Bursaspor’un şampiyonluğu üzerinden bütün bir sezonun değerlendirmesini yapmak bir yazıya sığacak şey değil. Ama bu şampiyonluğun

Bursaspor’un şampiyonluğu üzerinden bütün bir sezonun değerlendirmesini yapmak bir yazıya sığacak şey değil. Ama bu şampiyonluğun bende uyandırdığı şeyler çok fazla. Bu yazı bir nevi ‘kendi kendime sayıklamalar’ şeklinde olacak gibi.
Bursaspor’un şampiyonluğu Türkiye futbolu adına büyük kazanç. Fenerbahçe’nin yerinde hangi İstanbul takımı olsa, geride kalan diğer İstanbul takımları Bursaspor’un şampiyonluğunu isterdi. Hatta bazı Fenerbahçeliler bile Bursaspor şampiyon olsun istedi. Bursa ile Beşiktaş arasında bir husumet olsa bile Bursaspor’un şampiyonluğuna sevinen yığınlarca Beşiktaşlı vardır elbette. Hem de kendi takımları yenilse de…
Bazı Fenerbahçeli arkadaşlarım maçtan sonra, Beşiktaş’ın yenilgisi üzerinden benimle irtibata geçtiler. Kendi göbek bağını kesemeyen takıma gönül veren arkadaşlarımın Beşiktaş ile ne işi olur anlamış değilim doğrusu.
Birkaç yıl önce Denizlispor maçında olduğu gibi, yine son maçında şampiyonluğu kaybeden Daum için sanırım Türkiye macerası, yıllar sonra orta sıralara oynayan bir Anadolu kulübüne transfer olana dek kapanmış oldu.
Arma ve bayrak önemlidir. İyi günde, kötü günde takımlarının yanında olacağını beyan eden seyircilerin, “hem destek, tam destek” diye pankartlar açan taraftarların kendi statlarını yakmaları, koltukları kırıp sahaya fırlatmaları, maç sonu kendi statlarını taşlamaları, gün boyu tur attıkları araçlarından bayrağı yırtarcasına söküp atmaları bir ihanet. Takıma, renge, armaya ve yaşanmışlıklara ihanet. Elbette tüm sarı-lacivertliler bu şekilde davranmadılar ama bu davranışı sergileyenlerin, çıkıp da bir gün “bizim stadımız…” diye başlayan cümleler kurmasını, benimle aynı masaya oturmasını istemiyorum.
Bursaspor’un, İvankov’un kullandığı penaltıda bir kural hatası olduğu ileri sürülen İBB maçı ve çözmesi gereken, büyük bir özrü hâlâ esirgediği bir Diyarbakırspor maçı hariç, bileğinin gücüyle, gerçekten oynayarak, isteyerek, mücadele ederek kazandığı bir şampiyonluk var ortada. Uzun uzun kutlasınlar, doya doya yaşasınlar. Ertuğrul Sağlam’ın inancını yitirdiği son dönemden şampiyonluk çıkartması, sezon boyu doğru hamleler yapması, Beşiktaş’tan ayrılırken de, Bursaspor’un başındayken de o ‘adam gibi’ duruşu hep takdir edildi. Yılın takımı ve yılın hocası Bursa kentinde.
Yeniden Fenerbahçe’ye dönersek… Dünkü maçta Güiza kadar gol kaçıran diğer bir futbolcu da Bilica’ydı. Kaçırdığı pozisyonların birçoğu birkaç maç önce Beşiktaş maçında eşelediği o penaltı noktası civarındaydı. Futbol tanrıları o olayı unutmadı ve o penaltı noktası Bilica’dan intikamını aldı. Tıpkı Trabzonspor’un ve o zamanlar tecrübesiz bir teknik adam olan Şenol Güneş’in, 1996 yılının intikamını iki kupayı da Fenerbahçe’nin elinden aldığı gibi!