Çin’in emperyalizmle –özellikle ABD’yle- karşı karşıya gelmeden, emperyalizmin nasırına basmadan uluslararası sitemde var olabileceğine dair ham-hayal sonunda gerçeğin duvarına çarptı. Batı’nın gereksinim duyduğu ürünleri ucuza üreten bir fabrika ve perakende şirketleri için büyük bir pazar gözüyle bakılan o Çin artık yok. Şimdi sermaye ihraç eden, Batı dünyasında önemli şirketleri ve bankaları satın alan, yüksek teknoloji üreten, emperyalizmin azgelişmiş ülkelerdeki hegemonyasına ekonomik ilişkilerle sızmaya başlayan bir Çin gerçeği var. Batı’nın böyle bir Çin’e tahammül etmesini bekleyen var mıydı bilmiyorum. Ben beklemiyordum, tanıdığım ÇKP’li dostlar da beklemiyordu. Zira emperyalizmin büyük abisi ABD, Obama döneminden beri boşuna homurdanmıyor.

Dışarıda (özellikle ABD) emperyalizmiyle karşı karşıya gelme riski ve ilişkileri mümkün olduğu kadar ortamı germeden sürdürme isteği/politikası, içeride ise yavaş yavaş memnuniyetsizlik ifade etmeye başlayan bir halk… Lafın kısası, Çin bir kez daha ciddi sorunların hissedildiği (en azından ufukta göründüğü) ve önemli kararların alınması gereken bir noktada. Çin böyle zamanları tüm ÇKP’ye sözünü dinletebilen bir liderin iradesiyle aşar, gelenek budur. Şimdiki devlet başkanı Xi Jinping için “Partinin belirleyici aklı” anlamında “Çekirdek lider” yakıştırması boşuna değil. “Büyük lider Mao”, “Efsane lider Deng Xioping” ve şimdi de “Çekirdek lider Xi”…


Deng, kapitalist dönüşümü sağlayan ve o çatışmalı-kavgalı süreci (zora dayalı olarak) yöneten zor zamanların adamı. Xi ise yaşanan şu zor günleri partide çatlak sesler çıkmadan, toplumda bir çatışma ortamı oluşmasına meydan vermeden yönetmeyi başarabilecek bir barış-uzlaşı adamı. İşi zor ama bence çapı buna yetecek biri; çok zeki, dünyayı ve halkı iyi anlayan bir entelektüel, Kültür Devrimi’nin halka yakın sade devlet adamı, Parti yanında halktan da büyük kredi alabilen bir karizmatik yönetici.

Gerek şu andaki ÇKP kadroları gerekse parti dışındaki entelektüeller açısından, bu kuşak iyi yetişmiş ve oldukça nitelikli bir kuşak. Ortak yanları, Mao’nun Büyük Proleter Kültür Devrimi döneminin gençleri olmaları. Çin’in en sağlam solcuları yine onların içinden çıktığına göre, sorgulama ve eleştirme yetisini o atmosferde kazanmış olmalılar. Bu kuşağının lise ve üniversite öğrencileri halkın eğitimine ve yerel kalkınmaya katkıda bulunma göreviyle birkaç yıllığına kırsal bölgelere gönderilmişler. Köylülerle birlikte ve onlar gibi yaşayarak “burjuva alışkanlıklardan arınma eğitimi” de almışlar (halka yakın olmayı oralarda öğrenmiş olmalılar). Şimdiki devlet başkanı Xi Jinping de köye gönderilen o öğrencilerden birisi. On beş yaşında bir lise öğrencisiyken epeyce uzak bir yoksul köye gönderilmiş ve orada yedi yıl kalmış. Geçenlerde bir TV kanalında köylüler Xi’yi, “Köyümüze gelen eğitimli genç” diye anıyorlardı. Konuşmalarına bakılırsa, “Komşunun okumuş çocuğu” kadar yakın birinden bahsediyor gibiydiler (Xi, köyü daha sonra birkaç defa ziyaret etmiş, hatta devlet başkanı olduktan sonra da).
Mao, Kültür Devrimi atmosferinde yetişen gençlerin partide önemli görevler alacağına inanırmış, onlara büyük umut beslermiş. Şimdiki ÇKP kadrolarının büyük bir kısmı o kuşaktan geliyor. Mao Usta beni bağışlasın, bence o kuşağın en nitelikli adamları bu ÇKP’den uzak duran çeşitli muhalif sol renkler (bu ÇKP de zaten Mao’nun ÇKP’si değil). Bu muhalifler arasında Ortodoks Maocular, Hu Yaobang (ki benim de kahramanımdır) için “Hu yoldaş komünizmin bilinci-ruhudur” diyen sosyalist demokrasi sorunundan haberdar bir grup ve sesi en gür çıkan Yeni Solcular var.

“Yeni Solcular”dan sesi en fazla duyulan akademisyen Zuo Dapei, “Bugünkü Çin’de kamu mülkiyetini savunmak yani kamuya ait işletmelerin özelleştirilmesine karşı çıkmak, işçilerin yoksunluk ve baskıdan korunması için çalışmak halkın çıkarları için savaşmaktır” diyor. Bu gruptan başka bir akademisyen “Çin şu anda iki kavramın kıskacında: ‘Yoldan sapmış sosyalizm’ ve ‘Ahbap çavuş kapitalizmi’. Halk, Çin’de neler olduğunu gördükçe reformlara destek vermekten uzaklaşacaktır, inancım bu. Çin’in benimsediği modernizasyon yolu sağcıların savunduğu ‘Serbest Pazar Ekonomisi’ ve ‘Küçültülmüş Devlet’ gibi Batı kapitalizmi değerlerine dayanıyor” diyor.

Velhasıl, Kültür Devrimi kuşağından gelen ÇKP yönetimi için bu günlerde işler pek kolay değil. Bir tarafta emperyalizmle bir çeşit uzlaşma arayışı, diğer tarafta giderek güçlenen ve sesi daha gür çıkmaya başlayan (yine bir Kültür Devrimi kuşağı olan) bir sol muhalefet var.