Google Play Store
App Store

Ülkede su krizi derinleşirken kentler kuraklıkla karşı karşıya. Kesinti programının yönetim değil teslimiyet olduğunu ifade eden Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, siyasi kadrolaşmalar nedeniyle sudan sorumlu kurumların hafızalarının ve karar alma becerilerinin erozyona uğradığına dikkat çekti.

Kuraklık değil, yönetim krizi
Fotoğraf: Depo Photos

İlayda SORKU

İklim krizinin şiddeti günden güne etkisini artırırken kuraklığın tarıma ve kent yaşamına etkisi de giderek arttı. Barajlardaki doluluk oranlarının hızla düşmesi, yeraltı sularının kontrolsüz biçimde maden şirketlerine verilmesi ve tarımsal sulamanın verimsizliği birçok ilde kesintileri gündeme getirdi.

Uzmanlara göre sorunun kaynağı yalnızca yağışlardaki azalma değil; plansızlık ve koordinasyonsuzluk da su krizini derinleştiriyor. Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, krize ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Dursun Yıldız

Yazın gelmesiyle birlikte su krizinin şiddeti arttı. Uşak ve İzmir başta olmak üzere illerde su kesintileri yaşanmaya başladı. Krize karşı nasıl önlem alınmalı?

Suda kriz yönetimi çok zordur. Asıl olan suda risk analizi yapıp olası risklerin yönetilmesine çalışmak olmalıdır. Riski yönetmek için gerekli tedbirlerin alınmasında geç ve eksik kalırsanız, su krizi oluştuğunda su kesintileri uygulamak zorunda kalırsınız. Bu da suyun yönetilmesi değil, su krizine teslim olunması anlamını taşır.

Su yönetimi, su krizinin derinleşmesine karşı su kesintisi programları uygulayarak yeni ilave su kaynakları yaratmaya çalışır. Bunun için en hızlı ve kolay yol, yeni su kuyuları açarak yeraltı suyundan su takviyesi yapmaktır.

Suyun arz ve talep yönetimi krizden önce yapılmadıysa, kriz dönemlerinde daha tasarruflu kullanılmasına yönelik tedbirlerden istenilen sonuçlar alınamaz. Bu nedenlerle suda krizin yönetilmesi; kesinti programı uygulanması, denetimlerin artırılması, suyun tasarruflu kullanımı konusunda açıklamalar yapılması, yeterli potansiyel var ise ilave su kuyularının açılması gibi acil tedbirlerin alınmasıyla mümkün olur. Ancak su krizinin yönetimi zor olduğu için, su yönetiminin kriz koşulları oluşmadan gerekli tedbirleri alıp riski yönetmesi büyük önem taşır.

Krizin önüne geçmek mümkün mü? Yoksa yalnızca şiddetini azaltmaya yönelik önlemler mi alınabilir?

Suda kriz aşamasına gelindiğinde alınacak tedbirler sınırlı ve elde edilecek sonuçlar ise eldeki mevcut su miktarı ile sınırlı olur. Su krizinin önüne, su üzerine artan baskıların ve oluşan belirsizliklerin yönetilmesine yönelik çalışmalarla geçilir. Oluşabilecek olan risklerin önceden belirlenmesi ve risk analizi yapılması gereklidir. Bu da suda arz ve talebin birlikte yönetimi ile gerçekleştirilebilir. Su riski yüksek olan bölgelerde insani su hakkı kapsamında herkese ücretsiz temin edilecek su miktarı azaltılmadan talep yönetimi uygulanmalıdır.

Su riskini yönetmek ile ilgili önlemleri almayıp bir sonraki sene gelecek yağmuru bekleyerek su yönetimi yapmaya çalışan Güney Afrika’nın Cape Town şehri, 2017 yılı ve 2018 yılının başında çok şiddetli bir su kıtlığı yaşamıştır. 4 milyon nüfuslu kentin sakinlerinin günlük su kullanım hakkı kişi başına 50 litreyle sınırlandırılmıştır. Su krizini hızla tamamen önlemek zordur ancak şiddetini azaltmaya yönelik bazı acil önlemler alınarak krizin halk sağlığını etkileyecek sonuçlara ulaşması engellenmeye çalışılır.

