Yeni Türkiye’nin Kültür ve Sanat Politikasının ne olacağını anlamak için fazla beklemeyeceğiz. Başkan’ın kabinesinin açıklandığı gecenin sabahında, Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi’nin tüzel kişiliklerinin kaldırılarak Cumhurbaşkanlığına bağlanması kararı, sosyal medyadaki paylaşımlar nedeniyle sanatçı-yazar arkadaşlarımız hakkında yeni soruşturmalar, kapatılan Fazıl Say’ın Ağustos ayında İstanbul Açıkhava’da vereceği konserin iptali gibi haberlerle uyandık...

Fazıl Say konserini düzenleyen şirketin, yüzde yüz doluluğa ulaşacağı bir konseri niçin iptal etmek zorunda kaldığını tahmin etmek zor değil... Bodrum’daki Bale Festivali’nin de, TÜRKSOY’un sponsorluktan çekilmesi üzerine iptal edildiğini biliyoruz.

703 sayılı KHK ile Devlet Tiyatroları Kanunu’nda yapılan değişikler, Cumhuriyetin en önemli kurumlarından birinin idam hükmü niteliğinde. KHK kapsamında, D.T.’nın - görece - özerkliğinin kaldırıldığını, yönetim, ödenek ile ilgili kararların ve tüm mal varlığının Cumhurbaşkanlığı’na (artık Başkan diyebileceğimize göre, ‘Başkan’a) bağlandığını, öğreniyoruz.

Bir işletme olarak kültür alanı
Yeni Kültür ve Turizm Bakanımızın adını hiç duymamıştım. Meğerse, tur şirketi, oteller, rezervasyon şirketi, (ikiz kardeşin) uçak şirketi, v.b. ‘kültürel’ müesseselerin sahibi bir ‘işletmeci’ imiş. Devleti ‘şirket’ gibi yöneteceklerini söylemişlerdi zaten. Niçin şaşırıyoruz? Hemen hemen tüm bakanlıklara yapılan atamalar da bu sözü doğrular nitelikte değil mi?

Kültür ve Turizm Bakanı’nın turizm meselelerine vakıf olduğuna kuşkumuz yok, ama bir turizm şirketi sahibi olarak, ‘çıkar çatışması’ndan (conflict of interest) nasıl uzak durabilecek, yaşayıp göreceğiz… Kültüre gelince, onun da çözümünü, kamunun sanat kurumlarının bir kısmını (Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestraları, Devlet Klasik Türk Müziği Korosu, Devlet Halk Dansları Topluluğu, v.b.) doğrudan Külliye’ye, yani Başkan’a bağlarken, bazılarını özelleştirmekte arayabilirler.

Tahminim, Devlet Tiyatrolarını ve Opera’yı tümden kapatmak yerine, kullanışlı bir “Milli Tiyatro”ya dönüştürecekleri, dalları budanmış (yani tüm bölge tiyatroları kapanmış, kadrosu küçültülmüş) bir halde koruyacakları yönünde. Bu durumda, sanatçı kadrosunun önemli bir bölümünün emekliliğini isteyerek, ayrılacağı öngörülebilir. Yerlerine ise, “yerli ve milli sanatçılar” alınabilir. Tabi ki, Konservatuar mezunu olma gibi koşullar aranmaksızın… Yeni Türkiye’de bir tane “Milli Tiyatro”, bir de “Milli Opera” neyimize yetmez? Elbette, repertuarları da Başkan’ın onayından geçmek koşuluyla… Bu durumda, Konservatuarlarımızın da kapanma noktasına geleceğini tahmin etmek zor değil. Gelecek güvencesi -en azından, ihtimali- kalmayan bir mesleğe kim çocuğunu yönlendirir...

Bu arada, önümüzdeki günlerde, bir başka Başkanlık kararnamesi ile, Meclis’e gelmeden (‘bağzı’ sanatçıların direnişi sayesinde) kadük olmuş TÜSAK tasarını hayata geçirmeleri sürpriz olmaz. Tasarı ile getirilecek yeni sanat rejiminde, Külliye’den yönetilecek bu ‘kurum’ aracılığı ile bağımsız sanat kurumları ve etkinliklerine ulufe dağıtılarak, tüm sanatçıların kontrol altına alınması ve kamu sanat kurumlarındaki ‘ihtiyaç fazlası’nın (‘muhalifler’ olarak okuyabilirsiniz) tedrici bir biçimde tasfiye edilerek, sanat alanının özelleştirilmesinin temel objektifler olacağına kuşku yok.

