Tarihsel bir yapı olarak dilin değişimi, bilimin Kuhn’un belirttiği gibi krizler ve kırılmalarla değişebilmesi gibi değişmektedir. Yani tarihsel bir yapı olarak dil ve bilimsel devrimlerin değişimi, düz, doğrusal bir çizgiselliğe sahip değildir.

Kuhn’da yapı ve sonrası

CAN OKAN

Her ne kadar herhangi bir gönderme olmasa da, Kuhn’un paradigma (yapı veya model) kuramının Saussure’ün göstergebilim yöntemi ile olanaklı hale geldiğini söyleyebiliriz. Paradigmayı kendi içine kapalı bir yapı olarak düşündüğümüzde, paradigmanın içsel göstergeleri aynı biçimde bu yapının kendisinden ayrı düşünülemeyecektir. Tıpkı Saussure bağlamında dilin incelenmesinde öncelikle dilin kendi başına ve kendi kendisi için incelenmesi gerektiği gibi, Kuhn için de durum böyledir.


Paradigmanın kendi başınalığı ve kendi kendisi için olması kapalı bir yapı olmasından kaynaklanmaktadır. Belirli bir dönemi (Kant öncesi veya Darwin sonrası) ele alan Kuhn’un etkilendiği ana figürlerden biri olan ünlü bilim tarihçisi Alexandre Koyré’nin tarihsel katmanları ele alma biçiminin de böylesi bir paralellik taşıdığını unutmamak gerekir. Koyré’nin, eski metinleri okurken onları şimdinin değil, yazıldıkları dönemin imkân ve kısıtlılıkları içerisinde değerlendirmek yönündeki yöntemi, Yapı’da sunulan bilim imgesinin iskeletini oluşturur. Kuhn, Koyré’nin bu tarihçilik yöntemini ‘entelektüel bir devrim’ olarak nitelendirir.

Kuhn’a göre Koyré’ninki gibi bir bilim tarihçiliği “bilimlerin kendi dönemlerindeki tarihsel bütünlükleri ortaya koymayı” hedefler. Tarihsel bir bütünlük için, tarihsel parçalar da gerekmektedir. Bir anlatı deposu olarak görülen tarihin yapboz parçaları şemsiye kavram olan bütünün göstergeleridir. Kuhn’un, erken dönemindeki bilim anlayışında bilim insanının bilimsel etkinliğini bir bulmaca veya yapboz olarak gördüğünü biliyoruz. Yapbozun niteliğinin parça-bütün ilişkisine dayanması gibi, içsel göstergeler olarak parçalar ve onları sistematize etmiş olan bir bütün olarak dil de, bilim tarihinin kendine ait diline dair önemli şeyler söylemektedir. Bununla ilgili olarak Kuhn, “Önceden sorunsuz olan bir bilimsel dildeki ihlal veya bozulma devrimsel değişiminin mihenk taşıdır” demiştir.

Dilsel Paradigma ve Paradigmatik Dil İlişkisi

Dilsel paradigma mevcut paradigmanın bilimsel geçerliliği için gerekliyken, paradigmatik dil mevcut paradigmanın dilidir. Şu an için geçerli olan paradigmanın oluşturduğu dil (paradigmatik dil) ile dilsel paradigma, yani bilimsel dilin dili arasındaki ilişkisellik kopartılamaz. Dilsel paradigma ve paradigmatik dil ilişkisi ikili bir ilişki olarak bir madalyonun iki farklı yüzü gibidir. Dil öğrenimlerinin çoğunda bu iki tür bilgi -kelimelerin bilgisi ve doğanın bilgisi- beraber edinilir.

Aslında söz konusu olan tamamen iki tür bilgi değil de, dilin sağladığı madalyonun iki yüzüdür. Dilin sağladığı madalyonun, yani dilsel paradigmanın bir yüzü doğanın bilgisiyken -ki buna kabaca bilimin bilgisi veya bilimsel bilgi diyebiliriz-; kelimelerin bilgisi, paradigmatik dilin kelimelerinin bilgisidir. Fizikteki “kuvvet” kelimesinin Newton mekanizmasından önce veya sonra sabit bir anlamı imlemiyor oluşu ve de bu sabit anlamın korunumuna dair fiziksel bir yasadan bahsedemiyor olmamız buna bir örnek olarak verilebilir. Belki de Kuhn tam da bu nedenle “Sneed’in biçimciliği içinde, bir fizikçiye, kütlenin mi yoksa alternatif olarak kuvvetin mi diğerinin tanımlanmasında birincil olarak ele alınması gerektiğine dair yapay bir soru sormanın hiçbir cezbedici tarafı yoktur.” diyecektir.
Mevcut ve geçerli olan paradigmanın değişimi zorunlu ve kaçınılmaz olarak o paradigmanın kurucu öğelerinden biri olan dilin de değişimi demektir. Tarihsel bir yapı olarak dilin değişimi, bilimin Kuhn’un belirttiği gibi krizler ve kırılmalarla değişebilmesi gibi değişmektedir. Yani tarihsel bir yapı olarak dil ve bilimsel devrimlerin değişimi, düz, doğrusal bir çizgiselliğe sahip değildir.

Kuhn’un normal/devrimsel bilim ayrımı bu noktada kritiktir, çünkü bilimin kriz dönemleri olmadan neyin bilimsel bilgi sıfatını hak edip etmediğini söyleyen mevcut paradigma, değişime uğramadan kendiliğinden bir geçerliliğe sahip değildir. Bu geçerliliğe sahip olmayış kuram seçiminde dil-kuram ikiliğini problem haline getirmektedir. Bu problemin çözümü için ortak bir ölçüye, bundan ötürü ortak bir dile, bilimsel bir dil yapısına ve bu yapının Kuhn’un Yapı’dan Sonraki Yol’da bolca vurguladığı gibi leksikal özelliklerine bakılması gerekmektedir.

Bir Yapısalcılık Projesi Olarak Lexical Yapı

Bilimsel gösterge, yapıyı temsil ettiği çeşitli özellik uzaylarının değil, leksikonun ortak bir yapısının işlevidir. Bilimsel göstergeyi üreten zihnin bir modülü olarak leksikal takonomiyi düşünebiliriz. Yani basitçe söylemek gerekirse bilimsel bilginin doğru bir aktarımı için, o bilimsel bilgiye uygun düşen doğru bir dilden de bahsetmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde dil-kuram ikiliği, yerel ortak ölçüsüzlük veya sınır-çizme problemleri git gide çözülmesi daha zor bir hal alacaktır.

Bilimsel devrimlerin yapısının yapısalcı bir analizinin ve aynı zamanda bu analizin leksikal yapısının, mevcut paradigmaları ve bu paradigmaların değişimlerini anlaşılmak için kritik bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum.