AKP iktidarı, seçim yaklaşırken sanatçılar üzerindeki baskıyı artırdı. Engellemelerle karşılaşan sanatçılar, “Bu toplumdan hafızasızlık isteniyor. Bu çürümüşlükten hep birlikte kurtulacağız” ifadelerini kullandı.

Kültür-sanata kin besleyenler
Fotoğraf: Pixabay

Işıl ÇALIŞKAN

AKP iktidarı ülkenin her alanında olduğu gibi kültür ve sanatta da ciddi tahribata yol açtı. İktidar, mutlaka kazanılması gereken bir alan olarak gördüğü kültür ve sanatta 20 yıl boyunca beklediği randımanı alamadı.

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılında sarf ettiği “kültür konularında arzu ettiğimiz inkişafı sağlayamadığımızı kabul etmemiz gerekiyor” sözleri kabullenişle sınırlı kalmadı elbette. Yasaklar, baskılar, sansür, ödeneksizlik ve desteksizlik birbirini kovaladı. 20 yıllık süre boyunca müzik, tiyatro, sinema, yayıncılık gibi sanatın her alanında uygulanan baskı ve yasaklarla hem sanatçıların üretimleri hem de yurttaşların sanata erişmesi zorlaştırıldı.

Yönetmen Nejla Demirci: Şiddet içeren bir engellemeydi

Yönetmen Nejla Demirci’yi Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile mesleğinden uzaklaştırılanların direnişi üzerine çekmek istediği belgeselin engellenmesi üzerine verdiği hak mücadelesi ile hatırlarsınız. Anayasa Mahkemesi tarafından “ifade özgürlüğünün ihlali” olarak sayılsa da sinemada bu gibi yasaklamalara çokça rastlanıyor. Belgeseli engellendiğinde çok büyük öfke hissettiğini ifade eden Necla Demirci, “Ekibimin küçük de olsa tedirginliği beni çok üzmüştü. Bir belgesel film yapmak için yola çıkmıştık ve her şey bana yüksek bir kaygı yaşatıyordu” dedi.

kultur-sanata-kin-besleyenler-1141367-1.


Sinemacılar olarak ekonomik yetersizliklerle baş başa bırakıldıklarını ifade eden Demirci, kendisinin “bir dayatma ve şiddet içeren bir engelleme” ile karşılaştığını söyledi. Demirci, bu engellemelerin nedenini şu ifadelerle dillendirdi: “Bu toplumdan hafızasızlık isteniyor. Ama toplumların hafızası vardır. Belgesel sinema bu hafızasızlığa karşı bir hamledir. Bulup buluşturduklarımızla film yapıyoruz, desteksiz. Sinema çevresinden, arkadaşlarımızla, dostlarımızla oluşturduğumuz dayanışma ile emeğimizi ortaya koyabiliyoruz ama bu filmler istediğimiz gibi oluyor mu? Orada bir soru işareti var. Çünkü sinema ekonomisi olan bir iş. Dönüp bakalım dünyadaki sinema platformlarına belgesel sinema platformlarına bakalım. Biz ne kadar kendimizi ifade edebiliyoruz orda, ne kadar yaptığımız işleri oraya götürebiliyoruz…”

Sinemamıza çok büyük bir zarar verildiğini ifade eden Demirci, “Sadece ekonomik olarak cezalandırılmıyoruz aynı zamanda yalnızlaştırılıyoruz” dedi.
Sansürün de çok ön planda olduğunu ifade eden Demirci, “Bizim beş yıl süren bir hukuk mücadelemiz oldu. Anayasa Mahkemesi Cumhuriyet tarihinde ilk defa sansür bu kadar uzun tartışıldı ve en nihayetinde bize ihlal kararı çıktı. Bu iyi bir emsal kararı oldu. Ama bu bir şey ifade etmiyor. Çünkü hukukun olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Depremde çekim yaparken arkadaşımız gözaltına alındı. Tamam salındı ama belgesel çekimi yaptığı için gözaltına alındı. Bu nasıl bir anlayış? Hâlâ aynı şeyler devam ediyor” dedi.

Toplumsal olarak çok büyük bir travma yaşadığımızı ifade eden Demirci, bunu ancak sanat ile aşabileceğimizi söyledi. Demirci, beklentilerini ise şöyle sıraladı: “Festivaller korkmasın, ürettiklerimizi sergilesinler isterim. Üreten insanların yani destek alabilmelerini isterim. Hiçbir baskı yaşamadan üretebilmek isterim. Ve Türkiye isminin dünyada daha çok duyulmasını isterim. Toplumsal fayda için üretimin önünde bir engel olmamasını isterim.”

Tiyatrocu Levent Üzümcü: Sanat bürokatların elinde olmamalı

Defalarca kez tiyatroda sahne alması yasaklanan Levent Üzümcü, son olarak 2019’da “Anlatılan Senin Hikayendir” isimli tiyatro oyunu ile Hopa Kaymakamlığı tarafından "uygun olmadığı" gerekçesiyle engellenmişti. Üzümcü, hislerini, “Çaresiz hissediyorsun. Ama etrafında turneyi organize eden insanların sana gösterdikleri teveccüh sayesinde bir çözüm bulunabileceğini sen de biliyorsun” diyerek aktardı.

kultur-sanata-kin-besleyenler-1141368-1.



Siyasi görüşleri nedeniyle bazı şehirlerde sahne almasının söz konusu bile olmadığını ifade eden tiyatrocu, “Ben Erzurum’da, Malatya’da, Erzincan’da, Elazığ’da oynayamıyorum. Ama buralardan dünyaya benim gibi özgürlükler çerçevesinden bakan insanlar milletvekili çıkarabiliyorlar. Ama o şehirlere benim girmeme asla izin verilmiyor. Çünkü sahneleri ya Devlet Tiyatrosu’na ya müftülüklere ya da Milli Eğitim’e vermişler. Bunlar hep merkezi yönetimin güdümünde olan kurumlar. Devlet Tiyatrosu, müftülük başı ağrımasın diye sahne bile vermiyor” ifadelerini kullanıyor.

Sanat kurumlarının bu 20 yıllık AKP iktidarı süresince çok büyük yara aldığını ifade eden Üzümcü tiyatrolar için yaşananları şöyle sıraladı: “Ödenekli tiyatrolar özerk olmadıkları için çok büyük darbe yedi. “Öyle oyunlar yapın ki bizim başımız ağrımasın. Suya sabuna dokunmayan oyunlar yapın" diyorlar. Fakat sanat aklı, fikri, vicdanı hür insan ister. Bilimin güdüsüyle sanat olmaz. Onun dışında var olmaya çalışan özel tiyatrolar da kendi üstlerine binen vergi yüküyle ve aynı zamanda başka bir şehirde oynama imkânlarının ellerinden alınmasıyla açıkta kaldılar. Temelde aklı, fikri, vicdanı hür olmayan insanların yönettiği ve kendilerine benzeyemelerini umdukları bir tiyatro dünyası yaratmaya çalıştılar. Tabii ki ellerine yüzlerine bulaştırdılar. En büyük darbeyi bu işte Şehir Tiyatrosu ve Devlet Tiyatroları aldı” dedi.

Üzümcü, kültür ve sanatın özer olması gerektiğine vurgu yaparak şöyle konuştu: “Bir takım bürokratların eline kültür ve sanat hayatını verdiğiniz zaman o bürokratların bürokrasiyi yönettikleri gibi yönetiliyor. Ancak kültür ve sanattan her zaman için çok korktular. Herkesler korktu. Kültür ve sanat kurumlarını özerk yapacaksın, özerk yapmalısın. Parayı verenin düdüğü çalmadığı, sanatı kendi ahlakı ve kendi yapım standartları içinde bırakacak, onu anlayanların eline bırakacakları ve buna cesaret edebilecekleri bir yönetim tarzına ihtiyaç var.”

Müzisyen İlkay Akkaya: Örgütlü mücadele artarak çoğalmalı

Müzisyenler, saat sınırlaması, konser ve festival yasakları gibi birçok engelleme ile karşı karşıya. Çok kez konserleri engellenen müzisyen İlkay Akkaya, duygularını “34 yıllık müzik hayatımda konserlerimiz defalarca yasaklandı. İlk yasaklamada da, sonrakilerde de aynı şeyi hissettim. Öfke ile tiksinti arası bir duygu bu. Zavallıca bir şey konser yasaklamak. İlk yasaklama ayağına çivi batmış gibi. Sonra o kadar çok oldu ki, çivili tahtada yatabilen yogilere döndüm” sözleriyle aktardı.

kultur-sanata-kin-besleyenler-1141371-1.



Akkaya, 20 yıllık süreçte yaşananları şu ifadelerle özetledi: “Öncesi de baskıcı ve otoriter bir yönetimdi fakat AKP iktidarı özgürlükçü vaatlerle toplumun büyük bir bölümünü ikna ettikten sonra, hızla dönüştü ve en büyük zararı da yine inandırdığı toplumun ahlaki ve mental çöküşü oldu. Medyayı ele geçirdi. Tüm muhalifleri susturmak için kapatma, yasaklama gibi tüm yöntemleri kullandı ve müthiş bir cehalet ve üstelik de bu cehaletin cesaretini de büyüttü. Bundan müzik de çok etkilendi tabii ama Anadolu’nun isyankâr sanat kodlarını yok etmesi mümkün olmadı ve olamaz da. Burada önemli bir konu da müzik tekelleri. Manipülasyonun alasıyla karşı karşıyayız bu alanda da. Bağımsız olarak sanat üretmek isteyenler, kitlesine büyük oranda günümüzün iletişim olanakları sayesinde ulaşabiliyor. Alternatiflerin varlığıyla bir alan açabiliyorlar kendilerine. Bu yolun, yolların çoğalacağına inanıyorum. Bu çürümüşlükten hep birlikte kurtulacağız.”

Akkaya, "Bu 20 yıl yalnızca müzik değil, toplumsal yaşamın her alanı için baskıcı, hakikatle bağları tamamen kopuk ve liyakatsiz yöneticilerin hırsızlıklarına, yolsuzluklarına ve bunu ahlak, vatan, millet gibi kavramların ardına sığınarak nasıl yapabildiklerine hayret ederek anılacak” dedi. Temel insan haklarına saygılı bir yönetimle sanatın tüm dallarının sorunlarının ortadan kalkacağını belirten Akkaya, “Ama kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı sömürünün ortadan kalkması için de tüm üretenlerin örgütlü mücadelesi yükselerek devam etmeli” diye konuştu.

Yazar Murat Kahraman: İlgi görmeseydi yasaklanmazdı

2018 Temmuz’dan 2022 Aralık sonuna kadar geçen sürede toplam 36 kitap hakkında “muzır neşriyat” kararı alındı. Yazar Murat Kahraman’ın iki kitabı için de 2023 Ocak ayında toplatma kararı verildi. Kitaplardan biri 2004 yılında yayımlanan Çığlık adlı kitap olurken, diğeri 2019’da yayımlanan Bitmeyen Veda idi. Kahraman, duygularını şu sözlerle ifade etti: “Kitaplar, içinde yazılanların bedelini ödüyor. Sadece bu kadar da değil; eğer kitaplar geniş kesimler tarafından ilgiyle karşılanmasaydı yasaklanmazdı. Çığlık tam 18 yıl önce yayınlandı. Bitmeyen Veda romanı ise 4 yıl önce yayınlandı. Bu süreç zarfında kitapların birden fazla baskısı oldu ve binlerce kitap satıldı.

kultur-sanata-kin-besleyenler-1141370-1.



Kitap bir yazar için bir çocuktan farksızdır. Yasaklanması, zorla el konuşmuş bir çocuk gibidir. O doğmadan önce çeşitli safhalardan oluşan bir süreci vardır. Daha önce sana ait olduğunu düşündüğün hikâyenin kollektif bir sahiplenmeyle herkese ait olduğunu anlıyor insan. O hikâye senden çıkıyor ama çıkarken de senden bir çok şey alıp ve geri veriyor. Bir nevi duygusal, kültürel ve bilgi bakımında çoklu bir alışveriş oluyor.” 20 yıllık süreçte ülkenin toplumun sosyal ve kültürel dokusunda ciddi değişiklikler meydana geldiğini ifade eden Kahraman, “Burada devrimci mücadelenin gerilemesiyle birlikte yayıncılık alanında da bir üretimsizliğin ve tıkanıklığın yaşandığını gözlemliyoruz. Sol bu topraklarda sadece bu toplumun vicdanı değildir; aynı zamanda sanat, edebiyat ve sinema alanında üretimin merkezini tetikleyen dinamizmdir” diye konuştu.

Geniş halk kitleleriyle birlikte sol ve aydınlar ekonomik ve siyasi baskıdan dolayı nefes alamaz duruma geldiğini söyleyen yazar, “Kitlelerin sola yüzünü döndürmesi, fakat içine girmeye tereddüt ettiği şey tam da buradan kaynaklanıyor. Kitleler umut arıyor. Umudun olduğu yerde sevgi ve paylaşım vardır. Sevgi ve paylaşamın olduğu yerde ise umut vardır” dedi ve ekledi: “AKP’nin gitmesiyle yeni bir düzen gelmiyor, fakat denizin içinde yüzen insanlar kafasını sudan çıkararak bir yudum nefes almalarını sağlar. Bu bağlamda mutlak suretle bu karanlık, gerici, faşist ve şeriatçı iktidar gitmeli.”