Türkiye’nin bir su politikası var mı, varsa nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de uzun yıllar ulusal su planı ve politikası kapsamında birbirinden bağımsız projeler geliştirdik. Koordinasyon eksikliği nedeniyle projelerde belirtilen süreler içinde sonuca ulaşmada zorlandık. Su kaynaklarını geliştirme politikamız öncelikle oluşmuş olan ihtiyaçların süratle karşılanmasına yönelikti. Bu anlayış tek tek proje bazında uygulamalara yol açmıştır. Ayrıca su yönetiminde arz yönetimi öne çıkmış ve sosyo-politik faktörlerin etkisi ile talebi düzenleyici mekanizmalara yer verilmemiştir. Yaygın siyasi kadrolaşma sonucu su yönetimi ile sorumlu kurumların kimlikleri, hafızaları ve kurumsal doğru karar alma sistemleri erozyona uğramıştır.

Bu nedenlerle Türkiye’nin su yönetimi, kurumsal olarak çok başlı, çok parçalı, koordinasyon eksikliği içinde bir yapı olarak ortaya çıkmıştır. Bunun ve su yönetimindeki diğer yasal eksikliklerin tamamlanması için yaklaşık 12 yıl önce başlatılan Su Yasası taslağı hazırlama çalışmaları ise hâlen sonuçlanmamıştır. Diğer taraftan 2011 yılında kurulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, havza ölçeğinde koruma, su tahsisi, taşkın yönetimi, kuraklık yönetimi gibi birçok strateji ve eylem planlama raporu hazırlamıştır. Ancak uygulamaya geçmemiştir.

Türkiye’nin su yönetimindeki ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanan 2018-2023 Ulusal Su Planı ise çok kapsamlı olmasına rağmen kurumsal ve yasal eksiklikler nedeniyle uygulamaya geçirilememiştir. Ulusal Su Planı’nda aşağıdaki eksikliklerden söz edilmiştir:

• Çeşitli kurumlarca ayrı ayrı üretilen su politika ve yatırım programları mükerrer uygulamalara ve kaynak israfına neden oluyor.

• Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasında yetki çakışmaları bulunuyor.

• Su kaynaklarının korunması ile ilgili toplumsal farkındalık yeterli değil.

• Kurumlar arası koordinasyon zayıf.

• 30 kanun ve ikincil düzenlemeden oluşan su mevzuatı çok parçalı ve havza yönetimi için yetersiz.

• Kalkınma odaklı arazi kullanımı ve kalkınma kararları, su kaynaklarının korunmasını zorlaştırıyor.

• Sorunların çözümünü sağlayıcı çerçeve bir yasal düzenleme bulunmuyor.

Türkiye’nin su kaynaklarının geliştirilmesi ve su hizmetleri yönetimi için uygun bir finansman modeline ihtiyaç vardır. Ayrıca Ulusal Su Planı’nda belirtildiği gibi Türkiye’nin su politikalarını etkin bir şekilde havza ölçeğinde uygulamaya geçirecek güçlü, etkin bir kurumsal altyapı ihtiyacı da vardır. Bunun, DSİ Genel Müdürlüğü’nün mevcut bölge müdürlüğü altyapısı düzenlenerek hızla oluşturulması gerekir.

Tarımsal sulamadan yeraltı sularını etkileyen maden projelerine kadar pek çok etken krizin boyutunu artırıyor. Bu alanlara yönelik hangi tedbirler alınmalı?

Su yönetiminde başarı sağlamak için suyu havza ölçeğinde yöneterek ekonomik verimi artırmak, sosyal eşitliği sağlamak ve çevresel sürdürülebilirliği temin etmek gerekir. Su yönetiminde ekonomik verim, sosyal eşitlik ve çevresel sürdürülebilirlik alanlarında başarılı olabilmek için yasal altyapınızın eksiksiz, kurumsal altyapınızın ise çok gelişmiş olması gerekiyor. Hâlen su yönetiminde çok başlı, çok parçalı ve koordinasyon eksikliği içinde bir kurumsal yapı var. Bu durum su yönetimindeki başarısızlığın ana sebeplerinden sayılabilir.

Ayrıca belirlenen su politikalarının uygulanmasının önünde sosyo-politik etkiler çok olumsuz rol oynuyor. Popülist politikalar su hizmetlerinin kamusal hizmet anlayışıyla sürdürülebilir yönetimini de engelliyor. Su yönetimindeki köklü kurumsal yapıların yenilenerek ihtiyaçlara uygun şekilde kapasitelerinin geliştirilmesi sağlanmadığı için yeterli verim alınamıyor.

