Google Play Store
App Store

Yunan müzisyen Monsieur Minimal, farklı kültürel dokuları harmanlayan anlayışıyla kökleri güçlü modern eserler ortaya koyuyor. İstanbul’a gelecek sanatçı, iki ülkenin kültürel bağlarının etkileyiciliğine vurgu yapıyor.

Kültürel bağlarımız müziğimde saklı
Fotoğraf: BirGün

Erkin Can SEYHAN

Monsieur Minimal sahne adıyla 2008’den beri başarılı ve üretken bir yolculuk sürdüren Yunan besteci Christos Tsitroudis, 6 Haziran’da ‘Seven {From East to West}’ albümünü dinleyicilerle buluşturduktan sonra 30 Haziran’da İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından gerçekleştirilecek Gezgin Salon Festivali 2024’te, Parkorman’da sahne almaya hazırlanıyor. Tsitroudis ile Monsieur Minimal projesinin çıkış noktasını, ilham kaynaklarını, Türkiye ve Yunanistan arasındaki kültürel bağları konuştuk.

Monsieur Minimal isminin kökenini ve müzik yolculuğunuzu kısaca anlatabilir misiniz?

Gerçek adım Christos ve Atina, Yunanistan’dan bir müzisyen, yapımcı ve söz yazarıyım. “Monsieur Minimal” benim ana müzik projem. Bu projenin arkasındaki felsefe, çeşitli müzik dönemlerinden esinlenen pop müziği besteleyerek ve bunu kendi pop estetiğimle harmanlayarak kendimi ifade etmekti. 2008’den bu yana yedi stüdyo albümü yayınladım. Kendimi müzik dinlemeye, bende yankı uyandıran unsurları ödünç almaya ve bunları benzersiz bir şekilde ifade etmeye adadım. Albümlerimin her biri müziğe farklı bir yaklaşımı temsil ediyor ve farklı müzik tarzlarını ve dönemlerini keşfedişimi yansıtıyor. Son yıllarda, 60’lar ve 70’ler nostaljisinin düşsel parçalarını vintage synth’ler, unutulmaz gitar riffleri ve duygusal vokallerle birleştirmeyi seviyorum.

İÇGÜDÜLERİME GÜVENİYORUM

Şarkılarınızın birçoğu hem insanın zihnine kolayca yerleşecek kadar akıcı hem de ritmik ve enstrümantal zenginlikleriyle yoğun. Müzik sektöründe, özellikle de popülerliğin ön planda olduğu bir çerçevede bu dengeyi tutturmak zor olmuyor mu?

Bu benim için doğal bir süreç. Pop müzik yazmaktan ve bunu diğer türlerden unsurlarla zenginleştirmekten hoşlanıyorum. Her şey dinlemeyi ve yaratmayı sevdiğim müzikle ilgili. En eski anılarımdan günümüze kadar uzanan ilham kaynaklarım çeşitli türlerden ve tarzlardan geliyor. Indie, pop, rock, elektronik, disko ve sinematik seslerin vintage soul ve funky müzikle iç içe geçtiği bir füzyon, zihnimde dengeli bir karışım yaratıyor. 80’ler ve 90’larda büyürken, bugüne kadar zihnimde çalmaya devam eden efsanevi şarkılar ve sanatçılarla hep iç içeydim. Müzik endüstrisinin trendlerini takip etmiyorum, bunun yerine bir müzisyen ve yapımcı olarak gelişmek için müzikal içgüdülerime ve hayallerime güveniyorum. Hayatımdaki duygusal durumlardan ilham alıyorum. Bu konuda dengeyi sağlamanın anahtarı kaliteli pop müziğin iyi estetiğidir diyebilirim.

ANNEM TÜRK HALK MÜZİĞİ DİNLERDİ

Yunanistan ve Türkiye’nin kültürel bağları hayli derin. Ülkemizin müziğini takip ettiğinizi düşünüyorum. Etkilendiğiniz, ilham aldığınız ve müziğinizde hayat verdiğiniz unsurlar var mı?

Ortak tarih ve kültürel bağların müzik zevklerimizi ve tercihlerimizi etkilemesi büyüleyici bir şey. Ailemin İzmir’le olan bağını ve annemin mirasının Türk müziğine olan sevgimi nasıl etkilediğini duymak çok dokunaklı. Annemin büyük gruplarla birlikte Türk halk müziği kasetleri dinlemesi gibi anılar, müzikal kimliğimi şekillendirerek benliğime kazındı. Bu bağlantıların bende yankı bulduğunu ve Altın Gün gibi gruplara duyduğum hayranlığa katkıda bulunduğunu bilmek çok sevindirici.

Türkiye’de kültür dünyası siyasi baskı altındayken insanlar müziği iyileştirici bir güç olarak görüyor. Türkiye’de ilk kez sahne alacaksınız. Nasıl hissediyorsunuz?

Berlin’deyken oradaki siyasi ve ekonomik sorunlardan bahseden çok sayıda Türk ile tanıştım. Birçok kişinin karşılaştığı siyasi ve ekonomik zorluklara rağmen Gezgin Salon Festivali gibi festivallerin gelişmeye devam ettiğini görmek ilham verici. Bu, insan ruhunun direncine ve sanatın zor zamanlarda bile bizi bir araya getirme gücüne dair çok şey anlatıyor.

Yunanistan’ın da kendi payına düşen zorlukları olduğu için bahsettiğiniz mücadelelerle empati kurabiliyorum. Böylesine anlamlı bir etkinliğin parçası olmak benim için bir onurdur. Müzikal yolculuğumu sergilemek ve dinleyicilere unutulmaz bir 60 dakika yaşatmak için yeni albümümden seçtiğim yeni şarkıları eski favorilerimle harmanlayarak seslendireceğim. Sahneye çıkmak ve harika vakit geçirmek için sabırsızlanıyorum ve umarım seyirciler de öyledir!