Amca ile ve 1967 yılından beri hayat arkadaşı olan Arzu Abla ile çok çok yıllar sonra bir kulis muhabbetimiz oldu geçtiğimiz çarşamba akşamı. Karma Drama’da sahnelediğimiz Faruk Duman’ın “Canlanma” isimli masalından sonra… Uzun uzun geçmişten söz ettik geleceğe dair planları-hala var- paylaştık, yeni şarkıları çaldık söyledik. Ufacık kulise yılları sığdırdık. Tiyatro ve müzik kulisleri her zaman farklıdır.

Tiyatroda oyun oynanırken geri planda; kuliste, tekste ve yönetmene göre her zaman bir devinim varken konserlerde ise sahneye çıktıktan sonra konser sonuna kadar bir giriş çıkış söz konusu değildir. Kulisler çok özel yerlerdir. Sahne performansınızın da etkisi çok büyüktür. Bazı kulisler her daim kalabalık ve gürültülüyken bazı kulisler ise tam tersi sessizlikle var olur.

ESKİ KULİSLERİN TADI YOK

Tiyatro kulisleri daha alçakgönüllüyken müzik kulisleri peçetesinden havlusuna, meyvesinden içeceğine kadar çok fazla talebe cevap verir. Hatta sözleşmelerde kuliste neler olması gerektiği tek tek maddeler halinde yazılır. İyi bir gösteri sonrası görülmeye değerdir buradaki atmosfer. Kazanılmış büyük bir maç sonrası soyunma odaları gibi coşkulu, neşeli, sevinçli…

Ne yazık ki bu aralar kulislerin eski tadı yok. Zira müzisyenler ilk kez böylesine büyük bir krizin ve belirsizliğin içinde hayat mücadelesini sürdürüyor. Pandemi döneminde müzik sektörünün yaşadığı kriz devletin de ilgisizliği yüzünden özellikle müzik yasağının da hâlâ devam etmesiyle katlanarak büyüyor.

Bunu yakından yaşayan sanat emekçileri de çeşitli sivil oluşumlarla bir çözüm üretmeye çalışıyor. Bunlardan birisi de Özerk Sanat Kurumu. Farklı disiplinlerden çok değerli insanların yer aldığı bu grubun üyesi olmaktan dolayı çok mutluyum. Sevgili Ayşe Tütüncü’ye beni de dâhil ettiği için çok teşekkür ederim.

Gelelim neler yapmak istiyoruz amacımız ne Özerk Sanat Kurumu’nun değerli üyesi Şenol Tiryaki yola çıkış amacımızı çok güzel derleyip toparlamış:

“Bir defa devlet; sanatın nasıl olması gerektiğine karışmamalıdır, direktif vermemelidir, kontrol etmeye kalkmamalıdır. Aksine, çağdaş bir ülkede devlet; ‘sanatın özgürce üretilmesini sağlamalıdır, bilim-sanat alanını desteklemelidir.”

SANATA GÖNÜL VERENLER

İleride çok daha kapsamlı bir şekilde yazacağım ama biz kendimize neleri görev bildik hedeflerimiz neler onlardan da söz edeyim.

-Sanat alanının faaliyetlerini geliştirmek için gerekli çalışmaları yapmak.
-Çoğulcu bir işleyişle birlikte, azınlıkta kalan önerileri, fikirleri, hakları da koruyan, değerlendiren ve uygulama olanağı yaratan (deneme olanağı) anlayışla çalışmak.
-Sanat alanlarının ülke genelinde ademi merkeziyetçi bir yaklaşımla gelişimini, buna uygun yapılanmalarını ve koordinasyonunu sağlamak.
-Sanat alanını, endüstrinin hegemonyasından, para, piyasa, popülizm girdabından koruyan önlemleri almak.
-Sanat alanındaki kişi ve yapılanmaların deneyimlerini özgürce geliştirmek amacıyla, gerekli ‘plan- program- bütçe’ koordinasyonunu sağlamak.
-Sanat alanı ile ilgili ulusal ve uluslararası gerekli koordinasyonu ve organizasyonları sağlamak.
-Sanat ve bilim alanı ile ilgili yayın ve yayım yapmak.
-Sanatçı statüsü ve meslek tanımlarını belirlemek
-Yapımcı lisansları (belgeler) vermek. Yapımcıların, sanatçılarla yaptığı sözleşmelerde belirtilmese bile, ülkenin her yerinde geçerli olacak bir tip sözleşme (Genel Örnek Sözleşme) düzenlemek. (Yapımcıların ticaret serbestisine sığınarak yaptıkları bazı sözleşmelerin yarattığı olumsuzlukları gidermek için)
-Fikri mülkiyet haklarını korumak.
-Sanatçıyı kültür endüstrisine (üretimde tekelleşme ve para-piyasa-popülizm sarmalının hegemonyasına) karşı korumak.
-Bağımsız, özgür yaratısını yeşertebilmesi için sanatçıyı ve sanat alanını desteklemek.
-Sanat ve kültür alanı ile ilgili enstitü kurmak, eğitim merkezleri, akademi ve kurs merkezleri açmak, arşiv, belge ve dokümantasyon merkezi kurmak.

Tabii ki yolun daha çok başındayız. Umarım bu iyi niyetli düşünceler gerçeğe dönüşür ve bizim yaşadıklarımızı sanata gönül vermiş gençler yaşamaz.

Bu arada müzik yasağı devam mı?