‘Kurul’sa da olur, ‘kurul’masa da
Peki bu kurumun (TÜSAK) yönetiminde kimler olacak? Tabi ki, Başkan’ın atayacağı “Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu” üyeleri belirleyecek kurum yöneticilerini. Bu satırlar yazılırken, “Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu” üyeleri henüz açıklanmamıştı. Artık isimlerini herkesin bellediği ‘Sarayın Gözdeleri’nin, milliyetçi-muhafazakar birkaç yazar/akademisyenin yanı sıra bazı ‘liberaller’de olabilir, tabloyu çeşitlendirmek babında (aklıma bazı isimler geliyor ama...) Kurul, en az üç kişiden oluşacakmış. Belki de, her kategoriden birer kişi ile yetinirler. Farklı sanat dallarından uzmanlar, kültür-sanat yöneticileri arama zahmetine girecek değiller ya!

Bu Kurula, TÜSAK’ın varlığı eklenince, Kültür (ve Turizm) Bakanı’na yapacak bir iş kalmıyor. İçişleri ve Adalet Bakanları’nın sanat alanı ile daha çok ilgileneceklerine ise kuşku yok! Kültür Bakanı’na da kültür turizmi ile ilgilenmek kalır artık...

Siyasi iktidarın (Külliye’nin demek daha doğru olacak sanırım), sanat alanına ilişkin politikasının iki ana eksende yürüyeceğini tahmin etmek zor değil. Popüler kültür karşısında güçsüz bırakılmış (‘yüksek’ olarak tanımlanan) nitelikli sanata değil, popüler kültür ürünlerine (örneğin aile değerlerini yücelten film yapımlarına) destek vererek, eğlence kültürünü başat kültürümüz olarak daha da güçlendirirken, milliyetçi-muhafazakar sanat ürünlerini çoğaltmak, çeşitlendirmek, yaygınlaştırmak diye özetleyebileceğimiz, çelişkili gözükse de, geniş kitleleri tavlama açısından kullanışlı bir politika…

Bu doğrultuda, Kültür ve Turizm Bakanı olarak bir ‘işletmeci’nin atanması son derece tutarlı. Önümüze gelecek projelerde bunu göreceğiz; tarihi-turistik mekanlarda ‘lazer show’larla süslenmiş ‘milli’ operaları, yandaş yazarlara ısmarlanmış ‘hamaset ve kutsiyet’ içeren tv dizilerini bekliyoruz…

D.T’nın bölge tiyatroları yerine, Belediye Başkanı’nın sözünden çıkmayacak Şehir Tiyatroları kurulması, buralarda çalışacak tüm sanatçıların ve personelin ‘taşeron’ firmaları aracılığı ile temin edilmesi, D.T. sanatçılarına da, işsiz kalmak istemiyorsanız yıllık sözleşme ile buralarda çalışabilirsiniz denileceği tahmin edilebilir. Böylelikle, hem sanatçılar ‘terbiye’ edilmiş olur, hem de ‘münasebetsiz’ oyunların sergilenmesinin önüne geçilir… Yandaş şirketlerin sağlayacağı rantlar da cabası…

AKM ne olacak diye meraklanmayın, orayı bir ‘işletme’ olarak açacaklar, göreceksiniz. Görkemli müzikaller, ithal prodüksiyonlara kiralanan bir mekan olarak… Ha, haftada bir-iki günü de Milli Opera’ ile Senfoni konserlerine ayırırlar artık. Ankara’nın tarihi Opera binası /Büyük Tiyatro pekala yıkılabilir; Akün-Çağdaş Sahne satılabilir... Salon mu yok..Külliye’nin ‘muhteşem’ salonunu arada bir sanata tahsis ediverir Başkan babamız.

“Bu bir distopya mı?” diye soracak olursanız… Sanmıyorum, bugüne kadar yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır!