Türkiye’de her bakımdan bir kaos var. Kültürel anlamda da var tabii ve müzikte de var. Biz de bunu her yönüyle oluşturmaya çalışanlardan bir tanesiyiz

Kültürel çöküş müzikte de var

Burak Abatay

Ezginin Günlüğü, 18. stüdyo albümü Aşk Zamanı’nı dinleyicisiyle buluşturdu. 33 seneyi aşan bir süredir hayatımızda olan ve sayısız kült şarkıya imza atan grupta bu kez iki yeni yüz karşımıza çıkıyor. Bu albümle beraber Deniz Sujana, kadın vokal olarak mikrofon başına geçerken, Güven Şancı da davuldaki yerini alıyor. 12 şarkıdan oluşan Aşk Zamanı albümünde Nadir Göktürk’ün yanı sıra grubun diğer elemanlarının da şarkı sözleri ve bestelerde imzaları var. Grupla bir araya geldik ve Aşk Zamanı’nın grubun serüvenindeki yerini konuştuk.

■Grubun en yeni üyesi Deniz Sujana ile başlayalım isterim. Ezginin Günlüğü büyük bir okul. Böyle bir topluluğun kadın vokali olmak nasıl?
Deniz Sujana: Açıkçası çok değerli bir şey benim için. Çok büyük bir sorumluluk var üzerimde. Bunca yıllık birikimi devam ettirmek büyük bir sorumluluk ve kesinlikle de heyecan verici. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

■Grupla tanışmanız nasıl gerçekleşti?
D.S.:
Can’la (Göktürk)’le çok eski arkadaşız. Nadir abi (Göktürk), Cafer abi (İşleyen) ve Erkan abi (Gürer) ile de daha önce çalışmalarımız oldu. Dolayısıyla ailenin bir üyesi gibiydim. Çok sert bir geçiş olmadı gruba dahil olmam.

Nadir Göktürk: Bir albüm çıkarmıştık birkaç sene önce. Orada da vokal yapmıştı Deniz. Bolahenk’le yapılan çalışmalarda da bizimle olmuştu.

■Sizinle beraber grubun sound’unda bir değişiklik oldu mu?
D.S.:
Eski albümlerde de olan bir caz sound vardı grupta. Dolayısıyla bana çok keskin bir farklılık varmış gibi gelmiyor.

Kadın ağzından yazılmış şarkılar başka oluyor
■Albümde ‘Benim Sevdiğim Adam’ şarkısında daha önce de Kanto’da duyduğumuz kadın dili var…
D.S.:
Şarkıda da denildiği gibi bundan kaçamayız. Bu kadın sadece daha farkında. Umarım kadınlar da daha fazla farkında olurlar her şeyin.

N.G.: O şarkının sözlerini yazan da Danimarkalı bir kadın şair, Tove Ditlevsen. Ditlevsen kadınlığını öne çıkararak kadınca söylemiş sözünü. Bizde de kadın şarkı sözü yazarları ama ben pek fazla kadınsı şeyler görmüyorum onlarda.
Çağrı Çetinsel: Düşününce Ünzile aklıma geliyor… Aysel Gürel yazmıştı o şarkıyı da.

N.G.: Elbet vardır ama kadın ağzından yazılmış hikâyeler başka şeyler. Birçok türkü de vardır bizde. Yüksek Yüksek Tepeler de öyledir. Ama çok az sayıdadır kadın ağzı şarkıları.

■Albümün nasıl bir planlaması oldu? Bu albümde Cafer İşleyen’in, Erkan Gürer’in, Can Göktürk’ün ve Çağrı Çetinsel’in de birer bestesini dinliyoruz.
Can Göktürk:
Şarkıları seçmemizden itibaren bir yıllık bir süreç. Stüdyo süreci de 3 ay kadar sürdü. Çağrı’nın söz ve müziğinin olduğu bir şarkı var, benim müziğimin, babamın sözlerinin olduğu bir parça var. Erkan Abi’nin iki tane müziğinin, babamın sözlerinin olduğu parçalar var. Bir de Nazım Hikmet’in Herkes Gibisin şiirini besteleyen Erkan Gürer’in bir bestesi var.

Ç.Ç.: Bir de Nadir Abi, ‘Çalsın Sazlar’ şarkısında bir rebetikoya Türkçe şarkı sözü yazdı.

N.G.: Çalsın Sazlar şarkısını aslında Nesli Çölgeçen’in aynı isimdeki filmi için yazmıştım. Filmin başrol oyuncusu Belçim Bilgin söylemişti. Onu albüme de aldık.

■Ayrılık Kapısı da öyle bir şarkı değil mi? Sizin albümünüzden sonra ikinci defa söyleniyor.
N.G.:
Evet. Ben solo albümündeki şarkıları çok fazla duyuramadım. Bir önceki Ezginin Günlüğü albümünde de Aşıkçı şarkısını söylemiştik tekrardan. Çağrı seslendirmişti. Eski şarkıları tekrar grupta söylediğimiz de olmuştu. Geçen gün baktım bazı şarkılar 2-3 kere albümlere girmişti. Hürriyete Doğru zaten öyle bir albümdü.

■Aşk Zamanı albümünün nasıl bir ruhu oluştu sizce?
D.S.:
Huzurlu bir albüm oldu. İnsanlar dinlediği zaman gerginliklerini bir kenara bırakıp daha çok huzur bulabilecekleri bir tarafı var.

Ç.Ç.: Dengeyi hissediyorum en çok. Öbürleri ‘dengesizdi’ değil tabii. Alaturka da var, rebetiko da var, türkü tadında parçalar da var. Renkli bir albüm oldu. Bu haliyle dengeli geliyor bana.

kulturel-cokus-muzikte-de-var-443163-1.

■Birden fazla türden içeriğe sahip olması korkutucu geliyor mu size?
N.G.
: Ezginin Günlüğü’nün yapısında zaten başından beri bu var. İlk çıktığımızdan bu yana türkülerle başladık. Çok kısa sürede bütün dünya müziklerinden etkilenen, yararlanan, onları kendi müziğimizle, halk müziğiyle, sanat müziğiyle yoğuran bir topluluk oldu Ezginin Günlüğü. Şu ana kadar çok çeşitli müzik yaptık. Rap müzik yapmıyoruz bir tek. (gülüşmeler)

C.G.: Yaşadığımız ülke de çok renkli ve çok kültürlü bir ülke. Yemeklerimiz de, etnik bağlarımız da öyle… Ezginin Günlüğü de neden böyle olmasın?

N.G.: Başka türlü de olamaz zaten. Herhangi bir müziğin içine girdiğinizde, köklere dair bir şeyler bulabilirsiniz. Yerel olarak türküler vardır. İletişimin daha fazla artmasıyla da bir sürü etkileşim oluyor. Almanya’da, Hollanda’da Almanca ve Hollandaca işler yapılıyor. Ama önemli bir kısım da İngilizce olarak şarkı yapıyor. Dillerini terkettiler. Belki uluslararası olmak için bunu yapıyor olabilirler ama özünde böyle. Bizim de 50’lerden sonra pop müziğimiz çıktı. Pop müzikte de ne vardı? İtalyan, Balkan, Yunan müzikleri menşei vardı. 60’larda hatırlarım, Markaryan, Peppino di Capri gibi isimler bizde çok popüler olmuştu.

Şarkıları belirli bir türde oluşturmuyoruz
■Ezginin Günlüğü öyle bir ayar tutturuyor ki başından bu zamana kadar, ne klasik ne de halk müziği… Ezginin Günlüğü kendi müziğini yapıyor. Siz buna katılıyor musunuz?
N.G.:
Ben katılıyorum. Biz belli bir türde şarkılarımızı oluşturmuyoruz. Demin dediğim gibi bütün dünya müziğinden beslenerek yapıyoruz. Ben ilk gençlik yıllarımda rock müzik dinliyordum. Beatles gibi gruplar çıkmıştı. Sonra Ruhi Su’yu tanıdım. Sonra Bob Dylan gibi protest müziği dinledim. Caz müziği, klasik müziği tanıdım. Sonra merkezimizin halk müziği olduğunu görerek ona eğildim. Oradan da kendimiz karıştık. Çıkacak şey de böyle bir şey oldu. Bu biraz da Türkiye’nin durumundan kaynaklanıyor. Ben çocukken Türkiye’nin %75’i köylerde yaşıyordu. Ondan sonra şehre geldiler. Türkiye’de büyük bir kültür karmaşası oldu. Eskiden köylülerin adetleri ve müziği vardı. Şu anda %80’i şehirlerde yaşıyor. Bu insanların kültürel anlamda hiçbir şeyi kalmadı. Arabesk müziğin gelişmesi de bununla paraleldir. Köyden şehirlere göçle beraber arabesk müzik oluştu ve gelişti. Köylülükten çıktı ve şehirli de olamadı. Türkiye’de insanlar şu an bir kültür arayışı içerisinde. İngiltere’ye gittiğinizde İngilizlerin ne yapacakları az-çok bellidir. Fransızların, İtalyanların öyledir. Türkiye’de ise her bakımdan bir kaos var. Kültürel anlamda da var tabii ve müzikte de var. Biz de bunu her yönüyle oluşturmaya çalışanlardan bir tanesiyiz. O yüzden Klasik Türk Müziği motiflerimiz var, caz motifleri var… Çünkü bunlar toplumun içinde var. Buradan bir yere gidecektir.

kulturel-cokus-muzikte-de-var-443164-1.

