarları kabaran ve zafer çığlıkları atanlar, 2019 seçimleri perspektifinde, madalyonun bu yüzünü de görmelidirler.