Turizm, ekonomimiz için önemli kaynaklardan biri. Ülkemiz ise turizm adına benzersiz ve çeşitliliği olan kaynaklara sahip. Doğa, tarih, kültür, deniz, gastronomi, spor saymakla bitmeyecek ilgi alanı için kimi zaman birden fazlasını bir arada barındıran olağanüstü fırsatlar sunan ülkemizde turizm yönetiminin de pek çok alanda olduğu gibi yönetilememeye dönüştüğüne tanıklık ediyoruz. “Sürdürülebilir ekonomi” ve daha fazla turist için daha fazla tesis anlayışıyla yeni ve ultra (!) yatırımlarla özellikle de kaynak yaratacak nitelikli turiste ulaşılamıyor.


Yakın zamanda Doğan Tılıç’ın hazırladığı Turizmi Haberleştirmek kitabını okudum. Kitapta turistlerin seçeneklerin çoğalmasıyla birlikte gidecekleri yere karar verirken yalnızca sunulanların çeşitliliği ve kalitesiyle değil yaratılan imaj ve anlatılan öyküyle de hareket ettiği ve bu nedenle de medyanın ilgisini çekmenin, tanınmanın önemi vurgulanıyor. “Turizmi yalnızca tek boyutlu bir gezme/görme/keyifli boş zaman geçirme faaliyeti olarak haberleştirmek, turizm haberciliği sayılabilir miydi?” sorusu kadar “Turizm haberciliğini ‘doğruyu söylemek’ten farklı değerlendirip ‘ulusal çıkar’ adına gerçek durumdan farklı bir tablo çizmeyi gayet doğal mı görecektik? Ya da turizm haberciliğinin kentleri, kültürleri, ülkeleri, insanları birbirine tanıtmak ve aralarında köprüler kurmak olduğu bilinciyle mi gazetecilik yapacaktık?” sorusu da anlamlı. Benzer soruları turizmi yönetenler de kendilerine sormalı şüphesiz.

***

Hafta sonu bir etkinlik için Bursa’daydım. İlkeli ve nitelikli gazetecilik için bir ömür adamış sevgili halam Meral Odabaşoğlu’nun (Nayman) yetmişlerde TRT için hazırladığı Günaydın Türkiye programına konu olan güzelim Osmanlı köyü Cumalıkızık’a gidelim istedik. İlk kez kameralarla buluşarak haber olduğunda köydeki evlerin avlularında hâlâ Osmanlı döneminden kalan faytonların arabaları duruyormuş. Ben de bundan en az on yıl önce yine bir bahar günü bu şahane köyün sokaklarında hayranlıkla dolaşmıştım. O günden beri de tekrar gitme fırsatı kolluyordum.

***

Öyle üzüldüm ki anlatamam. 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine giren köyün 700 yıllık birbirinden güzel evleri benim gezdiğim zamandan daha bakımlı ve korunmuş belki ama her birinin önünde tezgâhlar yığılmış. Başınızı kaldırdığınızda güzelim bina yerine üzerinde dev boyutta vinil kahvaltı sofrası fotoğrafları görüyorsunuz. Yeni moda gökkuşağı renklerinde şemsiyeleri ters asarak yaratılan sokak dekoru furyasından da eksik kalmamış köy. Anlatılan ve sahip çıkılan köyde çekilen diziler. Her daracık sokak dahi popüler kültüre esir olmuş. Tezgâhlarda yöresel ürünler, bölgeye has el işleri, köye özgü bir şeyler arıyor gözleriniz. Kimsenin tarihi, doğayı umursadığı yok. Abarttığımı düşünenleriniz olacaktır. Samimi söyleyeyim bir kare fotoğraf çekecek boş doğa ve tarih parçası bulamadım, satın alacak bir minik hatıra objesi beğenemedim. Neler mi vardı tezgâhlarda? Kemeraltı ya da Mahmutpaşa’da bulunduğunuz kentin pazarına çıktığınızda rahatlıkla görebileceğiniz Çin ürünleri, kap kacak ve oyuncaklar. Hak teslimi de yapayım bir tezgâhta diğerlerinde olmayan matruşka bebekleri gördüm! Her konakta kahvaltı yarışı var ama Kınalı Kar dizisinin çekildiği konak bir adım önde. Kapı girişlerindeki fenerlerin içinde lazerle ışık alan bez parçaları dalgalanıyor. İçeride org ve canlı müzik var. Ve tabi güzelim konağın önünde değil de girişteki büyük panodaki artistlerle fotoğraf çektirmek için sıra var.

***

Biraz araştırdım. Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali tarih ve medeniyet şehri Yıldırım’ın, Cumalıkızık sayesinde tüm dünya tarafından yakından takip edildiğini söylemiş. Yıldırım’a ‘çağ atlatacak’ kentsel dönüşüm projesinde Cumalıkızık’ın turizm merkezi olarak kilit rol oynayacağını da vurgulamış. UNESCO mirası 700 yıllık köye ‘kentsel dönüşüm’ niye gereksin?! “Asırlar boyu devam eden kültürel ve tarihsel mirasına sahip çıkarak, ecdadımızın bizlere emaneti olan Cumalıkızık’ıyaşatarak geleceğe taşımaya devam edeceğiz. Osmanlı’daki kırsal yaşamın bir iz düşümü olan Cumalıkızık’ta köy girişindeki alanlarda satış yapanlara yeni ve tarihi kimliğe uygun tezgâhları ve tabelaları yenileyerek bölgeyi çekim merkezi haline getiriyoruz” denmiş. Vallahi ne diyeyim başarıyla yapmışlar.

***

Oysa biraz sohbet ettiğim köylü de mutsuz bu durumdan. Tarımın teşvik edilmeyişi nedeniyle köylü; mevsimine göre ahududu, armut, ayva, böğürtlen, elma, erik, vişne, kestane üretimini bırakıp tezgâh açmayı tercih etmiş. Yine de tek tük tezgâhta rastlayacağınız meyveler ve doğal ürünler günümüzün tek aydınlığı oldu.

***

Geleceği kurarken geçmişin mirasını yaşatmak ve birikimi aktarmak turizm için önemli. En önemli taşıyıcı ise kültür. Bu anlamda yerel yönetimlerin bakış açısı belirleyici ve önemli. Geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer “Başka Bir Kültür Mümkün” vizyonuyla Dünya Belediyeler Birliği (UCLG) Kültür Zirvesi’ne İzmir’de ev sahipliği yaptı. Soyer “Ben kültürü, bir ağacın kökleriyle dallarını birleştiren su damlaları gibi görüyorum.

Yaşamlarımızda her ne yapıyorsak, bilim, sanat, spor veya siyaset. Hiç fark etmez… Kültür bunların tümünün içinde var. Kültür, tüm bunları bir arada tutan harç, yaşamın öz suyu. Dolayısıyla kültürü yalnızca sanata indirgemek ve onu sınırlamak yaşamdaki her şeyin ve elbette bizatihi sanatın gelişimine de bir engel teşkil ediyor. Kültürün olmadığı yerde ilerleme sanatı bilimden, bilimi siyasetten ve siyaseti gerçek hayattan ayırıyor. Hatta daha kötüsü, kültürsüz bir ilerleme bencil ve maskülen aklı güçlendiriyor ve yüceltiyor. Kültürsüz bilim olmaz. Olursa, atom bombası olur. Kültürsüz şehircilik olmaz. Olursa, sel olur, afet olur. Kültürsüz ekonomi olmaz. Olursa açlık olur, iklim krizi olur. Kültürsüz siyaset olmaz. Olursa, savaş olur, yıkım olur. Bu nedenle, başka bir kültür tarif etmeden, yeni bir gelecek inşa edemeyiz” diyor.

***

Konuşmasını dinlerken 2015 yılı seçim çalışmalarımda kullandığım ‘daha fazla İzmir’ temasının yani çok kültürlü, paylaşımcı, özgür ve hoşgörülü yaşamın tüm Türkiye’ye yayılması için kurduğum hayalin mümkün olabilmesi için gerekli toplumcu, çoğulcu yaklaşımı buldum. Kentlerin yönetiminde ‘daha fazla Tunç Soyer’ görebildiğimizde başka bir dünya, ‘daha adil bir dünya’ mümkün olabilecek.