Ç.Ç.: Hep bir denge halinde gidiyor grup. 10-11 yaşında dinlemeye başlamıştım Ezginin Günlüğü’nü. Külliyatı ve içime işleyen şeyi de o yüzden çok iyi biliyorum. Her tarafa doğru da açılan ama dengede giden grup. Adını ben de koyamadım. Nadir Abi’nin eski bir röportajında Yunan müziği üzerine bir örneği var. Adına illa bir şey koyacaksak Türk Pop müziği böyle bir şey olabilir.

N.G.: Türkiye’de pop müzik çıktı. Halkın daha yatkın olduğu Fransız ve İtalyan şarkılardan etkilenildi. TRT bazı türküleri, aranjmanları yasakladı. Türk Sanat Müziği artık klasik müzik gibi kalmaya başladı. Toplum sanayileşince artık bir türkü çıkmaz, Halk müziği de böyle zayıfladı.

Her şeyi çabuk tüketmeye başladık
■Siz şu anki üretimlere nasıl bakıyorsunuz?
C.G.:
Ticari müzik diye de bir şey var. Bir sürü şeyi artık çok çabuk tüketmeye başladık. Bu müziğe de bulaşıyor.
N.G.: Müzik yapmak istiyorsan bu ana akımdır. Duygularını yansıtmak amacıyla yapıyorsan her ne olursa olsun bu ana akımdır. Alternatiflerde ise bu, “Daha çok nasıl satabiliriz?” üzerine. Müzik sektörü diye bir şey var. Biz albüm yapıyoruz ne kadar dinleniliyor? Öteki taraftan birisi uyduruktan bir şey yapıyor, 1 milyon, 2 milyon izleniyor. Alternatif olan bunu düşünür.

■Bu albümde benim en çok dikkatimi çeken şarkılardan bir tanesi de Hayalperest oldu. Çünkü Ezginin Günlüğü sözünü söylese de bunu doğrudan yapmazdı. Daha dolaylı yolları denerdi ve dinleyen de alırdı. Ama Hayalperest öyle değil. Protest unsurlar daha net...
C.G.:
O kadar insanla röportaj yaptık bu soruyu tek sorabilen sen oldun.

Ç.Ç.: Medyanın da ana akımı BirGün böyle bakarsak.

N.G.: Biz albümün ismini bile Hayalperest olarak düşünüyorduk. Ama sonra daha ılımlı olabilir diye Aşk Zamanı tercihi oldu.

C.G.: Hayalperest de aslında çok pozitif bir isim. Ama Aşk Zamanı daha fazla insana hitap edebilir diye düşündük.

N.G.: Hayal kurduğun müddetçe yaşarsın. Hayal kuramıyorsan geber git. Şarkı da öyle gerçekçi ve toplumsal bir yana da dokunuyor. Daha direkt dokunuyor. Genellikle toplum sorunları şarkılarımızda hep vardır. Ama direkt değildir. Başka bir tema çevresindedir.

Biraz da maviyi görmek lazım
■Türkiye’nin birçok yerinde “Benim vatanım yoktur, benim vatanım gökyüzüdür” gibi bir cümle kursanız, başınız belaya girebilir. Şu anki savaş ortamında “Ben dünyaya savaşmak için gelmedim” demek bir tabu…
N.G.:
İlla karşılayanlar olur evet ama o sözü biz söylemiyoruz. “Vatanım gökyüzü” diye Martı söylüyor. (gülüşmeler) Söylenecek çok da şey var.

C.G.: Hep kahverengiyi görüyoruz, biraz da maviyi görmek lazım.

N.G.: Geçen gün bir fotoğraf vardı görmüşsünüzdür herhalde. Dizi ekibi en ürkek oyuncu ödülünü aldılar diye eleştirildiler. Rakı kadehlerini saklıyorlardı. Türkiye’deki durumun özeti ve belli çevrelerdeki etkilerin yansımasıdır. Bir Türkiye karikatürüdür. Tanıdıklarımız da var içlerinde. Birlikte öyle bir şey yapmışlar ve ülkenin ne hâlde olduğunu özetlemişler.