Tüm bunların dışında su yönetimi artık sadece mühendislik disiplininin değil, birçok meslek alanının (ekonomi, ekoloji, uluslararası ilişkiler, klimatoloji, meteoroloji vb.) ortak akıl üretmesi gereken bir alan oldu. Bunun için gerek su yönetiminde gerekse su kullanımında klasik yönetim ve düşünce anlayışının dışına çıkmamız gerekiyor. Ortak çalışma kültürü oluşturma yerine su hizmeti veren kurumlar arasındaki yetki çatışmaları ve kurumların egemenlik alanını koruma ve genişletme refleksleri de ilerlemeyi engelliyor. Ayrıca kurumsal altyapı eksikliği nedeniyle su yönetiminde il ölçeğinde alınan kararlar var. Bu kararları havza ölçeğinde bütünleştirip entegre bir anlayışla uygulayamıyoruz.

Bugün, diğer baskıların dışında su yönetiminde sadece iklim değişikliğinin yarattığı belirsizlikleri sürdürülebilir bir şekilde yönetebilmek için bile birçok yenilikçi yaklaşıma ihtiyaç var. Ulusal Su Planı’nda sivil toplumun alınacak olan kararlara etkin bir şekilde katılımından söz ediliyor, ancak uygulamada bu konuda bir adım atılmıyor. Kısaca ekonomik, ekolojik ve sosyal olarak sürdürülebilir bir su yönetimi için radikal bir düşünce devrimi şart.

Kriz karşısında öncelikli olarak atılması gereken adımlar nelerdir?

Su hizmetleri yönetimi alanındaki problemleri çözmek için artan ihtiyaçlara göre yasal ve kurumsal altyapı oluşturmak çok önemli ancak yeterli değildir. Su Yasası taslağında yer alan havza ölçeğinde ve merkezi yapıda oluşturulmuş Yönetim Heyetleri ve Yönetim Kurullarının, su yönetiminden beklenen çalışmayı ortaya koyması mümkün olmayacaktır. Türkiye’nin yeni yüzyılında su kaynaklarını iyi bir şekilde yönetecek, yetki ve sorumlulukları net bir şekilde belirlenmiş olan kurumları oluşturmak için bir “Kurumsal Kapasite Geliştirme Eylem Planı”nı uygulamaya koyması gereklidir. Bu eylem planının öncelikli amacı, oluşturulan kurumsal yapılar arasında ulusal su planı amaçları doğrultusunda stratejik amaç ve hedef birlikteliğini sağlamak olmalıdır.

Bu kapsamda, bugüne kadar yaşanan yönetimsel problemleri çözmek için öncelikle nehir havzası ölçeğinde etkin uygulamalar yapacak bir kurumsal yapı oluşturmak gerekecek. Bu yapı tarafından uygulanacak havza planları için merkezi, bölgesel ve havza ölçeğindeki mevcut planlama karmaşasını ve ilişkisizliğini gidermek de önemli olacaktır. Ayrıca ekolojik dengeyi gözeten doğa tabanlı çözümlere öncelik vermek, katılımcı yönetimde yer alacak kuruluşların yapısal zafiyetlerini gidermek, hizmet verimliliğinin artırılması için dijital teknolojik gelişmelerden faydalanmak da atılması gereken öncelikli adımlar olarak önümüzde durmaktadır.

Hızla atılması gereken somut adımlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• Ulusal Su Politikası kapsamında ölçülebilir stratejik hedefler belirlenmesi

• STK‘lar ile iş birliği içinde toplumsal bir su kültürü oluşturulması

• Mevcut su havzalarında yapılaşmaya engel olunması

• Sulama Birlikleri, tarımsal üretim ve sulama kooperatiflerinin kurumsal yapılarının güçlendirilmesi

• Su yönetimi kurumlarının kurumsal hafızalarının korunarak yeniden organizasyonu

• Tarla içi hizmetlerinin etkin yürütülmesi için günün koşullarına uygun olarak kurgulanmış, Mülga Toprak Su Genel Müdürlüğü benzeri bir kuruluşun yapılandırılması

• Kentlere komşu havzalardan yapılan su transferinin iklim değişikliği risk analizine dâhil edilmesi

• Güçlü bir veri toplama ve bilgi işlem ağının kurulmasına öncelik verilmesi, veriye ulaşımın kolaylaştırılması

• Havzalar için hazırlanan tüm eylem planlarının (koruma, yönetim, tahsis, kuraklık, taşkın) havza yönetim heyetlerindeki tüm paydaşlarla birlikte ele alınarak havza ölçeğinde entegre yönetim için gerekli hazırlıkların yapılması; rehber doküman hazırlanması

• Suyun verimli kullanılmasına yönelik geliştirilecek cihaz, ekipman ve malzemeler için standartların yayımlanması